Bugun...



Türkiye'de darbeler -11-

Türkiye'deki darbe geleneği içerisinde 15 Temmuz'u farklı kılan önemli unsurlardan biri de başarısız olması; bir "girişim" olarak kalmasıdır. Bu durumun ortaya çıkmasındaki esas etken, milletin olağanüstü bir direniş örneği sergilemesidir. Şüphesiz darbeciler -önceki darbelerden yola çıkarak- planlamalarında bu hususu hesaba katmamışlardır. Bunun sonucu olarak sindirmeye yönelik millete ateş açılması da, önceki darbelerde yaşanmayan bir durumdur.

facebook-paylas
Tarih: 27-07-2023 00:01

Türkiye'de darbeler -11-

15 Temmuz darbe girişiminin, sadece "demokratik sistemin işleyiş usullerinin ihlal edilmesi" olarak görülmesi eksik ve hatalı bir yaklaşım olacaktır. Esas hedef, İslâm dünyasının küresel güçler açısından kontrol-dışı meyillerinin darbelenmesidir. 15 Temmuz, önce ordu mekanizmasını ele geçirmek, daha sonra ordu eliyle siyasal yönetime el koymak ve son olarak ise toplumu ve sistemi Batı'nın stratejik menfaatleri doğrultusunda yeniden dizayn etmeye yönelik girişilmiş bir harekâttır.

Batı/NATO/ABD/CIA darbesi

FETÖ'nün karakteristik özellikleri ve Batı kamuoyunun yaklaşımları göz önünde bulundurulduğunda, bunun bir Batı/NATO/ABD/CIA darbesi olduğu anlaşılmaktadır. Mısır'da Temmuz 2013 yılında gerçekleştirilen darbe, Temmuz 2016'de Türkiye'de de sahnelenmek istenmiştir. 

15 Temmuz darbe girişimi, Batı'nın İslâm dünyasında seçilmiş hükümetler yerine, darbeci diktatörler istediğini tekrar göstermiştir. Batı, halkın seçtiği kadrolar yerine bütün sistemi elinde tutan "tek bir diktatörü" ikna etmenin ve saflarında tutmanın daha kolay olduğunu düşünmektedir. Bunun imkânının olmadığı yerlerde ise küçük oligarşik kliklerden yana ağırlığını koymaktadır. Ancak İslâm dünyasında hiçbir zaman tam anlamıyla serbest seçimlere saygı göstermemekte ve dünyaya "pazarladığı değerleriyle" çelişkiye düşmektedir. Zira Müslüman kitlelerin öz iradeleriyle hiçbir zaman Batı'ya tamamen angaje olmuş kadroları yönetime getirmeyeceğini bilmektedir. Bu bağlamda, FETÖ yapılanması da, halk iradesini yok sayarak yönetimi dolaylı olarak Batı'ya devretme amacıyla harekete geçmiştir.

15 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişimi; milletin güçlü duruşu, Erdoğan'ın liderliği, farklı siyasi partilerin ve toplumsal kesimlerin darbe karşıtı duruşları, devlet içerisindeki çeşitli unsurların darbeci dar kadroya prim vermemesi ve medyanın iletişimi sağlıklı bir şekilde sağlaması sonucunda akamete uğramıştır.

15 Temmuz yeni bir milat oldu

Dünyanın çeşitli coğrafyalarında, farklı zaman dilimlerinde emperyalist güçlerin siyasal ve ekonomik oburlukları nedeniyle dünden bugüne sayısız askeri darbeler yapıldı. Başta ABD ve NATO olmak üzere darbe süreçlerini besleyen emperyalistler, milyonlarca insanın büyük acılar çekmesine yol açtı.

15 Temmuz Cuma akşamı Türkiye'de yaşanan darbe girişimi yeni bir milat oldu. Müslüman Türkiye halkı geçmişte yaşanan askeri darbelerin oluşturduğu tahribatı iyi tecrübe ettiğinden, aynı acı ve mağduriyetleri yaşamamak için büyük, izzetli, onurlu bir tavır sergiledi. Bu duruşuyla topraklarını ve iradesini esir almak isteyen başta ABD olmak üzere emperyal zihniyete ve onun yereldeki cuntacılarına büyük bir mesaj verdi.

Tanıkların dilinden 15 Temmuz darbe girişimi

15 Temmuz, geleceğe dönük her yönüyle yeni ve umut dolu bir sayfa açtı. Halkın direnişi, hayata tutunmak için tankların paletleriyle mücadele etmesi, jetlerin bombardımanına rağmen meydanları terk etmemesi, gelecek nesillerin gururla konuşacağı, okuyacağı bir tarih yazdı. Bu yönüyle 15 Temmuz, Türkiye'deki tüm darbe süreçlerinden daha farklı bir konumda yer aldı. Askerin postallarının değil, halkın direnişinin konuşulacağı bir darbe süreci istikbale miras kaldı.

Bu direnişte büyük payı olan şehitlerin yakınları ve gaziler, darbenin birinci yıldönümünde İLKHA'ya özel açıklamalar yapmıştı.

Şehid Mehmet Ali Kılıç'ın babası Abdullah Kılıç

Darbe girişiminde keskin nişancı tarafından vurularak şehid olan Mehmet Ali Kılıç'ın babası Abdullah Kılıç, oğlunun İslam'ın ve Müslümanların geleceği için meydanlara çıktığını ve bu uğurda canını feda ettiğini dile getirdi.

Namık Kemal Üniversitesi'nde Makine Mühendisliği bölümünde okuyan ve aslen Bitlisli olan Mehmet Ali Kılıç, anne babasının en büyük çocuğuydu.

22 yaşındaki Mehmet Ali, darbeye direnmek için meydanlara çıktığında kolu fena halde ağrıyordu. Kolunun ağrısına rağmen darbecileri durdurmak için Boğaziçi Köprüsü'ne giden Kılıç, burada keskin bir nişancı tarafından vurularak şehid edildi.

15 Temmuz gecesi yaşadıklarını anlatan baba Abdullah Kılıç, "Arkadaşının dükkânında haberleri izliyormuş. Haberleri duyunca telefon açtı. 'Cumhurbaşkanı halkı sokağa çağırıyor, bende gidiyorum' dedi. 2-3 saat AK Parti binasının orda olduğunu biliyorduk.  Saat 12'den sonra arkadaşının bisikletini alarak köprüye gitmiş. Saat 3'e, 4'e kadar köprüde olduğunu bilmiyorduk. Köprüye giderken mahalleden 13 yaşındaki bir çocuk da onunla beraber gitmiş. Hatta orda ona kızıyor 'Sen git annen, baban merak eder.' diye. Zaten çok geçmeden o çocuk kurşun ile kasığından yaralanmış. Onu omuzuna alarak ambulansa kadar getirmiş. Daha sonra o çocuk demiş 'Mehmet abi sen benimle gel', o da 'Benim işim var, işim daha bitmedi.' diyerek başka arkadaşını o çocuk ile göndermiş. O çocuğun ciddi bir şeyi yokmuş, kurtuldu. Saat 4-5 gibi aradık. Kızdık, 'Artık gel.' diye. '3 defa gelemem.' dedi. Saat 6 gibi annesi yatağını hazırladı, gelince yorgundur uyur diye. Bir süre sonra arkadaşı aradı, oğlumun yaralı olduğunu, hastaneye kaldırıldığını söyledi." dedi. 

Daha sonra oğlunu bulmak için hastaneye gittiğini, onu çok aradığını, fakat sonunda morgda yatan oğlunu gördüğünde o an yüzünün güldüğünü söyleyen Kılıç, "Hastaneye gittik. Burada böyle birisi yok dediler. Başkasına sorduk, soruşturduk. Birisi bizi morga götürdü. Baktık o değildi. 'Buraya gelmiş ama siz yok diyorsunuz.' diyerek onlara kızdık. Ağır yaralıların olduğu bölgede olduğunu söylediler. Gidip baktık yoktu. Hastanede çalışan bir komşumuz vardı. Bizi yine morga götürdü. Dedi 'az önce bir cenaze geldi bir bakın.' Öyle der demez ayaklarımızın bağı çözüldü. Morgu açtıklarında Mehmet Ali'yi görünce içim ferahladı, yaşıyor zannettim. Dedim 'Bu ölü değil.' çünkü gülüyordu. Yaklaştık baktık ses yok, elimi yüzüne sürdüm baktım yüzü soğumuş. O an anladık ki Mehmet Ali şehid olmuş." ifadelerini kullandı.

Şehid Ömer Cankatar'ın babası Selahattin Cankatar

15 Temmuz ABD destekli FETÖ darbe girişiminin yaşandığı gece, sokaklara ve meydanlara çıkıp direnenlerden ve bu uğurda canlarını feda edenlerden biri olan Ömer Cankatar'ın babası Selahattin Cankatar, yaşadıklarını gözyaşları içerisinde anlatıyordu:

"O geceyi sonradan arkadaşlarından öğrendik, duyduk. Tam eğildiği sırada kafasına mermi isabet etmiş ve orada şehid olmuş. Normalde Ömer, atik bir insandı, ama o anda kendini koruyamamış. Allah ondan razı olsun. Ömer'in benden bile üstün meziyetleri vardı. Hazreti Ömer gibi adaleti vardı. Hiç kimseyi kırmazdı. Gelip beni sarar, okşardı. Şimdi kimse yok, kimsem kalmadı… Hiçbir şeyden tat alamıyorum. Oğlum çok güzel bir insandı. Çok seviyordum onu, ikimiz bir parça gibiydik."

Ömer'siz yaşamanın zor olduğunu ifade eden baba Cankatar, o gece yanında olmayı çok istediğini belirterek, "Keşke o gece yanında olsaydım. Belki kollardım, bir şey yapardım, ama olmadı. Rabbim onu sevdi ve aldı. Ömer nerde çalıştıysa herkes ondan razıydı. Herkes severdi. Mezarına hep geliyorum. Onsuz yapamıyorum. Kızıyorlar bana 'kendini toparla' diye. Yapamıyorum ki çok özlüyorum. Rabbim bizi kavuştursa, birleştirse çok iyi olur. Biz onunla arkadaş gibiydik, her şeyini bana anlatıyordu." dedi.

Şehit Türkan Tekin'in eşi Ramazan Tekin

Atatürk Havalimanının darbeciler tarafından işgal edildiğini duyar duymaz kilometrelerce yol yürüyerek tankların karşısında duran Türkan Türkmen Tekin, eşi Ramazan Tekin ile birliktelik önce Esenler İlçe Emniyet Müdürlüğüne gitti. Burada toplanan halkla Atatürk Havalimanı'na doğru yürüyüşe geçti. Yolda ön sıralarda yürüyen Türkan Tekin, darbeci askerlerin üzerlerine sürdüğü tankın altında kalarak ağır yaralandı. Çevredekilerin yardımıyla hastaneye kaldırılan Tekin, burada şehid oldu.

İyi bir Kur'an-ı Kerim öğreticisi olan Türkan Tekin, başörtüsü yasağı nedeniyle ilkokul 3'üncü sınıfta okulunu bırakmak zorunda kalmıştı.

Şehit Türkan Tekin'in hayatı ve 15 Temmuz gecesi ile ilgili konuşan Ramazan Tekin, eşinin şehitler gibi yaşadığını ve sonunda şehit olduğunu söyledi.

Tekin, şöyle konuştu: "O gece evde oturuyorduk. Büyük çocuğum dışardaydı. 12 yaşındaki küçük kızım evde yatıyordu. Saat 22.30-23.00 gibi bir akrabamızdan telefon geldi, 'darbe oluyor' diye. Hemen televizyonu açıp haberlere bakmaya başladık. Her yerde 'son dakika' haberleri geçiyordu. Eşim, 'kalk gidelim' dedi. 'Biraz oturalım' dedim. 'Yok, gidelim' dedi. Eşim evden çıkmadan abdestini alıp iki rekât namazını kıldı. O namazı kılana kadar ben binadan aşağıya indim. Benden sonra kapıyı çekip, aşağı katımızda oturan büyük ablamın evine gitmiş. Anahtarı eline sıkıştırıp 'Çocuğum önce Allah'a sonra sana emanet' diyor. Ablam olaydan bir ay sonra bunu bana anlattı."

"Yürümeye devam ettik." diyerek sözlerini sürdüren Tekin, daha sonra tanklarla karşılaştıklarını belirterek o anları şöyle dile getirdi:

"Üst geçitte tank geliyor diye insanlar bağırıyormuş, ama biz görmediğimiz için yolumuza devam ettik. Baktım insanlar kaçıyor sağa sola. Baktım tank geliyor, şaşırdım. Tankı görünce dondum kaldım. Eşime bir şey olmasın diye sol tarafa yönlendirdim. Bariyer tarafına kendisini atsa bile kendini kurtarır diye düşündüm.  O hainleri görünce göz perdem kapandı. Böyle bir şey görmemiştik. Hainler soldaki insanları ezip gitti. Eşime doğru koştum. Yerde yatıyordu. Kucakladım eşimi. Kafadan darbe almıştı. Yalvardım 'Türkan bir ses ver, konuş' diye ama yok. Vücudu sıcak ama kafaya darbe aldığı için konuşamıyor. Hastaneye götürmem gerekiyor ama nasıl götüreceğim? Yollar kalabalık, gelirken nasıl yürüdük biliyorum. 'Allah'ım yardım et bana, yolları aç ki eşimi götürebileyim' diye dua etmeye başladım."

Eşi yaralandıktan sonraki koşuşturmacayı ve ailece yaşadıkları acı dolu anları anlatan Tekin, sözlerine şöyle devam etti:

"Bir araç durdu ve eşimi araca koyduk hastaneye götürdük. Oğlum aradı cevap veremedim. Annesini aramış o da cevap vermeyince amcasını aramış. Kardeşim hastanede olduğumuzu, annesinin yaralı olduğunu söylemiş. İnanmamış, bir şey olmuş demiş. Tabi sonradan şehit olduğunu duyunca kalkıp 2 rekât namaz kılıyor. 'Annem istediğine kavuştu' demiş. 2 saat bizi içeriye almadılar. 2 saat sonra içeri girip eşimi arıyordum. Doktorlardan biri eşimin şehit olduğunu söyledi. Öyle deyince çöktüm ben. Eşimi görmek istediğimi söyledim. Beni kalkıp morga götürdüler. Eşim bir yandan şehit olmuş bunun sevinci, bir yandan da kolum kopmuş bunun üzüntüsü. Çocuklarıma bir şey söyleyemedim. Ufak çocuğum annesini sorduğunda hastanede olduğunu söyledim. İkindi namazına kadar sakladım. Cenazesi kapıya gelince gelip gördü. Eşim evden çıkarken küçük çocuğumuz uyuyordu. Hiç bir şey demeden gitti."

Şehid Onur Ensar Ayanoğlu'nun kardeşi Emin Oğuz Ayanoğlu

'15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nde (o günkü adı Boğaziçi Köprüsü) darbecilerin açtığı ateşte ağabeyi Onur Ensar Ayanoğlu şehid olan, kendisi de yaralanan Emin Oğuz Ayanoğlu, şehadeti çok arzuladığını ancak bu mertebenin ağabeyine nasip olduğunu dile getirdi.

Darbe girişimi gecesinde '15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nde açılan ateş sonucu kalçasından yaralandığını, kurşunun damarını, sinirini, kemiğini sıyırıp sadece etini alıp götürdüğü belirten Ayanoğlu, 15 Temmuz'un bir işgal girişimi olduğunu, bu girişimin de milletin büyük bir cesaretiyle önlendiğini belirtti.

Ayanoğlu, "O gece ağabeyim şehid oldu, ben ise gazi oldum. Şükürler olsun bu gurur hepimize yeter. Şehitlerin yüzü suyu hürmetine bu millet, bu vatan ayakta duruyor. O yüzden gururluyuz, mutluyuz ve hiçbir şekilde pişman değiliz. O gecenin ne kadar hain ve alçak bir gece olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. O bir darbe girişimi değil, işgal girişimiydi. İşgal girişimine bu aziz millet mani oldu ve darbe girişimine izin vermedi. Verdiğimiz mücadeleyi hiçbir millet yapamaz. Bu cesaret de kimsede yoktur. İçimizdeki hainleri ve alçakları da görmüş olduk. İnşallah bundan sonra daha güçlü olarak daha iyi yerlerde olacağız." dedi.

Safiye Bayat

15 Temmuz darbe girişimi sırasında yaralananlardan biri de 2 çocuk annesi Safiye Bayat'tı. Boğaziçi Köprüsü'ndeki (Şehitler Köprüsü) yaralıların yardımına koşarken vurulan Safiye Bayat (35), darbeci askerlerin, elini kaldırıp yaralı almak isteyenleri dahi vurduklarını söyledi.

15 Temmuz gecesi yaşadıklarının hafızasından silinmediğini belirten Safiye Bayat, ayağındaki platinle hayatını sürdürdüğünü dile getirdi.

Bayat, "Evde gayri ihtiyarı televizyonu açtım, bir kalkışmanın olduğu söyleniyordu. Hemen kalın kıyafetler giyerek, çantamı da alarak içine ilaçlar, yara bezleri, yara bantları, bir takım ağrı kesiciler doldurdum. Tespihimi, minik Kur'an'ımı da yanıma aldım. Abdestimi almıştım. Önemli bir durum olur da kaydederim diye kayıt cihazımı da yanıma aldım. Hemen yürümeye başladım. Öncelikle Çengelliye yürüdüm. Çengelköy normalde çok cıvıl cıvıl bir yerdir ama hiç kimse yok, araba yok, dükkânlar, benzin istasyonları kapalı. Beylerbeyi'ne doğru ilerlerken eşim aradı. Bana 'nereye gidiyorsun' dedi. Bende 'köprüye gidiyorum' dedim. Bana, 'gitme, geri dön, burası çok karışık' dedi. Ben 'gidiyorum' dedim. Daha sonra onunla görüşemedim." dedi.

Boğaziçi Köprüsü'nü tutan rütbeli askerle yaşadığı diyalogu da aktaran Bayat, o anları şöyle anlattı: "İlerledim ve hain rütbeliyle karşı karşıya kaldım. Onunla bayağı bir mücadeleye girdik. Yaptıklarının yanlış olduğunu, bunu yapmamaları gerektiğini ve burayı terk etmeleri gerektiği yönünde düzgün bir yürekle söylemeye çalıştım ama tabi o hainlere kâfi gelmedi. Arkadaki asker müsveddeleri de hain rütbeliye tabiydiler. Hiçbirisi hainliklerinden ve zulüm etmekten geri durmadılar. Hatta bana hain rütbeli eziyet ve zulümde bulundukça çok keyifleniyorlardı. Beni çok tartakladı, hırpaladı. Ben, 'yaptığınız yanlış, bunu yapmayın ve arkandaki askerleri de boşuna peşinden sürükleme' dedim. Bunu duyduğu an beni kendine çekti ve yanağımın üzerinden ateş açtı."

Darbeci askerlerin arkasından defalarca ateş açtığını ve hiçbir kurşunun kendisine isabet etmediğini kaydeden Bayat, sözlerine şöyle devam etti:

"En son rütbeli askere 'sen çok zalimsin ve arkandakileri de zalimleştirmeye çalışıyorsun' dedim ve gitmeden önce ona, 'siz yenileceksiniz, siz zalimlerdensiniz' dedim. Çok kızdı hain rütbeli, asker müsveddelerine dönerek, 'işte anneniz sizleri bugünler için doğurdu' dedi. Ben geri döndüm, ateş emri verdi arkamdan. Arkamdan onlarca kurşun geldi ama onlarca ateşten hiçbirine Rabbim nasip etmedi. Eğer inanmış, teslim olmuşsanız Allah zalimlerin karşısında sizlerin boynunu eğmez. Çünkü inanan kalpler, çelikten de kuvvetlidirler. Allah size bir gömlek giydirir, çeliktendir."

Vurulduğu anı da anlatan Bayat, "Bir bayan yaralandı, dediler. Ben ona giderken kurşunlandım. Ne büyük bir şeref. Önde giden kardeşleriniz sizi nasıl arkaya itmişse, sizin için ölmek istiyorsa ben de kız kardeşim için ölmek istedim. Yaralandım diyemedim. 'Lütfen kız kardeşime koşun' diyebildim ama o gözlerimizin önünde son nefesini verdi. Ateş hattı olduğu için alamıyorlardı, ben de o ateş hattında oldukça kan kaybettim. Elini kaldırıp yaralı almak isteyenleri dahi vurdular. Tabi bu çok zalimce bir şey. Bir şekilde ateş hattına girip sonrasında beni çektiler ve herhangi bir araca bindirerek hastaneye kaldırdılar. 18 gün boyunca hastanede tedavi gördüm." dedi.

Şehit Mehmet Şefik Şefkatlioğlu'nun eşi Vahide Şefkatlioğlu




Bu haber 2489 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Manşetler Haberleri

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
YUKARI YUKARI