![]() |
Tweet |
Doğruluk, sağlam bir inancın en önemli yansımasıdır. Hem dünya, hem de ahiret için vazgeçilmez bir ilkedir. Niyeti ve inancı bozuk insanın, sözleri ve işleri de bozuk olur. Bu sebeple insan, önce doğru bir inanca sahip olmalı, sonra bu inancını söz ve davranışlarına yansıtmalıdır.
Yüce dinimiz İslam, insan hayatının her alanını kuşatan, onu dünya ve ahiret saadetine ulaştıran mükemmel bir ahlak sistemi getirmiştir. Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber (s.a.s) tarafından belirlenen bu sistemin iki temel şartı vardır. Bunlardan ilki, tevhid inancına dayalı sağlam bir iman; ikincisi ise istikamet üzere yaşamaktır.
Sözlükte iman; “Bir kişiyi söylediği sözde tasdik etmek, doğrulamak, söylediğini kabullenmek, karşısındakine güven vermek, güvenlikte olmak, şüpheye yer vermeyecek biçimde içten ve yürekten inanmak’’ anlamına gelmektedir.
Istılahta iman; Allah'ın varlığına ve birliğine, Hz. Muhammed'in (s.a.s.) peygamberliğine ve Kur'ân’ın hak kitap olduğuna ve Kur'ân-ı Kerim’de ve mütevatir sünnette haber verilen hususların doğru olduğuna kesin olarak inanmak ve bunları tasdik etmek demektir.
İstikamet; samimi ve sağlam bir imana sahip olup dinî ve ahlâki hükümlere uygun olarak hareket etmektir. Başka bir ifadeyle; hak ve hayır yolunda istikrarlı olmak, dengeli bir hayat sürdürmek, her türlü aşırılıktan sakınmak ve Allah’a itaat edip Hz. Peygamber’in sünnetine uymaktır.
Sevgili Peygamberimiz, “emin” vasfıyla bilinip, doğruluğun müşahhas bir örneğidir. Dinimiz İslam da doğruluğu benimsememizi emretmiştir. İslâm dininde, Allah’a ve Peygamberine inanarak özü sözü bir olanlar anlamında “sadıklar” için çeşitli mükâfatlar hazırlanmıştır. Zira imanla doğruluk arasında sıkı bağ vardır.
İnsan önce Rabbine karşı sadık olmalı, niyet ve eylemleriyle tutarlı bir yol izlemelidir. Bu şekilde sırât-ı müstakîme, yani dosdoğru yola ulaşılabilir. Bu nedenle söz ve davranışlarında dosdoğru olup yalandan kaçınmak, Hz. Peygamber’in en önemli özelliklerinden biri olup, müminlerin de en belirleyici vasfı olmuştur.
İnsanın inanç, söz ve davranışlarındaki samimiyetin en bariz göstergesi ve ölçüsü doğruluktur.
Sahabeden Ebu Amr Süfyan b. Abdullah es-Sekafi (r.a.) bir gün iki cihan güneşi Hz. Peygamber (s.a.s) Efendimize sorar: Yâ Resûlallah! Bana İslâmı öylesine tanıt ki, onu bir daha senden başkasına sormaya ihtiyaç hissetmeyeyim, dedim. Resûlullah (s.a.s): “Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol!” buyurdu. (Müslim, İman 62; Nesai, es-Sünenü’l-kebir, VI, 458)
İslam’ı son derece özlü bir şekilde tarif eden bu rivayet, tevhid ve istikameti(doğruluk), İslam’ın iki temel unsuru olarak ifade etmiştir. Bir insan iman ettiğinde, onun hedefi sıdk ve doğruluktur. Doğruluğunu kaybeden kişi, Rabbinin rızasını, dostlarını ve kişiliğini kaybeder. Geçici bazı şeyler elde etse de ebedi hayatında zarar eder. Ahiret hayatında zarar etmemek için imanımıza sahip çıkmalı, imanımız doğrultusunda yaşamalı ve ahlakımızı, imanımıza uygun hale getirmeliyiz. Doğruluk hakkın yolu iken, yalancılık, sahtekarlık, hile ve aldatma şeytanın yoludur. Mümin, yürüdüğü yolun farkında olan kişidir.
Tarih boyunca toplumun huzur, güven ve birlikte yaşama ortamını sağlayan bazı ortak değerler vardır. Bunlar iman, ibadet, istikamet (doğruluk), ilim ve adalet gibi hususlardır. Toplum hayatının sevk ve idaresinde istikamet duygusunun yeri, vücuttaki kan dolaşımı kadar önemlidir. Bu itibarla istikamet ve sıdk; öncelikle peygamberlerin taşıdığı bir sıfat olmuştur. İstikamet kavramına yüklenen anlam; iman esaslarıyla ilişkilendirilerek insanın davranışları disipline edilmeye çalışılmıştır. Bu husus, Yüce Rabbimiz tarafından şöyle açıklanmıştır:
“Şüphesiz “Rabbimiz Allah’tır” deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: “Korkmayın, üzülmeyin, size dünyada iken va’dedilmekte olan cennetle sevinin!” (Fussilet, 30.)
Bu ayette, yalnız Allah’ı Rab bilip dosdoğru hareket eden müminlerin, melekler tarafından desteklenecekleri belirtilmektedir.
İman; kalbin, istikamet ise amelin tezahürüdür. Bu iki husus Müslümanı dünya ve ahiret saadetine ulaştırır. Allah’ın rızasını kazanmanın en önemli yolu istikamet üzere yaşamaktır.
Yüce Rabbimiz, insanın kâmil bir mümin, dürüst bir insan olmasından memnun olur. Doğruluk insanların kendi arzularına veya kendi çıkarlarına göre olmaz. Doğruluk Allah'ın koyduğu ölçülere göre yaşamakla olur. O bakımdan Peygamberimize ve onun şahsında tüm inananlara Yüce Allah, şöyle buyurmaktadır;
“Öyleyse emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Seninle beraber tövbe eden Müslümanlar da senin gibi istikamet üzere olsun. (Hud, 11/112)
İbn-i Abbas (r.a.) demiştir ki: “Bütün Kur’an içinde Allah Resulüne bu ayetten daha ağır ve daha çetin bir ayet inmemiştir. Bu nedenle Peygamberimiz “Hûd sûresi ve benzerleri beni ihtiyarlattı” buyurmuştur. ( Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’an, 57, V, 402)
Resulullah’a “Beni ihtiyarlattı.” dedirtecek kadar zor gelen, istikametin kendisiyle ilgili olan kısmından ziyade ümmetiyle ilgili olan kısmıdır.
İstikamet, eğriliğin zıddı demek olup inançta, amelde, sözde ve davranışlarda bulunması gerekli bir özelliktir. Diğer bir deyişle, Müslümanın kalbiyle, sözüyle ve fiiliyle istikamet üzere olmasıdır. İstikametin temeli iman ve takvadır; takvanın yeri ise kalptir. Bu itibarla istikamet kalpteki iman duygusuyla organlardaki davranışların uygunluğudur.
Kalbin istikameti; Rabbini tanıması, yüceltmesi, sevmesi demektir. Rabbinin iradesine bütün benliğiyle yönelmesidir.
İnançta istikamet, ihlas ve içtenlikle İslam’ın inanç ve esaslarının tümüne inanmak ve asla şüpheye düşmemektir.
Amelde istikamet; dürüst bir yaşam sürmek, sünnet-i seniyyeye göre yaşamaktır. Bu aynı zamanda davranışlardaki istikameti, dosdoğru ve dürüst olmayı ifade eder.
Sözde istikamet; yalan söylememek, iftira atmamak, yalan yere şahitlik yapmamak, su-i zanda bulunmamak ve doğru sözlü olmak demektir.
Nitekim Peygamber Efendimize (s.a.s.) “Hakkımızda en çok endişe ettiğiniz şey nedir?” diye sorulduğunda, Peygamber dilini tutarak “Bu!” buyurmuştur. (Tirmizi, Zühd 61; İbn Mace, Fiten,12.) Böylece istikamet yolunda en çok dikkat edilmesi gereken organın dil olduğuna işaret etmiştir.
Müminin kalbi imanın ve doğruluğun merkezi olmalı
Bir mü’min, hoşlanılmayan bazı özelliklere sahip olabilir, olaylar karşısında korkak tavırlar sergileyebilir ama yalancı olması asla kabul edilemez. Çünkü müminin kalbi, imanın ve doğruluğun merkezi olmalıdır. Nasıl ki küfrün yuvalandığı bir kalpte iman, hıyanetin kök saldığı bir kalpte emanet bulunmazsa, yalanın kararttığı bir kalpte de doğruluk barınamaz.
Zira Sevgili Peygamberimiz (sav), bu hususta şöyle buyurmuştur;
“Bir kişinin kalbinde aynı anda iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz. ( İbn Hanbel, II, 349).
SONUÇ;
Doğruluk, sağlam bir inancın en önemli yansımasıdır. Hem dünya, hem de ahiret için vazgeçilmez bir ilkedir. Niyeti ve inancı bozuk insanın, sözleri ve işleri de bozuk olur. Bu sebeple insan, önce doğru bir inanca sahip olmalı, sonra bu inancını söz ve davranışlarına yansıtmalıdır.
Bu özellikleri bünyesinde barındıran bir Müslüman, dünyada ve âhirette razı olunan bir kul hâline gelecek ve ebedî mutluluğu yakalayacaktır. Bununla birlikte, nasıl ki yalan, bütün kötülüklerin temeliyse, doğruluk ve dürüstlük de insan vicdanını huzura kavuşturan, ruh dünyasını aydınlatan ve geliştiren her türlü iyilik ve güzelliklerin temelidir. Doğruluk muhafaza edildiği müddetçe insan Allah’ın rızasına, mükâfat olarak cennete kavuşur.
Yalan, ise insanları birbirine düşürür, toplumda güven duygusunu yok eder, dostlukları yıkar, düşmanlık tohumları eker. Yalan er geç ortaya çıkacağından, yalancılar, kendilerine güvenilemeyen, saygı duyulmayan ve sevilmeyen insanlar durumuna düşerler. Kısaca yalan, insanı dünyada da ahirette de felâkete sürükler.
mercurecasino poker siteleri slot oyna oleybet
slot siteleri canlı bahis siteleri http://www.tedxmadrid.com/ casino siteleri
başakşehir escort ikitelli escort güneşli escort kayaşehir escort bağcılar escort esenler escort eyüp escort güneşli escort kumburgaz escort topkapı escort
gaziantep escortgaziantep rus escort gaziantep escortseks hikayeleri