![]() |
Tweet |
Şeyh Ahmed’in babasının adı Molla Ömer, büyükbabasının adı İsa’dır. Midyat ilçesina bağlı Sılıbin köyünde ikamet eden Molla Ömer bu köyde vuku bulan kavga ve fesattan dolayı burayı terk ederek Pişêriyê’ye bağlı Şeyhçoban köyüne gider. Daha sonra bu köye yakın Giresîra köyüne yerleşiyor. Şeyh Ahmed Efendi henüz küçük yaşta iken babası vefat eder ve Şeyhçoban ziyaretinin kuzeyine defnedilir.
Şeyh Ahmed Efendi fıkıh, hadis, tefsir gibi İslamî ilimleri şeyh Abdullah’ın yanında okumuş ve ilk tarikat iznini de ondan almıştır. (Şeyh Abdullah Bağdad müftüsü merhum molla Yahya el Muzûrî’nin oğludur.) Şeyh Ahmed bir hatırasında şöyle der: “Bir gün babamı çok mahzun gördüm. Nedenini sorduğumda Bağdad müftüsü büyük alim Molla Yahya el muziri’nin vefat ettiğini söyledi. ‘Ne zaman vefat etmiş’ diye sordum, ‘bugün’ dedi. Bağdad’tan memleketimize aynı günde vefat haberinin nasıl ulaştığını o zaman düşünememiştim. Çünkü o zaman henüz çocuk idim. Babamın bu konuşması hatırımda kalmıştı. Lakin büyüdüğümde anlamıştım”.
Şeyh Ahmed Efendi yüksek tahsilini Bağdat müftüsü merhum Molla Yahya el Müzûrî’nin oğlu Şeyh Abdullah yanında tamamlar ve ilk tarikatını da ondan alır. Sonra Giresîra köyünden ayrılarak o sıralarda köy olan Karaz’a gelir. Yedi yıl burada kaldıktan sonra Hani kasabasına yerleşir. Hicri 1301 tarihinde vefat ederek kasabanın batısındaki kabristana defnedilir.
Hicri 1266 yılında evliyayı ziyaret etmek için Bağdat’a gittiğinde Şeyh-i Geylani Tekkesini temsil eden Şeyh Ali en-Nakîb isminde bir zattan Kadiri tarikatını almıştır. Yine Bağdat’ta Mevlana Halid’in halifesi olan Şeyh Abdulfettah’tan Nakşibendi tarikatını aldığı gibi, Şeyh Salih Beşaretî, Şeyh Hamid Mardini ve şeyh Osmani Tawîlî’den de Nakşibendi tarikatını almıştır. Adları geçen şeyh Abdulfettah ve Şeyh Osman aynı zamanda Mevlana Halid’in mürit ve halifeleridir. Hicri 1269 yılında Şeyh Ahmed Efendi hacca giderken Şam’da Mevlana Halid Tekkesini temsil eden Şeyh Muhammedi Hanîden Nakşi tarikatını aldığı gibi Mevlana Hallid’in oğlu Şeyh Necmeddin’ den de bu tarikatı almıştır. Şeyh Ahmed Efendi’nin tarikat silsilesi şeyh muhammed Hanîden Mevlana Halid’e dayanmaktadır.
Halifeleri: Medine i Münevevvere’den bir zat, Şeyh Hasan İshakan, Hanili Molla Yusuf oğlu Şeyh Muhammed, Diyarbakır’da medfun Çermikli Hacı Mustafa Efendi, Sürükan köyünde medfun Botanlı Molla Arif (bu iki zat irşada memur değiller), Şeyh Maruf (Şikeftan köyünde hacı Ali’nin evinde gece vakti icazet verilmiştir) ve Kamışlı köyünden Şeyh Ali Bokari. Bu zat sonradan ayrılarak Şeyh Hasan Nuranî/Aktepî’nin yanına gitmiştir.
Üstün bir zekaya sahip olan Şeyh Ahmed Efendi fıkıh, hadis, tefsir, akaid ve diğer dini ilimlerde gayet geniş bilgisi yanında tasavvuf ve makamat ilimlerinde zor edinebilen bilgilere sahipti. Takvaya son derece riayet ederdi. Kimseye iş yaptırmaz bizzat kendisi çalışıp işlerini yapardı. Kimseden bir şey kabul etmezdi, halis müritlerinin hediyeleri hariç. Himmeti âli olmakla beraber nefsini cahil ve hakir görüp kendini avamdan sayardı. Yüzü mütebessim, lisanı fasih, yüreği cesur ve görünümü heybetli idi. Dostlarına iyilik yapardı. Öfkesini yenmeye çalışır kötülük yapanların kusurunu yüzlerine vurmazdı. Fakirlere, salihlere, amil ve alimlere tevazu gösterir, bilhassa ilim talebelerine bizzat hizmet ederdi. Mali imkanlarına göre cömertlik yapardı, fakir ve mazlum kimselere yardımı önemserdi.
Zevceleri ve Çocukları: Şeyh Ahmed’in yedi zevcesi sırayla şunlardır: Halime (Zorko köyünden); Fatime (Bokari köyünden); Hatice (Dadaş köyünden); Emine (Bokarigilden); Emine (Karaz’dan); Zehra (Bokarigilden); Esma (Hani’den).
Bir veya iki kızı küçük iken ölmüşlerdir. Oğlu Mustafa yedi yaşında ölmüş Gırısiran köyünde defnedilmiştir. Oğlu Maruf, sonra kızı Fatıma (kızı Fatıma kamışlı köyünde Şeyh Hasan Bokarinin oğlu Şeyh Yusuf ile evlenmiş doğum zamanında vefat etmiştir.) Sonra kızı Zeyneb Hani beylerinden Said Bey ile evelenmiş, bu evlilikten oğlu Salih ve kızı Emine olmuştur. (Said Bey’in vefatı üzerine kardeşi Ahmed Bey ile evlenmiş ve bu evlilikten kızı Vetife ve oğlu Seyfullah doğmuştur.) Sonra oğlu Şemseddin küçük iken vefat etmiş ve Zorko köyünde defnedilmiştir ki, bunların anneleri Halime’dir. Halime Batman çayının kenarında olan Zorko köyünden Mustafa Ağa’nın oğlu Muhammed’in kızıdır, Karaz’da vefat edip köyün kuzeyindeki mezarlıkta defnedilmiştir. Sonra oğulları Kasım, M. Nuri ve Bedrettin ile kızları Tevihe ve Meryem ölmüş ve Karaz’da defnedilmişlerdir.
Şeyh Ahmed Efendi’nin vefatından sonra hayatta kalan 13 çocuğu yaş sıralamasına göre şunlardır: M. Maruf; Zeyneb; M. Kasım; M. Nuri; Muhyiddin; M. Masum; M. Refi; Şehzade; Leyla; Gülsüm; Sehime; Ayşe; Ömer (küçükken vefat etmiştir.)
Şeyh Heybet ve şeyh Hasip Şeyh Şevket’in oğulları, Şeyh Şevket Şeyh Muhyiddinin oğlu, Şeyh Muhyiddin Şeyh Ahmed Efendi’nin oğludur. Başta Şeyh Ahmed Efendi olmak üzere ailenin hemen hemen vefat etmiş tüm aile bireyleri Hani ilçesinin batısında yer alan ziyarette medfundurlar. Şeyh Ahmed Efendi’nin mezarı başında yazılan Arapça yazıyı ve acizane Türkçeye yaptığım tercümeyi aşağıda arz ediyorum:
هو الباقي
هذا مرقد ذي التحقيق،
نديم الكبرياء،
قطب الآفاق،
الشيخ أحمد الفريق الخالدي النقشبندي الحسني
توفي سنة ربيع الأوّل هجري 1301
Baki sadece O’dur.
Bu; muhakkik,
Büyük zatların sohbet refiki,
memleketlerin kutbu,
Şeyh Ahmed el-Ferîq el-Halidî en-Nakşibendî el-Hasenî’nin türbesidir.
Hicri Rebiülevvel ayında 1301 yılında vefat etmiştir.
2. Şeyh Yusuf Efendi (ö.1997)
(Oğlu Abdülhalık ARCA’dan: Kendisine çok teşekkür ederim).
Hayatı: Diyarbakır'ın Hani ilçesi Çarşı Mahallesi’nde hicri1339 da doğdu. Babası Hanili Şeyh Adem Efendi, annesi Zehra Hanımefendidir. Şeyh Adem Efendi ilk evliliğini Hani eşrafından İmam efendigillerden Havva Hanım ile yapmıştır. Ondan Refia ve Emine adlı iki kızı olmuştur. İkinci evliliğini ise Zehra Hanımefendi ile yapmıştır. Zehra Hanımdan Yusuf ve Ayşe dünyaya gelmiştir. olmuştur.
Şeyh Yusuf Efendi 5-6 yaşlarındayken babası Şeyh Said kıyamı sırasında babası Şeyh Adem Efendi tekkesinde "isyan hazırlığı yapmak, isyana adam kazandırmak ve bilfiil kıyama katılmak" suçlarından 1925‘te kırk yedi dava arkadaşıyla birlikte Diyarbakır'da idam edilmiştir. Annesi Zehra Hanım ise kıyamdan birkaç yıl sonra Beyrut'a göç etmek zorunda kalmıştır. Böylece hem öksüz hem de yetim kalan Yusuf ve kız kardeşleri Aktepe şeyhlerinden mücaz olan amcası Nakşibendi şeyhi Şeyh Abdulfettah Efendi tarafından himaye edilmiştir. Amcasının yanı sıra halası Şeyh Fatma da Yusuf ve kardeşlerinin himayesine destek vermiş ve bir nevi onlara annelik vazifesini ifa etmiştir.
Ailenin tek erkek evladı olan Yusuf’u, amcası iki kızından büyüğü olan Zehra Hanım’la erken yaşta evlendirmiştir. Bu evlilikten üç kızı olmuştur. 1934 te amcası ve ardından da eşi Zehra Hanım vefat etmiştir. Zehra Hanım’ın vefatından sonra ailenin büyükleriyle dostları amcasının diğer kızı olan Hüsna Hanımla Yusuf’u evlendirmişlerdir. Ardından Bingöl ili Genç ilçesinden Gülli Koç Hanım ile üçüncü evliliğini yapmıştır. Yusuf’un dördüncü eşi ise Hani Beylerinden Sabri Bey’in kızı Şükriye Hanımdır. Bu evliliklerinden 10’u erkek 9’u kız olmak üzere toplam 19 çocuğu olmuştur. Çocuklardan ikisi vefat etmiş diğerleri ise hayattadır.
Hani’nin Çarşı Mahallesi’nde aile yaşamını sürdüren Şeyh Yusuf 1974 Lice depreminde evinin hasar görmesinden ötürü ilçenin yakınındaki Cırnık adlı bahçesine taşınmış, 1993 yılına değin burada ikamet etmiştir. Aynı tarihte tekrar Hani merkezdeki evini onararak oraya taşınmak zorunda kalmıştır.
Şeyh Yusuf Efendi 8 Ocak 1997 Çarşamba akşamı hakkın rahmetine kavuşmuş, Hani Deregan Mahallesi aile mezarlığına defnedilmiştir.
Şeyh Yusuf Efendi bütün hayatı boyunca insanlarla dostane münasebetler kurmuş, İslam kardeşliği ilkesini kurumsal şeyh-mürid ilişkisinin önünde tutmuştur. Bingöl’ün Genç ilçesi Sivan mıntıkası ile Hani’nin köylerinden çok sayıda aile dostunu evinde ağırlar, onlara dini sohbetler verirdi. Evinde ağırladığı misafirlere yediğinden yedirir, içtiğinden içirirdi. Misafirin kısmetiyle geldiğini söyler, onlara yapılan ikramın evin beti bereketi olduğuna inanırdı.
Ziyaretine gelen insanların ilgi alanlarını bilir onlarla sohbeti ona göre yapardı. Ziraatın, hayvancılığın, farklı ticari alanların inceliklerini anlattığında sohbet uzadıkça uzardı. Bir defasında köylerden birinde yaptığı dini sohbette dinleyicilerin uyukladığını gören şeyh hayvancılıkla geçinen köylülere hayvanlarından bahsedince uyuklayanlar birden canlanmışlardır. Şeyhi tanıyanlar onun insan sarrafı olduğunu söyler moral gücünün ve tahammülünün çok yüksek olduğundan bahsederler. Her yaştan ve her seviyeden insanlarla hemhal olur bıkmadan usanmadan onları dinlerdi. İnsanların ister toplumsal ister bireysel sorunlarıyla yakından ilgilenir, çözebildiklerini çözer, çözemediklerini ise en makul bir biçimde yönlendirmelerle gidermeye çalışırdı. Yöredeki aile içi ve aileler arası anlaşmazlıklarda devreye girer ve onlara hakemlik ederdi. Bu şekilde birçok davayı barış ile neticelendirdiği vakidir.
Ulaşım ve iletişimin bu denli yaygınlaşmadığı, yoksulluğun daha ağır seyrettiği dönemlerde kendisine başvuran hastaların derdine deva olmaya çalışırdı. Onları öncelikle hekime yönlendirirdi. Basit rahatsızlıklarda ise sürekli yanında bulundurduğu ilaçlardan verirdi. Elinin altındaki İbni Sina’nın el-Kanun fi’t-Tıp adlı kitabından da hastalara bitkisel ilaç tavsiyesinde bulunduğu olurdu. Bu amaçla da çok sayıda insan şeyhi ziyaret ederdi.
Şeyh Yusuf, dostlarıyla özellikle de amcası ve babasının müritleriyle hasretlik gidermek ve onları irşad etmek için keklik ve tavşan avını bahane ederek yöredeki köylere gider uzun süre oralarda vakit geçirirdi. Her gittiği yerde dostlarınca karşılanır layıkıyla ağırlanırdı. Dostları onun soğan ve sarımsak yemediğini bilir, yaptıkları yemeklere bunlardan katmazdı. Küçük yaştan beri soğan ve sarımsaklı yemeklerin dışında şeyhin, yemek seçmediğini onu tanıyan herkes bilirdi.
Doğayı bütünüyle sever onu kâinat kitabının bir parçası olarak kabul ederdi. Kaldığı her yeri ağaçlandırır, toprağını da ekip biçerdi. Evinde başta keklik olmak üzere diğer evcil hayvanları da çokça besler onlara aşırı ihtimam gösterirdi. Ayrıca beslediği büyük ve küçük baş hayvanların ürünlerinden yer ve çevresindekilere de yedirirdi.
Şeyh Yusuf, Demokrat Parti dönemi hariç siyasete sürekli uzak durmuştur. Aktif siyaset tekliflerine ise hep kapalı kalmıştır. Siyasete ilişkin kendisinden tavsiye isteyenlere ise vicdanlarıyla hareket etmelerini ve ona göre de rey vermelerini salık vermiştir. Siyasilerin ve zenginlerin meclisindense sade vatandaşların ve yoksulların dostluğundan memnuniyetini her fırsatta dillendirir, hayatı boyunca da ilişkilerini bu anlayış üzerine bina ederdi. Gün boyu çalışır akşamları erken yatardı. Geceleri kalkar ibadetle meşgul olurdu. Şafak vaktini çok sever onu zikir ve ibadetle geçirirdi. Sabah namazından sonra yattığı çok nadirattandır. Namazdan sonra Molla Cami’den, Hafız’dan beyitler okur, tesbihatını bu beyitlerle zenginleştirirdi. Bu esnada gözyaşlarına hakim olamaz, onları gizlemeye çalışırdı.
Tahsili: Şeyh Yusuf’un çocukluk yılları amcası Şeyh Abdulfettah’ın yanında geçti. Onun dizleri dibinde büyüdü. Pek tabiidir ki, onun ilminden bahusus da irfanından müstefid oldu. Tasavvuf ve tarikat adabını Hani’nin Çarşı Mahallesindeki tekkelerinde amcasından aldı. Kur’an’ı onun yanında okudu. Zazaki ve Kurmanci mevlit derslerini ondan aldı. Hayatı boyunca bağlı kaldığı ve uymaya özen gösterdiği adab-ı muaşereti onun meclislerinden edindi.
Aktepe Şeyhlerinden Şeyh Hasip’in eşi olan halası Şeyh Fatma’dan da çok istifade etti. Şeyh Fatma Arapça ve Farsça bilgisiyle İslami ilimlere vakıf, ilmiyle amil bir hanımefendiydi. Şeyh Yusuf’un terbiyesinde, ilim ve irfanında Şeyh Fatma’nın da büyük tesiri olmuştur. Ayrıca ablaları Refia, Emine ve kız kardeşi Ayşe hanımefendilerin de Şeyhin yetişmesinde katkıları olmuştur.
Amcasının vefatından sonra ilim için ilk yolculuğu Diyarbakır ili Karaz(Kocaköy) ilçesine olmuştur. Burada hem müderris hem de Nakşibendi şeyhi olan Molla İsmetullah’tan ders ve feyiz almıştır. Zekâsı ve feraseti hocası tarafından takdir edilen Şeyh Yusuf Efendi hocasının desturuyla oradan ayrılarak evine dönmüştür. Kısa bir süre ilim tahsili için Farkin’de de (Silvan) bulunduğu rivayet edilmiştir. Diyarbakır Müftüsü Molla Halil Efendiden de teberrüken bazı dersler aldığı mervidir.
Anadili Zazaki’nin yanında Kurmanci’yi ve Türkçe’yi de pekiyi derecede biliyordu. Ayrıca Arapça ve Farsça’yı da çok iyi biliyor bu lisanlarla yazılmış eserleri asıllarından okuyabiliyordu. Denebilir ki, Şeyhin ilim ve irfan hayatı küçük yaşta başlamış ve hayatının sonuna kadar da sürmüştür. Başta çocukları olmak üzere müracaat eden herkese Kur’an okutmuş ve mevlitleri belletmiştir. Birçok kişiye İranlı Şeyh Sa’di Şirazi’nin Gülistan’ından dersler vermiştir. Bu eserde mezkûr olan birçok kıssayı da ezbere biliyordu. Temel İslami ilimleri aktarmayı ise ilahi bir vazife bilmiş ve bu vazifeyi ömrünün sonunda değin ifa etmiştir.
Şeyhin ilim ve irfan hayatı hiyerarşik bir düzlemde gerçekleşmemiştir. Buna mukabil bu süreç, karşılıklı bir mütalaa ve müzakere şeklinde olmuştur. Öğrenirken de öğretirken de takip ettiği yöntem interaktif bir yöntem olmuştur. Dolayısıyla tahsil ve talim süreci basamaklar şeklinde değil de lüzuma göre ve ihtiyaca binaen olmuştur.
Kendisine yapılan müracaatlarda ilmi meselelerin hallinde kaynaklara müracaat etmiş, hurafelere itibar etmemiştir. Kur’an tefsirini hayatının merkezine koymuştur. Kur’an’ı Kerim’den her gün bir hatim okumak suretiyle ömrünün son yıllarına doğru hafızlık payesine de ermiştir.
3. Şeyh Heybetullah Hocaefendi (ö. 2002)
(Oğlu Ahmet KANHAN’dan: Kendisine çok teşekkür ederim)
Hayatı: Gerçek doğumu 1922, resmiyetteki doğum tarihi 1927 olan ve halk arasında daha çok Şeyh Heybet olarak tanınan Şeyh Heybetullah, Hani ilçesinde doğmuştur. Annesi, Şeyh Adem’in kızı Refia Hanım; babası da Şeyh Şevket’tir. Şeyh Şevket’in babası Şeyh Muhyiddîn, Şeyh Muhyiddînîn babası da Şeyh Ahmed Karazî’dir. Henüz 7 yaşında iken babası vefat eden Şeyh Heybet, küçük yaşta annesiyle beraber annesinin amcası olan Şeyh Fettah Efendi’nin himayesine girmiştir.
Tahsili: Kur’an derslerini Hani’de meşhur bir zat olan Hafız Hakkı Hocaefendi’den almış, ilk Arapça eğitimini Diyarbakır’ın Mermer köyünde ikamet eden Seyda Molla Abdülkadir’den almıştır. Ardından Şeyh İsmetullah Karazî’nin yanında medrese eğitimini sürdüren Şeyh Heybet daha sonra Diyarbakır’da “Seydayê ‘Elîparê” olarak meşhur olan Seyda Molla İbrahim’in yanında devam etmiştir.
Risale-i Nur Külliyatına olan alakası ile de bilinen Şeyh Heybetullah bu bağlamdaki eserlerin %50 kadarını ezbere yakın bir şekilde kavrayan bir hafızaya sahipti. Yüksek seviyedeki zekâ ve hafızasının yanında çok üst düzeyde bir retorik ve hitabet yeteneğine de sahipti.
Şeyh olmasına rağmen hayatı maddi sıkıntılar içinde geçen Şeyh Heybet, o zaman Lice’ye şimdi Karaz (Kocaköy) ilçesine bağlı olan Şaklat köyünde (benim doğduğum köy: Kadri) 1950-1963 yılları arasında imamlık ve müderrislik yaparak çok sayıda talebe yetiştirmiştir. Talebelerinden biri de Şanlıurfa’da Dergâh Camii’nde imamlık ve müderrislik yapan meşhur âlim Molla Sabri Hocaefendi olup hocası Şeyh Heybet hakkında şöyle der: “Çok sayıda hoca ve âlim ile tanıştım. Fakat Şeyh Heybet kadar kabiliyetli ve üstün zekalı kimseyi görmedim”.
Şeyhlik Anlayışı: Şeyh Heybet ailece şeyh olan bir muhitte yetişmesine rağmen hiçbir zaman şeyhliğini ön plana çıkarmamış ve şeyhlik üzerinden prestij sağlama derdine düşmemiştir. O hep ilim anlayışını ön planda tutmuştur. Bingöl-Sivan nahiyesinden Yusuf adlı arkadaşı bir gün ona şöyle der: “Şeyhim senin emsallerin muska yapıyor, apartman ve daireler sahibi oluyor, paraya para demiyorlar, çok kazanıyorlar. İlimde sen onlardan daha öndesin, niye sen de onlar gibi yapmıyorsun?”. Şeyh bu arkadaşına şu cevabı verir: “Benim bildiklerimi onlar bilseydi onlar da bu tür şeyleri yapmazlardı”.
Şaklat köyünden Kibar oğlu Halim bir gün Şeyh Heybet’e şöyle der: “Şeyhim! Benim ineğim dağda kaybolmuş; kurtların ağzını bağla de ineğime zarar vermesinler”. Şeyh Heybet bunun üzerine Şaklat köyünden şimdi rahmetlik olan ve Miho Kiro lakabıyla tanınıp çok konuşmasıyla ün yapan Mehmet adlı vatandaşı kast ederek şöyle der: “Oğlum Halim! Bana bak, Mehmet insan olmasına rağmen ne yapıyorsam onun ağzını kapatamıyorum; kendisiyle hiçbir arkadaşlığım olmayan kurdun ağzını nasıl kapatacağım? Beni hiç dinler mi? En iyisi evine git. Eğer kısmetten çıkmışsa kurt onu yer, çıkmamışsa yemez”.
Haytı hep dürüstlük ve takva içinde geçen bu büyük insan 8 Ağustos 2002 yılında Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Şeyh Ahmed Efendi’nin torunlarından Şeyh Emin Hoca onun hakkında yazdığı Kürtçe bir şiirde şöyle der:
Bi Încîl û bi Tewratê, bi mizgeft û xerabatê
Dema rabî ji Şeqlatê, tu kes nayê vî welatî
Eger zekatê bi minnet kin û bi îsqata fitre kin
Dema xedrê li Heybet kin, nebin ehlê tehiyyatê
Melayan qenc xwedî nakin, çi biîz’an û îdrak in!
Heta ku bêderan bakin, bidin çengek ‘efaratê.
KULP ÂLİMLERİ
1. Şeyh Ömer Duderiya (ö.1894)
Kulp’un Babêcanika köyünde doğan Şeyh Ömer Duderiya’nın babasının adı Yusuf, büyükbabasının adı Molla Feyat’tır. Kalikê Mela Menco olarak tanınan bir âlimin yanında medrese tahsiline başlamış, daha sonra Serhat bölgesine giderek tahsilini burada tamamlamıştır. Medrese tahsilini tamamladıktan sonra tasavvuf ve tarikat ameli için önce Silvanîn Baxçe köyüne gitmiş, daha sonra Şeyh Kasım Telanî’nin müridi olup ondan Kadirî tarikatı üzerine hilafet almış ve Kulp’a dönerek burada irşadhizmetlerine başlamıştır.
Şeyh Ömer, 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşına1000 (bin) müridi ile katılmış ve bu savaşta gösterdiği kahramanlıktan dolayı devlet tarafından Sancak-ı Şerîf ile mükafatlandırılmıştır. Bu sancak halen de türbesinde mevcuttur.1894 yılında vefat eden Şeyh Ömer geride çok sayıda halife bırakmıştır. Bu halifelerden üçü şunlardır: Şeyh Mahmûd Erzerûmî, Şeyh Mahmûd Kulpî, Şeyh Muhammed Mardînî.
2. Şeyh Muhammed Emîn Duderiya (1894-1942)
Soyadı Eren olan Şeyh Muhammed Emîn, Kulp’un Duderiya köyünde dünyaya gelmiştir. Bu köyün şimdiki Türkçe adı Konuklu’dur. Medrese tahsilini Hacı Molla Tayyib Muşî’nin yanında tamamlayan Şeyh Muhammed Emîn, icazetnamesini da bu hocasından almıştır. İcazetnama aldıktan sonra Kadirî tarikatından hilafet almak için Siiert’in Telan köyüne gitmiş, fakat buradaki mürşidler ona demişler ki: “Biz senin abine hilafet verdik; aynı aileden iki kişiye hilafet vermeyiz”. Şeyh Muhammed Emîn bunun üzerine Şeyh Muhammed Küfrevî’nin yanına gidip ondan hilafet almış ve Kulp’a dönmüştür.
Bir evlilik yapan Şeyh Muhammed Emîn’in bu evliliğinden 5’i erkek, 3’ü de kız olmak üzere beş çocuğu olmuştur. Erkek çocukları şunlardır: Celal, Nureddîn, Ubeydullah, Fehmî, Bahaddîn. Kızlarının isimleri de şöyledir: Pîrozhan, Rukyete, Latîfe.
Şeyh Muhammed Emîn kendi zamanında meydana gelen Şeyh Said ve Seyyid Rıza kıyamları bağlamında iki kez sürgüne gönderilmiştir. Birinci sürgünü Ankara’ya, ikinci sürgünü de Aydın’a yapılmıştır. 1942 yılında sürgünde vefat eden Şeyh Muhammed Emîn daha önce çocuklarına şu vasiyette bulunmuştur: “Eğer ben burada sürgünde ölürsem ve beni burada defnederlerse, yıllar sonra da olsa cenazemi buradaki mezarımdan çıkarın ve memleketimize götürün”. Çocukları babalarının bu vasiyetine binaen onun cenazesini vefatından 6-7 yıl sonra Diyarbakır’a getirmiş ve Rağıbiye Camii’nde namazını yeniden kıldırdıktan sonra Kulp’a götürüp burada defnetmişlerdir.
3. Şêx Siracedînê Duderî (d. 1936)
1936 yılında Kulp’un Duderiya köyünde doğmuştur. Babasının adı Heybetullah’tır. Medrese tahsilini şu hocaların yanında görmüştür: Seyda Molla Emînê Akkîkê (Kulp), Seyda Molla Abdullah Koxî, Seyda Molla Abdullah Kerrî (Kulp), Seyda Molla Abdussamed Zelakî (Bismil).
Şeyh Siraceddîn tasvvuf amelini Şeyh Muhammed Nurullah Mosılî’nin halifesi olan Şeyh Muhammed Sıddık Telanî’nin yanında tamamlamış ve ondan Kadirî tarikatında hilafet almıştır. 1975-1990 yılları arasında Bismil’in Îngicî ve Hogira köylerinde imamlık yapmış ve daha sonra kendi köyü Duderiya’ya giderek burada yaptırdığı medresede müderrislik yapmıştır.
4. Seyda Molla Abdülhadi Araşki (1926-2000)
Seydanın soyadı Kaya’dır. Kulp’un Araşki köyündendir. 1926 yılında doğmuştur. Medrese eğitimini askerlik görevini tamamladıktan sonra yapmıştır. Başlıca hocaları şunlardır: Molla Şemseddîn, Aliparlı Molla Abdüsselam, Molla Salih Tanrıverdi, Molla Musa Badıkî (Seyda icazetnamesini bu zattan almıştır).
Seyda Molla Abdülhadi bazı köylerde fahri imamlık yaptıktan sonra yaklaşık 50 yaşlarında iken Diyarbakır’a gelerek kısa bir süre resmi imamlık da yapmıştır. Ancak idarecilerin tutumları sebebiyle istifa etmiş ve hayatını kitapçılık yaparak kazanmaya başlamıştır. Kitapları çok sever ve kitaplar hakkında oldukça bilgi sahibiydi. Seyda daha çok hadis ve fıkıh alanında meşhurdu. Taassup derecesinde Şafii mezhebine bağlıydı. Kendisine bir konuda soru sorulduğunda delilleri ile cevap verirdi. 2000 yılında Diyarbakır’da vefat eden ve Mardin Kapı Mezarlığı’nda defnedilen Seyda aynı zamanda eser veren üretken bir âlim olarak da bilinmektedir. Bazı eserleri şunlardır.
Hulasatu’l-Beyan fi Hakikati’l-İslam ve İnsaniyyet’l-İnsan: İslam ve insan ilişkileri hakkında yazdığı bu eserde insanın yaratılış amacı, eğitim ve insan, din ve insan, din ve toplum, din ve dünya, insanın inanç, ibadet, ahlak, tasavvuf vb. karşısındaki durumu gibi konuları ele almıştır. Kitap 180 sayfa olup Diyarbakır’da İslamî Kitapevi tarafından basılmıştır.
Tefsîru Sûreti Lukmân: Bu eser, Kur’an-i Kerim’in Lokman Suresi’nin tefsirini kapsamaktadır. Bir kitapçık şeklinde basılmıştır.
Menhecü’l-Mubîn: Tasavvufa dair bir kitaptır.
Bazı ayet ve hadislerin şerhiyle ilgili bir kitap: Seyda tam ismi belli olmayan ve bazı ayet ve hadislerin şerhi hakkında olan bir kitabını bastırmak için Şam’a göndermiş, ancak kitabın akıbetinden haber alınamamıştır.
Aynı zamanda bir hadis araştırmacısı olan Seyda, ünlü hadis kitabı “Riyazus-Salihîn”de geçen 40 kadar hadisin zayıf olduğunu tespit etmiştir.
KAYNAK: Merhum Prof. Dr. Kadri YILDIRIM’ın ‘Kürt Medreseleri ve Alimleri kitabından…
gaziantep escort,gaziantep escort
başakşehir escort,ikitelli escort,güneşli escort,kayaşehir escort,bağcılar escort,esenler escort,eyüp escort,güneşli escort,kumburgaz escort,topkapı escort
flyjota.com Deneme bonusu veren siteler Deneme bonusu veren siteler Deneme bonusu
deneme bonusu bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler