15 Temmuz darbe girişiminin 2’nci yıldönümü dolayısıyla açıklamalarda bulunan gazeteciler, basının darbe girişimin akamete uğramasında büyük bir rolünün olduğuna dikkat çekti.
15 Temmuz darbe girişiminde halkla birlikte darbecilere direnenlerin başında gazeteciler geliyordu. O meşum gecede sabahlara kadar meydanlarda olan ve halkı bilgilendiren basın mensuplarının darbenin akamete uğramasında gösterdikleri çaba yadsınamaz.
Darbe girişimin ikinci yıldönümünde Türkiye’nin farklı noktasında darbecilere direnen gazeteciler o gece yaşadıklarını anlattı, değerlendirmelerde bulundu.
DİYARBAKIR
Güneydoğu Güncel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve Yazarı Zeki Özer:
15 Temmuz gecesi Ankara’daydım. Diyarbakır’a dönüyordum. Darbe girişimini arabada öğrendim. Arkadaşlar sosyal medya üzerinden darbe girişimi olduğunu yazıyorlardı. Ben de Ankara’daki arkadaşlarıma telefon ettim, durumu sordum. Darbe girişiminin olduğunu tasdik ettiler. Bu darbenin olacağı, önceden belliydi. FETÖ, sosyal medya üzerinden darbe yapacağına dair imalarda bulunuyordu. Askeriye ve emniyet içerisindeki yapılanmasını harekete geçireceğini belirtiyordu. Devletin silahıyla milletin üzerine saldırdılar. Dünya tarihinde böyle bir darbeye rastlanmamıştı. 12 Eylül darbesini de gördük. O zaman kimse darbeye karşı koymadı. Bu darbede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısıyla halk sokaklara indi. Darbeye karşı direnç gösterdi. Devlet darbe olma ihtimaline karşı tedbirlerini almamıştı. Eğer devlet tedbirlerini almış olsaydı FETÖ ve yandaşları, milli servetle alınan silahlarla vatandaşın üzerine saldırmazdı. Darbe girişimi emperyalistlerin yardımı ile gerçekleştirildi. Biz Diyarbakır’a dönerken yolda hiç kimse arabamızı durdurmadı. Salaların okunduğunu duyuyorduk. İnsanların dini duyguları harekete geçiriliyordu. Ama bununla birlikte mutlaka darbe girişimine karşı tedbirler de alınmalıydı. Bunlar zaten 17-25 Aralık’ta da darbeye teşebbüs etmişlerdi. Bunlara karşı mutlaka tedbir alınmalıydı. Darbeden sonra FETÖ’ye karşı etkin bir mücadele yapıldığını söyleyemeyiz. Hala devletin içerisinde FETÖ elemanları var. Bunlara karşı tam bir mücadelenin yapılmaması ‘FETÖ’nün var olması, devletin işine geliyor.’ yorumlarına neden oluyor. FETÖ en büyük desteğini AK Parti döneminde almıştı. Biz, ‘Devlet dine destek vermesin.’ demiyoruz. FETÖ gibi dini duyguları suiistimal edenlere destek verilmemelidir. FETÖ din istismarı yaptı. Müslümanları kullanarak bu darbeye teşebbüs etti. Biz ister asker ister sivil olsun tüm darbecilere karşıyız.”
Uzay TV ve Diyarbakır Söz Gaazetesi genel yayın yönetmeni Ömer Büyüktimur: “Darbeyi ilk duyduğumda, şaşırdım kaldım. Hangi çağdayız. Çağ değişkenlik istiyor. Toplum artık eskisi gibi boyun eğici değil. Bu nedenle bir darbe olmasına anlam veremedim. Ama zaman içerisinde, dakikalar ve saatler geçince işin farkına vardık. Bir anda karşımızda, devletin silahını tankını, topunu, tüfeğini, uçaklarını, helikopterlerini kullanan bir zihniyet bulduk. Kendi halkına karşı kanlı bir darbe girişiminde bulunuyorlardı. Türkiye’nin tarihine baktığımızda bu darbe ilk değildi. Daha önce de Türkiye darbeler gördü ve yaşadı. İlk kez kendi halkına karşı katliama varabilecek saldırılar gerçekleştiren bir anlayış söz konusu oldu. Tabi bu anlayışa karşı dirayetle, dik duruş sergileyen, demokrasiye, hakka, hukuka riayet eden ve milli iradenin temsiliyet ilkesine sadık bir Cumhurbaşkanı çıktı karşılarına. Bu Cumhurbaşkanı diğer dönemlerde şapkasını alıp giden zihniyet gibi hareket etmedi. Halkı ile bütünleşti. Halkını sokaklara davet etti. Halkı sokağa davet etmesiyle aslında, darbeye darbe yaptı. Türkiye 81 milyonu ile bir bütünlük içerisinde hareket etti. Tankların önüne geçti. Tankların paletlerinin altına yattı. Kurşunlara göğsünü açtı. İstanbul’da, köprüde gerçekleştirilen direniş, milli mücadelenin inanılmaz sahnelerinden biriydi. Tıpkı Çanakkale ve Sakarya’daki mücadelede olduğu gibi bir duruş sergilendi. Halk demokrasiye ve iradesine sahip çıktı. Kendisini yöneten iktidara sahip çıktı. Seçtiği, oyunu verdiği, milli değerlere göre hareket eden iktidarına sahip çıktı. Ve darbeyi yendi. Peki, darbeden sonra ortaya ne çıktı? İnanılmaz bir paralel devlet yapılanmasının olduğunu gördük. Ben bunu paralel devlet yapılanmasından daha çok ‘paralel bir millet yapılanması’ olarak görüyorum. Bu ‘paralel milleti’ oluşturan anlayış da bölgemizin, ülkemizin, coğrafyamızın dilini, dinini, inancını, felsefesini kendisine kalkan edinmiş bir şer yapının içimize sızdırdığı bir güç olarak karşımıza çıktı. Bunların arkasında siyonizm, emperyalizm, batıl anlayış, ABD ve Avrupa Birliği vardı. Özellikle de İslam’a düşman kesimlerin tamamını burada gördük. İçimizdeki güçlerini de gördük. Çaylarını, kahvelerini içerek, ekran karşısında darbenin nasıl bir seyir izleyeceğini takip edenleri de gördük. Bunlar da Türkiye’nin idaresine sözde demokrasi, eşitlik, haklar adına, halkın iradesi ile seçilme noktasında kendisini gösteren siyasi yapılardı. Ama gördük ki bunlar Türkiye’nin 95 yıllık karanlık geçmişinde üreyen insanlardı. Bir gazeteci olarak şunu söylüyorum. O gece mücadele ettik. Diyarbakır’ımızda da mücadele ettik. Halkın 21.00-22.00’de meydanlara çıkışı destani bir duruştu. Sokağa çıkan halk, hiçbir parti gözetmeksizin milli davasına, milli iradesine ve bağımsızlığına sahip çıktı.”
Özgür Haber Genel Yayın Yönetmeni Engin Öztürk: “Ben darbeden önce Cihan Haber Ajansı için çalışıyordum. Devletin kayyum atamasından sonra görevlendirilmiştik. Burada temsilciliklerini yapıyordum. Akşam mesaimiz bitip eve döndükten sonra babamla bizim evin teras katında oturduk. Uçakların peş peşe havalandığını görünce bir tersliğin olduğunu anladım. Sosyal medyada da askerlerin kent merkezlerinde olduğunu duyunca, darbe girişimi olduğuna dair bir düşüncem oluştu. Fakat her şeye rağmen bir darbe kalkışmasının bu kadar kolay olmayacağını biliyordum. Çünkü devlet eski devlet değildi. Devlet bir değişim gösteriyordu. Devletin değişmesini istemeyen kesimlerin bir reaksiyon göstereceğini ve buna engel olmak için her şeyi yapabileceğini tahmin ediyordum. Ama bu kadar ileri gidebileceklerini zannetmiyordum. Darbe şeklinde düşünmüyordum. Ekonomik, sosyal ve kültürel baskıların olacağını tahmin ediyordum. Darbeyi ilk duyduğumuzda bir gazeteci olarak, darbe karşıtı haberlerle darbeyi boşa çıkarmaya çalıştık. Halkın sokaklara indiği, darbeye izin vermeyeceği yönünde haberler geçmeye başladık. 81 ilde bunu yaptık. Gazeteci arkadaşlarımızla sosyal medya üzerindeki gruplarımızla haberleşiyor ve paslaşıyorduk. Halkın darbeye çok sert tepki gösterdiğini, gerekirse tankların karşısında duracağına dair haberler geçtik. Bunu sosyal medyada paylaşmaya çalıştık. Bir bakıma başarılı olduğumuzu düşünüyorum. Eski sistemin değişmesini istemeyen, ülkenin güçlenmesini istemeyen, Müslümanların güçlenmesini, uluslararası toplumda söz sahibi olmasını ve mazlumun yanında yer almasını istemeyen çevrelerin tamamının bir araya gelip darbe yapmaya kalkıştığını gördüm. Bunun oluşması durumunda bahsettiğim çevrelerin çok mağdur olacağını hatta çok kötü durumlara düşeceğini, belki gidecek yerlerinin olmayacağını düşündüm. İnşallah darbe başarılı olmaz diye dualar ettik. Haberlerimizle darbeye engel olmaya çalıştık. Alanlara gitmeye çalıştık. Bütün imkânlarımızı kullandık. Darbenin gerçekleşmesi durumunda ne kadar zor bir duruma düşeceğimizi biliyorduk. Bunun olmaması için her şeyi yaptık. Elhamdülillah darbe gerçekleşmedi. Buna izin vermedik. Başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere tüm Türkiye olarak darbeye engel olduk. Halk 15 Temmuz’da sözünü söyledi, 24 Haziran’da bu sözünü tasdik etti. İnşallah bundan sonra ne biz ne de çocuklarımız darbelerle, kalkışmalarla karşılaşmayacaktır. Sayın Cumhurbaşkanımızın geçenlerde dediği gibi bundan sonra zafer şarkıları, türküleri yazacağız. Zafer şiirleri yazacağız. Bundan sonra inşallah bize üzüntü yoktur.”
Bismil Haber gazetesi imtiyaz sahibi Musa Çelebi: “15 Temmuz gecesi darbeye karşı o gece dışarı çıkmayanlar 15 Temmuz darbe girişiminin yıl döneminde yapılan etkinliklerde programlarda protokolün ön safında oturuyorlar. Darbeye kaşı sokaklara çıkan ve darbeye karşı direnenlere değer verilmedi ve onlar görmezlikten gelindi.
15 Temmuz 2016 yılında ihanetin olduğu gece, darbeden habersiz internette haberleri takip ediyordum. Önce İstanbul köprüsü askerler tarafında kapatıldı. Haberi daha sonra Başbakan Yıldırım, ‘Bir grup asker kalkışması deyince, dedim Türkiye elden gitti. Belki Suriye gibi oluruz. İçimde dua ettim. Sonra Bismil’de darbenin ne gibi etkisi olur, nerede olay olur, diye sokağa çıktık. O gece Bismil sokaklarında bir grup İslami sivil toplum kuruluşları üyeleri yanı sıra siyasi partilerden HÜDA PAR yöneticileri ve üyeleri vardı. Fakat kendilerini lider olarak görenleri ve bazı siyasi parti yöneticilerini sokaklarda görmedim. O gece dışarıda olanlar toplu halde ilçede tur atarak sloganlar atıyorlardı, tekbir getiriyorlardı. Hiç tahmin etmediğim kişiler de meydandaydı. Ülkede 15 Temmuz hain kalkışmanın karşısında Selahaddin Eyyubi’nin torunları, Fatih’in torunları imanlarıyla zulme karşı yekvücut oldu, birlik oldu, İslam’ın son kalesi için duadaydı. O gece ihaneti de gördük. ‘Erdoğan gitsin de ülke batarsa batsın diyenleri’ de gördük. O gece savaş uçaklarının, helikopter ve tankların, tek savunma aracı elindeki bayrak olan insanlara karşı nasıl aciz kaldığını gördük. Aslan postu giymiş çakalların yıkılışını, tükenişini gördük. Bismil’de camilerde okunan selanın etkisi çok oldu., Bismil’de sadece selayı Merkez Cami müezzini Mele Hıdır Beydağ okudu. Sonra öğrendim ki Mele Hıdır imanı ve inancı gereği, sala okumuş ve insanlarımızı direnişe motive etmiştir.
BATMAN
Emperyalist ABD destekli FETÖ’nün 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi sırasında görev başında olan gazeteci Muhyeddin Beyca, o karanlık gecede yaşadıklarını anlattı.
Darbe girişiminin canlı tanığı Beyca, “15 Temmuz darbe girişimi başarılı olsaydı, bugün mesleğimi yapamıyor olacaktım.” diye konuştu.
Darbe girişimini duyar duymaz vatandaşlarla birlikte meydanlara çıktığını belirten Beyca, “Çocukluğumuzda 1980 askeri darbesini gördük ve o darbenin kötü hatıralarıyla büyüdük. 15 Temmuz darbe girişimi sadece siyasi iktidara karşı yapılan bir darbe girişimi değildi, aynı zamanda doğrudan vatandaşlara karşı yapılan bir darbe girişimiydi. Sayın Cumhurbaşkanımızın ‘meydanlara inin’ çağrısıyla bizde bir vatandaş ve gazeteci olarak meydana indik. Belki de bir gazeteci olarak mesleğimizin son işini yapacaktık.” dedi.
O gece bazı gazetecilerin darbe girişimini haber yapmadıklarına dikkat çeken Beyca, “Eğer darbe başarılı olsaydı belki de gazetecilik mesleğimizin son haberini yapacaktık ve belki de bundan sonra haberlere biz konu olabilirdik. Bu mantıkla abdestimi aldım ve gazetecilik refleksiyle meydana indik. O gün aynı şekilde gazetecilik mesleğimizi icra ettik. Yalnız o gece bizi en çok üzen şey, bazı gazeteci meslektaşlarımızın haber noktasında darbe girişimini ve milletin darbeye karşı yaptığı duruşu haber yapmamasıdır. Bunu neden yapmadıklarını sorduğumuzda da, ‘durum değişebilir, darbe başarılı olursa biz bunun altından kalkamayız’ gibi bazı durumlar da oldu.” diye konuştu.
Memleketin hainlere teslim olmadığını vurgulayan Beyca, “Bazı gazeteci kılığına girmiş kişilerin de o gece ajanlık yapıp, darbeye destek olduğunu maalesef gördük. Darbe, Türkiye’nin şahsında bütün bir ümmete yapılacak bir darbe girişimiydi; ama bütün halkımız, STK’larıyla, partileriyle el ele vererek bu darbeye karşı çıktılar. Allah’ın izniyle zafere de ulaştılar. Bu darbe girişiminde, tarihte okuduğumuz Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı misali milletimiz yeniden bir kurtuluş savaşı verdi. Tabi bu darbede yüzlerce şehit, binlerce gazi de olduysa da memleketimiz hain emellere teslim olmadı.” ifadelerini kullandı.
SİİRT
Yaklaşık 60 yıllık yerel gazetecilik geçmişi olan ve 10’a yakın basılı kitabı bulunan Siirt gazetesinin sahibi Ahmet Arıtürk, 15 Temmuz darbe girişiminin ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir parçası olduğunu söyledi.
15 Temmuz gecesi yaşananları anlatmadan öncesine bakmak gerektiğini belirten Arıtürk, “Bu, FETÖ’nün yalnız başına giriştiği bir olay değildir. Bu darbenin patenti CIA’dir. ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir parçasıdır ve aslında milletimizin bunu böyle bilmesi lazım. Bu darbeyi küçümseyerek ve sadece Türkiye meselesi olarak olaya bakarsak yanılmış oluruz. Darbenin arkasında ki asıl hedef Büyük Ortadoğu Projesi’nin gerçekleştirilmesidir.” dedi.
“15 Temmuz darbe gecesi, Türkiye’nin 95 yıllık tarihinde hiç olmadığı kadar büyük bir silahlı kalkışma olmuştur.” diyen Arıtürk, ” Daha önceki darbelerde halka karşı silah kullanılmamış doğrudan doğruya, askerle bir şekilde yönetimi ele geçirmişlerdir; ama bu darbeciler doğrudan silahlı bir kalkışma gerçekleştirmiş ve hatta Türkiye Büyük Millet Meclisini bombalama sürecine kadar işi götürmüşlerdir. Bunların Türkiye’yi kurtarma gibi bir düşünceleri olduğu asla düşünülemez. Bu darbeciler doğrudan Amerika’nın güdümünde olan bir örgütün darbe girişimidir ve Türkiye halkı o gün çok acılar yaşamıştır.” ifadelerini kullandı.
Siirt Kanal 56 Genel Müdürü ve Siirt gazetesi yazarlarından Ayhan Mergen ise şunları söyledi: Ülkemizi yok etmeye, güzel topraklarımızı yabancı askerlerin postallarına çiğnetmeyi amaçlayan bir darbe girişimiydi. Allah’a çok şükürler olsun ki ülkemiz de Doğu’sundan Batı’sına, Güney’inden Kuzey’ine; Türk’ü, Kürdü, Laz’ı, Arap’ı, Çerkez’i her kesimden insanın etnik yapısı ne olursa olsun meydanlara indi. Hatta dini inancı ne olursa olsun o gece her kesimden insan darbeye karşı durdu. Bu Allah’ın inayetidir. İnsanlarımız bir ortak değer, bir namus, bir vatan, bir bayrak değeri etrafında buluştu ve bu hainlerin ve bu hainlerin arkalarında yer alan güçlerin heveslerini akamete uğrattı. Bu gurur bizlere ebediyete yetecek kadar yetecek güzel bir duygudur. Halkımız; bu topraklara yabancı askerlerin postallarının giremeyeceğini gösterdi. Bu nedenle ne kadar gurur duysak azdır. Bu vesile ile 81 milyon vatandaşımızın bu gününü kutluyorum.”
ŞANLIURFA
Şanlıurfa Gazeteciler Birliği Başkanı Veysel Polat da şu değerlendirmelerde bulundu: “15 Temmuz darbe girişimi, daha önce de Türkiye’de gördüğümüz darbelerin bir devamıydı. Darbe, sınırlarımızda hazır bekleyen işgalci orduların ülkemize girmeleri için içeriden kapıları açma hareketiydi, hain bir darbe teşebbüsüydü. Allah bu millete ve ümmete bir daha bu acıları yaşatmasın. O gece, çok vahim ve acıydı. Bizim dediğimiz asker, polis, savcı ve memurların elleriyle bir ihanet, içerden çökertme ve sonrasında vatan, namus, bayrak ve özgürlüğümüzü düşmana teslim etme girişimiydi. Hem Türkiye’deki milletin fiili duaları, karşı durmaları hem de İslam ümmetinin ve mazlumların duasıyla başarısız oldu. Allah’ın yardımıyla o ağır bela, musibet milletimizin eliyle engellendi. Ümmet olarak, o belayı Allah’ın yardımıyla def ettik. Fakat tehlike geçmiş değildir. Aradan 2 yıl geçmesine rağmen, hala devletin, silahlı kuvvetlerin içerisinde, emniyette kısacası en kritik yerlerde o ihanet şebekesinin uzantılarına rastlıyoruz. Bunların temizlenmesi gerekiyor. Çalışmalar var. Bunları görüyor, daha da kuvvetlenmesini diliyoruz. Akdeniz’den başlayıp, İran sınırına kadar 100 yıl önce olduğu gibi Fransız, İngiliz, Amerikan bayrakları ve koalisyon adı altında 100 yıl önce bu coğrafyayı işgal eden işgal güçleri sınırlarımızda hazır bekliyorlar. Bu tehlike geçmiş değildir. Çanakkale savaşını biz kazandık ama Osmanlı Devletini yıkılmasını, topraklarının işgal edilip üzerinde, 20-25 tane sömürge devletinin kurulmasına engel olamamıştık. 100 yıl önce olduğu gibi Türkiye olarak bir kurtuluş mücadelesi vermekteyiz. Ayrıca bu savaşı İslam ümmeti olarak da vermekteyiz. Bunun bilincinde olalım, farkına varalım. İslam coğrafyasındaki Müslümanlara, kardeş olduğumuzu, kaderimizin beraber olduğunu hatırlatmak isterim. Emperyalizme ve Haçlılara karşı el ele, sırt sırta verelim. Şehirlerimize, insanlarımıza merhamet göstermeden kadın, çocuk, yaşlı demeden milyonlarca kardeşimizi katleden bu vahşilere fırsat vermeyelim. Ümmet olarak, zilletten izzete ulaşmanın yolu el ele vermekle olur. İşgalci ve ihanet içerisindeki güçlere fırsat vermeden yürümemiz gerekiyor. Bu yürüyüş sorumluluk, bilinç, şuur gerektiriyor. Buna hep birlikte Bismillah deyip bir yerden başlamamız gerekiyor. Tekrardan darbe yıldönümü münasebetiyle şehitlerimize rahmet, gazilerimize şifa diliyorum.
BİNGÖL
Bingöl Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı Galip Akengin ise darbe girişimin öncesine değinerek, şunları söyledi: “Geriye dönüp baktığımızda FETÖ organizasyonu ile 7 Şubat 2012 MİT kumpası ile başlayan bu süreç ondan sonra hiç durmadan devam etti. Yargı ve emniyet bürokrasisini ele geçiren, Türk Silahlı Kuvvetlerini ise Ergenekon ve Balyoz davaları ile hakimiyet kuran FETÖ, ele geçiremediği stratejik konum olan MİT’i hedef aldı. Bunun devamında itibarsızlaştırmak ve yıkma operasyonları başladı. 17-25 Aralık süreci olarak anılan ve FETÖ’nün faaliyetleri ile milat sayılan süreç, iş adamları, bürokratlar, siyasilerin bir anda kara para aklama, altın kaçakçılığı, gözaltıları ile hükümeti zor durumda bırakması, MİT TIR’larının durdurulması, Rusya savaş uçağının düşürülmesi gibi ardı ardınca meydana gelen ve aslında bu sürecin böyle planlı programlı uzun vadeli bir darbe çalışması olduğunu görebiliyoruz. 15 Temmuz’da uçaklara mühimmat yüklendi. Kime karşı? Kendi öz ve öz insanına karşı, bu mühimmat Akıncı Üssü’nde yüklendi ve 15 Temmuz gecesi maalesef 250 vatandaşımızın şehit olmasına 2 bin 740 insanımızın yaralanmasına, gazi olmasına sebep oldu. Sonuç olarak darbenin başlamasıyla, Allah’ın yardımıyla, halkı darbecilere karşı meydanlara direnişe davet eden Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önemli duruşuyla, halkın feraseti ve direnişi sonucunda ABD ve NATO’nun taşeronu FETÖ’yü yendi.” diye konuştu.
MARDİN
15 Temmuz’un kanlı bir darbe girişimi olduğunu ve diğer darbelere göre daha saldırgan olduğunu belirten Gazeteci- Yazar İlhami Işık, o gece yaşadıklarını şöyle anlattı: “O gece erken saatte bunun bir darbe girişimi olduğunu anladığımda gazeteci ve televizyon programcısı olduğum için televizyona çıktım. Saat: 10.30 sularıydı ve ilk defa kuruma televizyona çıkmak istediğimi söyledim. Saat: 11.00 gibi yayına başladık ve 16 Temmuz saat 13.00’a kadar yayına devam ettim. Tabi çok acı bir gündü ve insanlar, Cumhurbaşkanı, meydanlara çıkın, demeden yaklaşık 2 saat önce alanlara, meydanlara çıkmıştı. Sosyal medya aracılığıyla halk meydanlara çıktı, burada sosyal medyanın önemi büyüktü. İlk defa insan bedeni, makinaları yendi. Toplumun her kesimi o gün meydandaydı. Eğer doğru bir şekilde bu anlatılsa, yani birilerine yaranmak veya ön plana çıkma için değil de yaşadığımız gerçeği yazacak, anlatacak kalemler olmuş olsa yaşamamıza rağmen hem biz çok şeyi öğrenmiş olacağız hem de dünya da öğrenmiş olacak.”
Hain darbe girişiminin Türkiye’nin son dönem de yakaladığı gelişme ivmesini içerdeki maşalarıyla birlikte sindiremeyen dış mihraklı güçlerin Türkiye üzerindeki bir oyunu olduğuna dikkat çeken Mardin Gazeteci Ve Yazarlar Cemiyeti Başkanı Kadir Üründü, şöyle devam etti: “Gerek ekonomik, gerek sosyal alandaki gelişmeler Türkiye’nin yerli ve milli bir imkân la kendini güncelleyip geliştirmesi her alanda yaşadığı gelişmeler bunlara bir dur demek için Türkiye’nin kendi iç sıkıntılarıyla yorulup dışarıya açılmamasını sağlamak için yapılan bir ihanet kalkışmasıydı. Yapılması gereken bir şey vardı onlara göre bu da 15 Temmuz ihanet kalkışmasıydı. İhanet kalkışmasında bu ümmetin mazlum coğrafyaların hamisi durumunda olan Türkiye’yi kendi içindeki darboğazla boğulan bir ülke haline getirip, istedikleri gibi at koşturup bu her defasında parmak sallayarak edep ve terbiye verdikleri Türkiye’yi kendi boyundurukları altında tutulmasıydı. Ve sanayide, ekonomide, her alanda gelişme sağlayan bir Türkiye’nin önüne ayak bağı olup bir şekilde ilerlemesini engellemekti. Bu millet tarihten bu güne olduğu üzere buna müsaade etmedi, o tankları o namluları göğüslerine siper ederek durdurdular. O hainler ve o hainlerin ağa babaları amaçlarına ulaşamadılar. Bundan sonrası için de çok önemli bir deneyim oldu ve bir tarih yazıldı.”
FETÖ’nün, elindeki silah gücüyle kendi menfaatleri doğrultusunda darbe girişiminde bulunduğunu söyleyen Kızıltepe Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Mehmet Halit Solhan ise “FETÖ o gece ülke yönetimini ele geçirip ve işbirliği içinde oldukları dış güçlerle ülkeyi kendi istedikleri şekilde yönetmek için darbe girişiminde bulundular. Elinde silah bulundurduğu o güçle halkın iradesiyle seçilmiş bir yönetimi değiştirip kendisi ülkeyi yönetmek istedi ama hem hükümetin dik duruşu hem halkın karşı çıkması ve hem Türk Silahlı Kuvvetleri içinde de buna karşı çıkan güçlerin buna direnmesi sonucu darbe girişimi başarısız oldu. Allah korusun, darbe girişimi başarılı olsaydı Türkiye de Ortadoğu’daki diğer ülkeler gibi bir felakete sürüklenecekti. Ülke ve halk olarak darbelere yabancı değiliz ama ilk defa kanlı bir darbe girişiminde bulunuldu, halkımız bu kanlı darbe girişimine karşı direndi ve başarılı olundu.” diye belirtti.
Yurt Haber ve Derik Sesi Gazetesi imtiyaz sahihi İbrahim Aydoğan da 15 Temmuz gecesinde yaşanan darbe girişimini şu şekilde anlattı: “15 Temmuz gecesi büyük bir darbe kalkışması oldu ancak milletimizin iradesi ve cumhurbaşkanımızın halkı meydanlara davet etmesi üzere büyük bir millet ayaklanması oldu. Ve tarihte ilk kez çok kanlı bir darbe girişimi halk tarafından bastırılmış oldu. Dolayısıyla millet iradesi kazandı. İnsanların ülkesine sahip çıkması ve sayın cumhurbaşkanımıza olan sevgisi bunda büyük bir etki bıraktı. Tüm millet hep birlikte meydanlara çıkarak darbecilerin karşısında dik durdu tankların üstüne çıktı ve çoğu canlarını feda etti. Aslında 15 Temmuz darbe yapmak isteyenlere karşı bir milat oldu. Artık bundan sonraki süreçte böyle bir kalkışmaya kimse cesaret edemez. Herkes milletin inancını ve gücünü gördü. Bundan sonrada bu ülkede artık darbe girişiminin olacağını tahmin edemiyorum. İnşallah böyle kötü günleri ülke ve millet olarak bir daha yaşamayız.”