![]() |
Tweet |
İnsanın yaratılış gayesi olan ibadet görevini yerine getirebilmesi için iman edip Allah’ın emir ve yasaklarına uyması, isyan etmemesi ve salih ameller işlemesi gerekir ki bu da ibadetle mümkün olduğunu ifade eden Çağıran, “İbadetler içerisinde bir ibadet var ki diğer bütün ibadetlerden daha ön plandadır. Bu ibadet dinin direği, göz nuru, sıkıntılara çözüm, kulu Rabbine yaklaştıran Namazdır. Namaz kulun miracıdır. Peygamber Efendimize miraçta emredilen beş vakit namaz ile her bir kul kendi miracını gerçekleştirmektedir” dedi.
Kulp İlçe Müftüsü Hakan Çağıran ile yaptığımız söyleşinin tamamı şöyle;
“Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’minûn, 23/115) ayetinden de anlaşıldığı üzere bu dünyada insan boş yere yaratılmadığı gibi başıboş da bırakılmamıştır. “ İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder.” (Kıyâme, 75/36) ayeti bu hususu ifade etmektedir. Başıboş yaratılmayan insanın bir yaratılış gayesi olmalıdır. İnsanın asıl gayesi Allah’a kulluk edip O’nu razı etmektir. “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” âyeti bu gerçeği haykırmaktadır. (Zâriyât, 51/56).
İnsanın yaratılış gayesi olan ibadet görevini yerine getirebilmesi için iman edip Allah’ın emir ve yasaklarına uyması, isyan etmemesi ve salih ameller işlemesi gerekir ki bu da ibadetle mümkündür. İbadet, kişiye güzel bir hayat yaşama imkânı tanır. Hayat düzenini oluşturur. Yapılanlardan zevk alınmasına sebep olur. Kulu Allah’a yaklaştırır. Kötülüklerden uzaklaştır. Hayata farklı bir anlam katar. Bakış açımızı değiştir. İstenilen şekilde yapılan ibadetler razı olunan bir hayatın işaretidir. Dünyadaki bunca faydasıyla beraber ahiretteki mükafatı çok daha büyüktür.
İbadetler içerisinde bir ibadet var ki diğer bütün ibadetlerden daha ön plandadır. Bu ibadet dinin direği, göz nuru, sıkıntılara çözüm, kulu Rabbine yaklaştıran Namazdır. Namaz kulun miracıdır. Peygamber Efendimize miraçta emredilen beş vakit namaz ile her bir kul kendi miracını gerçekleştirmektedir.
Namaz; beden, zihin ve kalbin iştirakiyle eda edilen, kısacası insanı her yönüyle kuşatan bir ibadettir. Bu üç unsurun her biri, son derece dengeli ve mükemmel bir şekilde namazda temsil edilirler. İnsan, bedeni ile kıyam, rükû, secde ve kıraati gerçekleştirirken, zihni ile okuduklarını düşünmeye ve anlamaya yönelir. Kalp ise huşû ve sükûnet ile bu ibadeti en iyi şekilde tamamlar.
Yüce Allah, ilk insan ve ilk peygamber Adem (a.s.)’den itibaren bütün insanları “namaz” ibadeti ile sorumlu tutmuş ve bütün peygamberler, kavimlerine “namaz” kılmalarını emretmiştir.
Yüce Rabbimiz ve sevgili Peygamberimiz “namaz” üzerinde ısrarla durmuş, namazlarını kılanlara mükâfat, kılmayanlara ise ceza olduğunu bildirerek beş vakit namazın kılınmasını ısrarla teşvik etmiş ve terkinden sakındırmışlardır.
Yüce Allah bir ayeti kerimede şöyle buyurur:
“Hepiniz O’na yönelerek O’na karşı gelmekten sakının, namazı kılın; müşriklerden olmayın!” (Rum 31).
Allah’a namazla yönelmeyen insan, başka hangi yolla Allah’a yönelecektir?
Namazsız kalp temizliği, namazsız iyi insan olmak mümkün müdür? Genel olarak Allaha ibadet etmeyen özelde ise Namaz kılmayan kişinin kalbi nasıl temiz olur? Nasıl manevi bir huzur bulur ki? Halbuki Yüce Allah: “Bilesiniz ki kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur.” (Ra’d 28) diyor.
Kalbine iman yerleşmiş ve gerçek mü’min niteliğini kazanmış bir Müslümana namaz kılmak ağır ve zor gelmez. Bunu Yüce Allah Kur’an’da ifade ediyor ve şöyle buyuruyor:
“Sabrederek ve namaz kılarak (Allah’tan) yardım dileyin. Şüphesiz namaz, Allah’a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir.” (Bakara, 2/45).
Mü’min, namazlarına müdavimdir, namazlarını zevkle ve isteyerek kılar. Zira Yüce Allah, Kur’ân’da, namazı üşene üşene kılmayı ve terk etmeyi münafık ve kafirlerin niteliği olarak zikretmiştir.
NAMAZ ALLAH İLE İLETİŞİME GEÇMEKTİR
Belli davranışlar ve özel rükünlerle Allah’a kulluk etmenin ifadesi olan namazın dış görünüşü birtakım şekiller ve zikirdir. Ama hakikatte Allah ile iletişime geçmek, yakarmak, O’nunla konuşmak ve O’na yakınlaşmaktır. Namaz kişinin bedeni, dili ve kalbiyle, kısaca bütün varlığıyla Allah’a yönelme halidir. Bu özelliğinden dolayı diğer bütün ibadetlerin özü sayılmıştır. Hz. Peygamber bir hadisinde, “Namaz dinin direğidir” (Müsned, V, 231, 237; Tirmizî, “Îmân”, 8) demiş, namazın en önemli rüknü durumundaki secdeyi ise kulun Allah’a en yakın olduğu durum olarak nitelendirmiştir (Müslim, “Ṣalât”, 215; Nesâî, “Mevâḳītü’ṣ-ṣalât”, 35).
Namaz, aynı zamanda Müslümanların dünyevî meşguliyetlerine kısa bir mola vererek Allah"a yönelme, psikolojik olarak rahatlama çabasıdır. Sahâbeden Ebû Huzeyfe’nin naklettiğine göre, “Peygamberimiz (sav) sıkıntılı bir işle karşılaşınca namaz kılardı.” Nitekim bir defasında Bilâl’e,“Kalk namaza (çağır da) bizi namazla rahatlat!” (Ebû Dâvûd, Edeb, 78) diye seslenmişti. Gerçekten Efendimizin kıldığı namaza bakıldığında, onun Rabbine olan şükrünü eda ederken ne denli içten davrandığı, kendisini Rabbine nasıl verdiği açıkça görülür. Buna tanıklık eden sahâbenin, namaz kılarken ağlamasından dolayı onun göğsünden gelen, değirmen sesine benzer hırıltıyı duyabildiklerini söylemeleri Resûl-i Ekrem’in, Allah’ın huzurunda taşıdığı heyecanı ve ruh hâlini yeterince anlatmaktadır.
NAMAZ KILMAYANIN SONU
(Cennet ehli ya da Cehennem bekçileri ile cehennem halkı arasında şöyle bir diyalog geçmektedir:
“Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?” Onlar şöyle cevap verirler: “Biz namaz kılanlardan değildik” ( Müdessir 41-43).
Namazı terk etmek, pratikte Allah’ı protesto etmektir. Onun huzuruna çıkmayı redetmektir. Namazı terk etmek Allah’a isyan etmektir ki bu da büyük günahtır. Yüce Allah Kur’ân’da, namazlarını kılmayan kimselerin cezasını çekeceklerini bildirmektedir:
“Onlardan (peygamber ve salih kimselerden) sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki namazı zayi ettiler (terk ettiler) ve şehvetlerine uydular. Bunlar, cehenneme atılacaklardır.” (Meryem, 19/59).
Bu âyet; namazlarını kılmayanların cehennemde cezalarını çekeceklerini bildirmektedir. Çünkü dinin direği ve mü’minin miracı olan namazı kılmayan bir insan diğer dînî görevlerinde de gevşektir, günah bataklığına dalmış ve böylece nefsine zulmetmiştir demektir.
Allah’a inandığını iddia eden bir mümin, Allahın huzuruna çıkmıyorsa namaz kılmıyorsa teşhis bellidir: Onun Allah’a olan inancı zayıftır. İmanı zayıf olmasaydı Allahın emrine karşı gelmezdi. İman bir İddiadır. Müddei iddiasını ispatla yükümlüdür. İman eden bir birey inancını hayatına yansıtır. İmanı hal ve davranışlarında tezahür eder.
Kendimiz namazı kılmakla sorumlu olduğumuz gibi aile efradımıza da namaz kılmaları hususunda özen göstermeliyiz. Rabbimiz, “Aile fertlerine namazı emret, kendin de bunda kararlı ol.” (Taha 132) buyuruyor.
HER İBADETTE OLDUĞU GİBİ NAMAZ DA İHLASLA KILINMALIDIR
Namazın bizler için nice hikmetleri vardır. Dünya ve ahiret için nice mükâfatları vardır. Bunun yanında ibadetlerin, özellikle namazın ifa edilmesindeki asıl maksat Allah rızası olmalıdır. Sadece böyle kılınan bir namaz kula fayda sağlayacaktır. Kılınan namaz şekil olarak tam olsa bile niyet halis olmayınca, sonuç da huzur sağlayacak bir sonuç olmayacaktır. Çünkü amellerde asıl olan niyettir. Niyetlerimiz ise Allah Rızası olmalıdır. Görsünler diye namaz kılınmamalıdır. İbadet içtenlikle olmalıdır. Gösteriş için yapılan namaz ya da etrafındaki insanların tepkisinden çekinerek kılınan namazdan hayır beklenmez.
Hakiki bir Mümin namazını sıradan bir şeymiş gibi baştan savma kılmaz. Namazını huşu içinde kılmalı, Allah’ı görüyormuşçasına Allah ile konuşuyormuşçasına kılmalı. Namaza konsantre olup, Allah’ın huzurundayken namazdan başka bir şey düşünmeme ve başka bir şey ile meşgul olmamalıdır. Namaz ibâdetinin esas gayesi, Allah’ın rızâsını kazanmaktır. Namaz kılarken kazanılacak sevap, namazın iç ve dış şartlarını yerine getirmenin yanı sıra, daha çok edâsında gösterilen samimiyet, huşû ve ihlâs nispetindedir.
Namaz kılmak için Allah’ın huzurunda duran kişi, Allah ile güçlü bir manevi bağlantı kurar. Namaz, hakikatine inilerek huzur ve huşu ile eda edilirse insanı her türlü kötülükten uzaklaştırır. Nitekim Hz. Peygamber de bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Kim bir namaz kılar da, o namaz kendisini açık ve gizli kötülüklerden alıkoymazsa o namazın, o insana, kendisini Allah’tan uzaklaşmaktan başka bir katkısı olmaz.” (Münavî, Feyzü’l-Kadir, VI, 221; es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensur, VI, 465).
Hayatın en faydalı, en kıymetli saatleri, ibadet ile geçen vakitlerdir. Boş yere veya geçici bir fayda uğrunda saatlerini, günlerini harcayan insanların, namaz gibi değeri çok yüksek bir ibadetten, ebedi bir saadet vesilesinden, ilahî bir huzur neşesinden bir an evvel çıkıp kurtulmaya çalışmaları pek garip, pek acınacak bir hal değil midir?
Kulun dünyadaki asıl gayesi Alemlerin Rabbini razı etmektir. Yaşadığımız hayat bizi Allah’tan uzaklaştırıyorsa, Amellerimiz bizi adım adım Allah’a yaklaştırmıyorsa, ibadetlerden lezzet almıyorsak bir daha düşünmeli tefekküre dalmalıyız. Biz kimiz? Niye buradayız? Allah bizi yaratırken bizden ne istedi?
Diğer İslâm büyükleri gibi İmam-ı Azam da ibadetlerini huşu ile ifa eder, namazını huşu içerisinde kılardı. Biri İmam-ı Azam’a gelerek: “Ya İmam, ben namazlarımı huşu içerisinde kılamıyorum. Namazda iken develerimi otlatıyor, onlarla ilgileniyorum. Oysa siz, benden daha zenginsiniz. Peki, siz ibadet zevkine nasıl erişiyor, ibadetlerinizi huşu içerinde nasıl yapıyorsunuz?” diye sormuş. İmam-ı Azam Ebû Hanife Hazretleri şöyle cevap vermişler: “Ben develerimi kalbime bağlamam ki, ahıra bağlarım...”
Peki, namazda huşuu nasıl elde edeceğiz? Hoca Bahaeddin Nakşibend Hazretleri namazda huşu elde etmek için, şu dört şartın yerine getirilmesi gerektiğini söyler:
1-) Helâl lokma,
2-) Allah’ın huzuruna çıkacağı şuuruyla abdesti dikkatlice almak,
3-) İftitah tekbiri getirirken, Allah’ın huzurunda olduğunu hissetmek,
4-) Namaz dışında da namazdaymış gibi hareket etmeye çalışmak.
Kalbi huşu içerisinde olmayan insan, ibadetlerinden zevk almaz. Huşu hem ibadetlerin değerini artırır, hem de insana ibadetlerinin zevkini tattırır.
Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de Müminûn suresinin ilk ayetlerinde, kurtuluşa erecek olan müminlerin bir takım vasıfları sayılmakta, bunlardan ilkinin namazlarını huşu içerisinde kılanlar olduğu bildirilmektedir:
“Müminler kurtuluşa ermişlerdir. Onlar namazlarını huşu içerisinde kılarlar.”(Mü’minun 1-2).
Rabbimiz bizlere namazı sevdirsin. Onu gerçek mânâda, kalp ve beden âhengi içerisinde ihlasla eda etmeyi, namaz ile huzur bulmayı nasip eylesin.