![]() |
Tweet |
Hayatı
Şeyh Ali Sebtî Efendi, 1777 veya 1786 yılında Diyarbakır’ın Bismil İlçesine bağlı Çilsutûn (Kırkdirek) köyünde dünyaya gelmiştir. Babasının adı Mela Kasım’dır. Annesi, Diyarbakır ve çevresinde cesaretiyle tanınan ‘Elikan Aşireti’ndendir.
Şeyh Ali Sebtî, ilk tahsilini doğduğu yerde babasının yanında yapmış, daha sonra Diyarbakır’a giderek oranın tanınmış âlimlerinden ders görüp icazet almıştır. Mevlana Halid, Hindistan dönüşü Diyarbakır’a uğrayıp Şeyh Ali Sebtî’ye misafir olmuş ve Şam halkının irşadında kendisine arkadaş olmasının aslında Şah Abdullah Dehlevî’nin emri olduğunu söyler. Bunun üzerine Şeyh Ali Sebtî, Mevlana Halid ile birlikte Diyarbakır’dan ayrılır, vefatına kadar yanında kalıp yazdığı mektupları sahiplerine ulaştırmak görevi başta olmak üzere hizmetinde bulunur. Şeyhinin vefatından sonra, vasiyeti üzerine kendisine irşad için hilafet görevi verilerek bugünkü Palu bölgesine vazifeli olarak gönderilir. Ömrünün sonuna kadar bu bölgede ilim ve irşad faaliyetlerinde bulunan Ali Sebtî, 1870 yılında Palu’da vefat etmiştir.
Hüseynî oldukları rivayet edilen soyu kendisine varıncaya kadar şöyledir:
Mela Haşim
Mela Hüseyin
Mela Haydar
Mela Kasım
Şeyh Ali Sebtî
Şeyh Ali Sebtî’nin köyü olan Diyarbakır'ın Bismil ilçesine bağlı “Çilsutûn” (Kırkdirek) köyüne bu adın veriliş nedeniyle ilgili üç görüş vardır. Birinci görüşe göre dedelerinden Mela Haşim’in bu köydeki medresesinin kırk sütun üzerinde inşa edilmesi, Çilsutûn Medresesi’nin kalıntıları günümüzde de var olup ziyaret edilmektedir. Sabahattin Çanî Hoca bu görüşü benimsemektedir. Ayrıca ona göre “Sebt” atalarının bir köyünün adıdır ve Şeyh Ali bundan dolayı “Sebtî” nisbesiyle anılmaktadır. İkinci görüşe göre Şeyh Ali Sebtî Efendi Mevlana Halid’in kırkıncı halifesi olduğu için, üçüncü görüşe göre de Sebtî Hazretleri’nin bu köyde yetişen 40. veli olduğu için köylerine “Çilsutûn” adı verilmiştir. Cumhuriyet döneminde Kırkdirek olarak ismi değişen bu köy, daha sonra Mardin’in Savur ilçesine bağlanmıştır.
Medrese Hayatı: Temel dersleri babasından alan Şeyh Ali Sebtî, henüz küçükken babası vefat ettikten sonra annesi tarafından Diyarbakır Ulucami Medresesi’ne verildi ve burada eğitim görmesini sağladı. Sebtî Hazretleri daha sonra tahsilini hem Bağdat’ta hem de Erbil ve Süleymaniye’de Haydarî ve Berzencî ailelerin idaresindeki medreselerde sürdürdü. Henüz 20 yaşındayken tahsilini tamamladı ve bu yaşta Diyarbakır Ulucami Medresesi’nde müderris olarak göreve başladı. Anadili Kürtçeye ilaveten Arapça, Farsça ve Türkçeye de hâkim olup bu dillerle konuşur ve yazardı.
Tasavvufî Hayatı: Kendi köyü olan Çilsutûn’da müderris iken Erbil’e gidip gelen Şeyh Ali Sebtî, Erbil’de Mevlana Halid’in halifelerinden biri olan Şeyh Ahmed Hatîb Erbîlî’nin yanında yaklaşık beş yıl amel etti. Yine Çilsutûn’da müderris iken bir gün köye gezginci kıyafetiyle bir yabancı gelir. Ali Sebtî Hazretleri bu yabancıyı misafir etmek için evine götürür. Onun olağan dışı halleri Ali Sebtî Hazretleri'nin dikkatini çekince kim olduğunu sorar. Gelen bu yabancı devrin büyük mürşidi Mevtana Halid Şehrezûrî el-Kurdî’den başkası değildir. Mevlana Halid ona kimliğini açıklayarak Hindistan'dan geldiğini, şeyhi Abdullah Dehlevî Hazretleri'nin emri üzerine buraya uğradığını, buradan da Şam'a gideceğini, çünkü Abdullah Dehlevi Hazretleri'nin kendisini Şam halkını irşadla görevlendirdiğini açıklar. Şeyh Ali Sebtî’ye ayrıca Şeyh Abdullah Dehlevî’nin kendisini de birlikte götürmesini istediğini söyler. Şeyh Ali Sebtî Hazretleri tereddüt etmeden bu talebi kabul ederek üzerindeki elbiseden başka bütün mal ve mülkünü kardeşlerine bırakarak giydiği siyah elbiseyle Mevlana Halid ile beraber Diyarbakır’dan çıkar ve böylece onun etkin tasavvuf hayatı bu ziyaretle başlamış olur.
Şeyh Ali Sebtî Efendi, Şam'da on bir yıl şeyhine hizmet etmiş ve onun ilminden, tasavvufi bilgisinden gerektiği gibi faydalanmıştır. Bir gün Mevlana Halid onu yanma çağırarak: "Senin süren tamamlanmıştır, artık icazetini verelim git" deyince, Ali Sebtî Hazretleri şöyle der: "Ben icazeti ne yapayım. Size hizmet etmek bana yeter”. Mevlana Halid Hazretleri, "annen rahatsızdır, git anneni gör ve gel" der. Ali Sebtî Efendi, şeyhinin bu sözü üzerine yola koyulur. Fakat Çilsutûn köyüne geldiğinde annesini vefat etmiş bulur. Birkaç gün sonra tekrar Şam'a döner fakat bu süre içerisinde de şeyhi vefat etmiştir. Mevlana Halid, Şeyh Ali Sebtî Efendi’yi irşad amacıyla Yemen’e de göndermiş ve ona bizzat kendisi taç ve hırka giydirmiştir. Bu taç ve hırka bugün de torunları tarafından muhafaza edilmektedir.
Mevlana Halid vefat etmeden önce Ali Sebtî'nin icazetini hazırlamış, onu Palu'da görevlendirdiğini vasiyet olarak bildirmiştir. İcazetini Mevlana Halid’in Diyarbakır’da kendisini ziyaret eden kardeşi Şeyh Mahmud Sahib’ten alan Sebtî Hazretleri 42 yaşındayken Palu'ya gelir. Palu’da kendisini Palu Mescidinin imamı Bekir Hoca Bursevî karşılar. Fakat Palu burjuvazisi tarafından rahatsız edilince Bingöl’ün Genç ilçesine bağlı Kelxas köyüne gidip bir yıl orada kalır. Bu köyde Hoca Ali kendisine hizmet eder ve ondan ders ve icazetname alır. Daha sonra tekrar Palu’ya döner. Şimdiki türbesinin hemen güney tarafındaki dere içerisinde bir ev yaparak önce burada kalır. Daha sonra eski Palu'ya göç ederek ölümüne kadar tam 45 yıl burada halkı irşad eder. Palu’da “İblaşiye Medresesi”nde müderrislik yaparak bir taraftan talebe okutur, bir taraftan da irşad hizmetlerini yürütür. Bu bağlamda kısa bir süre içerisinde etkisi ve şöhreti Palu’yu aşarak Lice, Bingöl, Muş ve Erzurum yörelerinde çok ciddi bir taban bulur. Bu arada bir evlilik daha yapar. Bu seferki eşi, Melekan köyü yakınlarında bulunan Kasıman Mezrasından Osman adlı bir zatın kızı olan Esma’dır.
Nakşibendî/Halidî Tarikatı bölgeye ilk defa Ali Sebtî Hazretleri ile girmiştir. Halk onda inanılması zor kerametler görmüş, onun bilgisinden ve feyzinden istifadeye çalışmıştır. Palu'da bozulan nizamı o yıllarda tesis ederek dini gerçek yönleriyle halka anlatmış, onun vesilesiyle birçok gayrimüslim İslam dinini kabul etmiştir.
Hayatı boyunca dünya malına hiç değer vermeyen Şeyh Ali Sebtî, bir karış toprak bile satın almamıştır. Onun paraya, pula değer vermemesi ile ilgili bir olay şöyle anlatılır: Bir gün hanımlarından birisi ona çıkışarak şöyle der: "Efendi, sen artık yaşlandın, çocuklarımız var, onlara kalacak bir parça mülkümüz yok. Düşünüyorum ne yapacağız. Sen hep bu işlerle uğraşıyorsun”. Sebtî Hazretleri gayet sakin bir şekilde, "Hanım, git bir bulgur çorbası pişir yiyelim, o işi sonra düşünürüz" diye cevap verir. O sıralar bulgur, pirinç gibi zahireler küplerde saklanırdı. Hanımı bulgur çorbası yapmak için kilere gider. Bulgur küpünün ağzını açtığında bir de ne görsün! Küp ağzına kadar altınla dolu. Şaşkınlık içinde tekrar geri döner: "Efendi, küpte bulgur yerine altın var" deyince, Sebtî Hazretleri şöyle der: "Hanım benim altında gözüm yok, istesem küplerin hepsi altınla dolar. Çocuklarım yeter ki benim yolumdan gitsinler. Onlara ne mal lazım, ne de mülk”.
Şeyh Ali Sebtî Efendi'nin sevdiği müritlerinden biri de Palu’nun Hûn köyünden Şeyh Mahmud Saminî'dir. Saminî, Ali Sebtî’den icazetini alınca bir süre evine kapanıp dışarı çıkmaz. Devamlı ibadetle meşgul olur. Onun Şeyh Ali Sebtî’nin yanına gelmediğini gören bazı müritler hemen dedikoduya başlarlar: "Bak icazeti alınca şeyhini unuttu”; "Demek ki Mahmud Saminî şeyhini icazet alana kadar sevmiş"; "Mahmud Saminî artık şeyhini tanımıyor". Bu dedikodulara Şeyh Ali Sebtî'nin hanımı da katılıyor. Fakat Şeyh bunlara aldırmaz. Bir gün hanımı onun yanına gelerek, "Saminî seni tanımıyormuş" deyince Şeyh bakar ki dedikodu oldukça büyümüştür. Bunun üzerine müritlerinden Derviş Salih'i çağırarak, "Git Saminî'nin sarığını sök, boynuna dola çarşının ortasından çekerek getir" der. Derviş Salih söyleneni yapmak için Saminî'nin evine gider ve "Efendi seni istiyor" der. Saminî Hazretleri hazırlanarak dışarı çıkar: "Efendi beni nasıl istiyor" der. Derviş Salih: "Efendi dedi ki sarığını sök, boynuna dola ve çekerek getir". Saminî; "Efendi nasıl istiyorsa öyle yap" der. Derviş sarığı söker, Saminî'nin boynuna dolayarak ara sokaklardan çekip götürmek ister. Saminî bunu anlayınca birden durur: "Efendi beni nereden götürmeni istedi?" der. Derviş Salih, "Efendi çarşının ortasından getir dedi" der. Saminî biraz da hiddetlenerek; "Öyleyse Efendi beni nereden götürmeni istediyse sen de oradan götür" der. Bir süre sonra Ali Sebtî'nin hanımı pencereden baktığında şaşırır: "Efendi Efendi, bir ışık topu bizim eve doğru geliyor" diye seslenir. Ali Sebtî hiç aldırmaz. Aradan zaman geçer tekrar; "Efendi ışık topunun içinde iki kişi var bize geliyorlar" deyince Ali Sebtî, "Hanım bak kimdir o iki kişi?" dediği zaman, gelenler biraz daha yaklaşınca hanımı: "Biri Saminî, öbürü de Salih" der. Bu olaydan sonra bir daha kimse artık Saminî’yi çekiştirmez.
Vefatı: 1871 yılında vefat eden Şeyh Ali Sebtî, Palu içesinin üç kilometre doğusunda Murat Nehrine bakan bir tepe üzerinde medfundur. Türbenin bulunduğu yer, eski Palu yerleşim alanının tam karşısındadır. Türbe tuğla ve çimentodan inşa edilmiştir. Makam bölümünün üzeri betondan yapılmış bir kubbe ile kaplıdır. Diğer bölümlerin üzeri ise beton dökülerek dam şekline getirilmiştir. İç mekânı birbirine geçişlerle üç bölüme ayrılır. Bu bölümlerde Şeyh Ali Sebtî ve yakınlarının mezarları vardır. Mescit bölümü ayrı inşa edilmiş olup, türbeye çok yakındır. Aydınlatmalar önden üç büyük, yanlardan üç küçük pencereyle sağlanır. Türbenin içinde elektriği, dışında ise akarsuyu mevcuttur.
Çocukları
Şeyh Ali Sebtî iki evlilik yapmıştır. Birinci evliliğini Palu’nun Ekrak köyünden Eyyûban Aşiretinden Ayşe Hanım’la; ikinci evliliğini de Melekan’dan Mela Ahmed Babkal’ın Esma adlı kızı ile yapmıştır. Şeyh Ali Sebtî’nin soyu bu evlilikle günümüze kadar devam etmektedir. İkisi kız, beşi erkek olmak üzere 7 çocuğu olmuştur. İsimleri şöyledir:
1-Şeyh İbrahim (Kodo) Efendi (6 yaşında vefat etmiş)
2-Şeyh Muhammed Nasîh Efendi (1835-1873)
3-Şeyh Mahmud Feyzi Efendi (1838-1895)
4-Şeyh Hasan Nakî Efendi (1843-11918)
5-Şeyh Hüseyini Zekî Efendi (1848-1914)
6. Amine Hanım (Melekanlı bir zat ile evlenmiştir)
7. Fatma Hanım (Palu eşrafından Laxuzade ile evlenmiştir)
Şeyh Ali Sebtî Efendi vefat etmeden önce adı geçen çocuklarını toplayıp onlara bazı tavsiyelerde bulunmuş ve her birine hitaben şöyle demiştir:
Şeyh Muhammed Nasîh’e : “Sen, velayetin varisi olacaksın”
Şeyh Mahmud Feyzî’ye : “Sen, harikaların varisi olacaksın”
Şeyh Hasan Nakî’ye : “Sen, ilim ve edebin varisi olacaksın”
Şeyh Hüseyin Zekî’ye : “Sen, dünya ve ticaretin varisi olacaksın”
Halifeleri
Şeyh Ali Sebdi Hazretleri 1871 yılında ebedi âleme göçerken, arkasında çok sayıda halife bırakmıştır. Sayıları 50 civarında olan bu halifelerden bazıları şunlardır:
Oğlu Şeyh Muhammed Nasîh,
Oğlu Şeyh Mahmud Feyzî,
Şeyh Mahmud Saminî el-Hûnî,
Bingöl'ün Kur Köyü'nden Süleyman Efendi,
Harput'ta medfun bulunan Seyyid Ahmed Çapakçurî,
Şeyh Ahmed Çanî,
Şeyh Abdullah Melekanî,
Şeyh Süleyman Kurî,
Şeyh Selim Karbaşanî,
Kovancılar ilçesi Mirmehmet köyünden Cuma Efendi,
Hoca Ali Kelxasî,
Şeyh Muhammed Serdî-Licî
Şeyh Hüseyin Comelaşî-Licî
Hoca Bekir Bursevî
Bazı Büyük Müridleri
1- Seyyid Derviş Hayrullah
2- Seyviyi Cibi Seyfkarî
3- Şeyh Muhammed Dağıstanî
4- Şeyh Seyda Müderris-Palevî
5- Şeyh Ali Hoca Sivanî
6- Şeyh İsmail Falıcî
7- Mela Ahmet Kukî
8- Mela Behti Palevî
Devam eden Sülalesinde Var Olan Soy İsimleri
1-AKAR
2-AYGÖREN
3-BİLGİN
4-DENİZ
5-DURGUN
6-FIRAT
7-GÖRÜR
8-İMRE
9-ÖZSOY
10-SEPTİOĞLU
Şeyh Hasan Nakî: Şeyh Ali Sebtî’nin Oğlu (ö. 1918)
Adı, Lakapları ve Soyu: Adı Şeyh Hasan’dır. Lakapları “Nakî” (pak, temiz) ve “nisbesi de Palulu anlamında “Palevî”dir. Babası Şeyh Ali Sebtî, annesi de Melekan yakınlarında Kasıman mezrasından Osman Efendi’nin kızı Esma Hanım’dır. Soyları baba tarafından Hz. Hasan’a dayandığı için “Hasanî”; anne tarafından Hz. Hüseyin’e dayandığı için de “Hüseynî” oldukları rivayet edilir.
Doğum Tarihi ve Yeri: Şeyh Hasan Nakî 1265/1849 yılında Palu kazasının Kasımiye Mahallesi’nde doğmuştur. Dört Osmanlı sultanı olarak Sultan Abdulmecid (1839-1841), Sultan Abdulaziz (1861-1876), II. Abdulhamid (1876-1909) ve Sultan Muhammed Reşad dönemlerini idrak etmiştir.
Medrese Hayatı ve Hocaları: 12 yaşına kadar babasının Palu’daki İblaşiye Medresesi’nde ve onun yönetiminde yetişen Şeyh Hasan Nakî, daha sonra Lice’ye giderek babasının halifesi olan Mela Muhammed Serdî’nin yanında eğitim gördü. Ardından Muş’a giderek Alaeddîn Paşa Camii’ne bağlı Maksud Paşa Medresesi’nde müderris olan Muş Müftüsü Şeyh Ehvedî’nin yanında okudu. Daha sonra bir müddet dayılarının köyü olan Melekan’da Osman Melekanî’nin oğlu Seyda Ahmed’in yanında tahsilini sürdürdü. En son 1879 yılında 30 yaşındayken tahsilini Mela Feyzullah Haciyanî’nin yanında tamamladı ve ilmî icazetnamesini ondan aldı. İcazetnamesinin silsilesi şöyledir:
1)Şeyh Hasan Nakî
2)Mela Feyzullah Haciyanî
3)Mela Ahmed b. Osman Dımılî Melekanî
4)Mela İbrahim b. Şerif Dilkî
5)Mela Resûl Xidêrî
6)Mela Yahya Mizûrî
7)Mela Mahmud Susinî
8)Mela Necmeddîn Behdînî
9)Mela Abdurrahman Eglî
10)Mela Cercîs Mosilî
11)Mela Hüseyin Ğubarî
12)Mela Muhyiddîn Cizîrî
13)Mela Muhammed Şirbînî
14)Mela Abdussamed Silêmanî
15)Mela Ahmed b. Haydar el-Maveraî
16)Mela Abdulcebbar Hindî
17)Mela Abdurrahman İsferaînî
18)Mela Ahmed b. Hafız el-Buharî
19)Mela Süleyman Tûsî
20)İmam Gazzalî: Muhammed
21)Ebû Necîb Şihab es-Suhreverdî
22)Ebû Saîd Abdullah b. Ebû Asrûn
23)Mevlana Sehl b. Abdullah et-Tusterî
24)Şeyh Ebubekir Şiblî
25)Tac Ebû Abbas b. Ata
26)Mevlana Haris b. Esed el-Muhasibî
27)Mevlana Ebû Muhammed Rivîm
28)Mevlana Ebû Abdullah bç Osman el-Mekkî
29)Şeyh Necmeddîn İsfahanî
30)İzz b. Abdusselam
31)Şeyhülislam Zeyn el-Irakî
32)Hafız Muhammed b. Adiy
33)Muhammed b. İbrahim et-Teymî
34)Abdullah b. Abbas
35)Zeyd b. Sabit el-Ensarî
36)Hz. Muhammed (s.a.v.)
37)Cebrail
38)Allah (Celle Celalühü)
Müderrisliği ve Talebeleri: Şeyh Hasan Nakî, icazetname aldıktan sonra babasının vefatının ardından 1871 yılında İblaşiye Medresesi’nde müderris olarak kendini ilme vermiş ve çok sayıda talebe yetiştirerek onlara icazetname vermiştir. Meşhur talebelerinden bazıları şunlardır:
1)Oğlu Şeyh Ali Rıza
2)Şeyh Şerif Kelxasî
3)Şeyh Mustafa Çanî
4)Şeyh Muhammed Said Palevî
5)Hınıs Müftüsü Şeyh Bahaeddîn
6)Şeyh Muhammed Salih Pîrmuhammedî
7)Mela Mustafa Edrûkî
8)Mela Abdulhamîd Sağnîsî
9)Mela Ahmed Toslayî
10)Şeyh İbrahim Çanî
Palu Müftülüğü: Şeyh Hasan Nakî 1296/1888 yılında Palu Müftüsü olarak atanmış ve 30 yıl gibi uzun bir süre bu görevi sürdürmüştür.
Tasavvuf ve Tarikatı: Şeyh Hasan Nakî önce babası Şeyh Ali Sebtî’den Nakşibandî/Halidî tarikatından hilafetname alıp babasının halifesi olmuştur. Babasının vefatından sonra onun Liceli halifesi büyük âlim ve müderris Mela Muhammed Serdî’nin yanına giderek 1309/1892 yılında ondan da hilafetname almıştır.
Halife Selim ve Arkadaşlarının Yanında Yer Alması: Şeyh Hasan Nakî, hükümete karşı cihad ve ayaklanma fetvasını çıkarıp ayaklanma başlatan Halife Selim’in fetvasına destek vererek onun ve diğer iki arkadaşı olan Şeyh Şehabeddîn ve Seyyid Ali’ye destek vermiştir. Bundan dolayı da Palu’dan Çapakçur’a kaçmak zorunda kalmış ve Halife Selim ile arkadaşlarının idamından sonra af çıkıncaya kadar saklanmış, aftan sonra tekrar Palu’ya dönmüştür.
İlmî Yeteneği: Şeyh Hasan Nakî bölgenin yetiştirdiği en büyük âlimlerden biri olarak kabul edilmektedir. Zaten babası Şeyh Ali Sebtî, küçüklüğünde ona, “sen ilim ve edeb varisim olacaksın” demişti. Kürdistan’ın yetiştirdiği büyük âlimler Şeyh Hasan Nakî’nin ilmî yönü hakkında şunları söylemektedir:
-“Alet ilimlerinde o da bizim gibidir. Fakat İslamî ilimlerde sahili olmayan bir denizdir” (Şeyh Abdurrahman Aktepî).
-“İslamî ilimleri en iyi bilen âlim olan Şeyh Hasan Nakî’nin yanında okumak benim için Allah’ın bir lütfudur” (Seyda Mela Abdulhamîd Sağnisî).
-“Şeyh Hasan Palevî, ilmine güvenilen bir âlimdir” (Bediüzzaman Said Nursî).
Bildiği Diller: Halkının çoğu Zaza olduğu Palu’da yetişen Şeyh Hasan Nakî, Zacaca ve Kurmancî’nin dışında Türkçe, Arapça ve Farsçayı da hem konuşma hem de yazma seviyesinde biliyordu. Çok güzel bir hattı da vardı.
Şiir Sevgisi: Şeyh Hasan Nakî şiir söylemeyi sevmezdi fakat dinlemeyi severdi. Nitekim özel şairleri vardı ve bu şairler değişik münasebetlerle onun arzusu üzerine şiir söylerlerdi. Örneğin oğlu Feyzullah Efendi henüz 25 yaşındayken Kolhisar’da vefat ettiğinde özel şairlerinden birini çağırarak ona şöyle demiştir: “Bana bir şiir söyle de ilahî bir aşk benimle oğlumun acısı arasına girsin!” Başka bir sefer Palu’dan Karakoçan’a doğru giderken yanındaki arkadaşından bir şiir söylemesini istemiş; arkadaşı “mey” ile ilgili bir şiir söylemeye başlayınca ata binmiş olan Şeyh ilahî aşkı sembolize eden bu “mey” kasidesinden dolayı uzun süre cezbeye kapılmıştır.
KAYNAK: Merhum Prof. Dr. Kadri YILDIRIM’ın ‘Kürt Medreseleri ve Alimleri kitabından…
gaziantep escort,gaziantep escort
başakşehir escort,ikitelli escort,güneşli escort,kayaşehir escort,bağcılar escort,esenler escort,eyüp escort,güneşli escort,kumburgaz escort,topkapı escort
flyjota.com Deneme bonusu veren siteler Deneme bonusu veren siteler Deneme bonusu
deneme bonusu bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler