Bugun...



OXÎN MEDRESESİ VE ÂLİMLERİ-2

8)Şeyh Fethullah, tarihe 93 Harbi olarak geçen hicrî 1293 yılındaki Osmanlı-Rus Savaşı’na Seydayê Taxî’nin yaşayan tüm halifeleri; Seyyid Sibğatullah Arvasî’nin oğlu Şeyh Celaleddîn ve halifesi Şeyh Halid Orekî ile birlikte katılır. Şeyh Halid ile birlikte katıldığı Motkan cephesinde Şeyh Halid şehit olur. Şeyh Halid şehit olmadan önce kendisini çadırında ziyaret eden Şeyh Fethullah’a şunları söyler: Seyyid Sibğatullah hazretleri bir gün bana şöyle dedi: “Bedir ve Uhud şehitlerine benden selam söyle”. Dolayısıyla ben bu savaşta şehit olacağımı biliyorum. Yine Gavs bana dedi ki: “Tarikatımızda kâmil bir mürşit gelecek, nasıl ki tarikatımız daha önceki mürşitlerden bazılarının isimleriyle anılmışsa, bu gelecek olan zat da adını tarikatımıza vermeye layıktır”. Ben senin hâl ve hareketlerini inceliyorum ve o zatın sen olacağına inanıyorum. Onun için ben henüz hayatta iken önce sana hürmet ve hizmet etmek, sonra şehit olmak istiyorum.

facebook-paylas
Tarih: 03-04-2024 00:01

OXÎN MEDRESESİ VE ÂLİMLERİ-2

 

 

9)Şeyh Fethullah’a göre irşad sadece insanlara tövbe verip onları tarikata sokmak değildir. Ona göre düşmanlıkları gidermek, küsleri barıştırmak, kan davalarını halletmek de irşattır. Zira netice itibariyle irşat doğru yolu göstermek ve doğru yola getirmektir. Bundan dolayıdır ki düşmanlıkları gidermeye, kan davalarını halletmeye büyük önem verirdi. Örnek:

a)Şeyh Fethullah’ın talebelerinden Molla Muhyidin Gurişkî anlatıyor: Mutkili bir adam gelip Şeyh Fethullah’a şunları söyler: “Mahmûdan ailesi ile Veloyan ailesi arasında kavga çıkmış; bir taraftan üç, öbür taraftan da iki kişi öldürülmüştür. Durum çok vahim”. Bunu duyan Şeyh Fethullah çok üzülür ve şöyle der: “İnsanlar birbirlerini acımasızca katlederken padişahımız ne yapıyor acaba? Padişahların kendi halkını böyle unutması ve kendi hallerine bırakması hiç uygun olur mu?”.

b)Sultan Abdulhamid’i eleştiren oğlu Muhammed Alaaddîn’e şöyle der: Oğlum sen böyle diyorsun ama o nispeten iyidir. Ondan sonra durum daha da kötüleşecek; Allahım bizi şapka zamanına bırakma!” Evet, gerçekten Cumhuriyet sonrası şapka zamanı çok sıkıntılı geçmiştir.

10)Şeyh Fethullah şerîata bağlılığa son derece önem verirdi. Örnek:

a)Yanlış fetva veren Mela Ali adında bir imamı tokatlamıştır.

b)Bir gün namaz kılarken farkına varmadan önünden geçen mürşidi Seydayê Taxî’yi eliyle engelleyip yere düşürmüştür. Yerden kalkan Taxî şunları söyler: “Fethullah’ta şerîat kuralları o kadar hâkim hâle gelmiştir ki, kendisi ile Rabbi arasına kimsenin girmesine müsaade etmedi ve beni yere devirdi”.

c)Bu olaydan sonra ona “Şeyh-i Şerîat” ve “Şahbaz-i Tarikat” unvanları verilir ki, Şeyh Fethullah günümüzde yapılan Nakşî hatme duasının silsilesinde bu unvanlarla anılmaktadır.

Eserleri

Şeyh Fethullah genç denebilecek bir yaşta vefat etmiş olmasına rağmen birçok eser kaleme almıştır. Bu eserler şunlardır:

1)el-Kufr ve’l-Kebair,

2)Adab-ı Fethullah,

3)Avamil,

4)Menasiku’l-Hacc,

5)Mektubat,

6)Vefat-ı Şeyh Abdurrahman-ı Taxî,

7)Risale-i Akaid.

Halifeleri: Şeyh Fethullah’ın bilinen şu altı halifesi vardır:

1)Şeyh Muhammed Diyaüddîn (Hazret)

2)Seyyid Hasan Arvasî

3)Seyyid Abdulgaffar Arvasî,

4)Mela Ahmed Karakoyî,

5)Mela Ömer Horosî,

6)Mela Hasan.

Şeyh Alaeddîn Oxînî (ö. 1949 )

Hayatı

Şeyh Fethullah Verkânisî’nin oğlu ve ondan sonra Oxîn Medresesi’nin müderrisi olan olan Şeyh Alaeddîn Oxînî, hicri 1299 senesinde Norşîn’de doğmuştur. İlk ilim hocası Seydayê Taxî’dir. Çocukluğunda kendisine lazım olan tüm bilgileri Taxî’den almıştır. Ardından babası ve babasından sonra Mela Abdülkerim’in yanında tahsilini bitirmiştir. İlim icazetini tahsil arkadaşı olan Şeyh Mahmud Karakoyî ile birlikte bu zattan aynı günde almışlardır. Üstadları olan Mela Abdülkerim bu konuda şöyle demiştir: “Eğer Rabbim, benden bu iki icazeti kabul etse, ikisini de Allah’a yakınlık vesilesi olarak sayacağım”.

Şeyh Alaeddîn, önce babasının yanında tarikata girer; ancak vefatına yakın babası tüm evlatlarını ve bağlılarını Hazret’e teslim edince artık tüm gücüyle Hazret’e hizmet etmeye başlar ve uzun bir zaman sonunda hilafet alır. Artık Hazret’in vefatına kadar elinden geldiğince ondan ayrılmaz ve Birinci Dünya Savaşı’nda da beraber olurlar. Savaş esnasından namazlarda Şeyh Alaeddîn’e İmamlık yaptırılır. Gösterdiği yararlılıklardan dolayı Hazret tarafından çok sevilmiştir. Şeyh Alaeddin Hazret’ten en fazla mektup alan kişilerdendir. Bu mektuplarda rabıta, vird, zikir gibi konular yer almaktadır.

Şeyh Muhammed Alaeddîn’in İlmî İcazetname Alışı

Büyük âlim Molla Abdulkerîm İspayirtî, Bitlis’te Şeyh Muhammed Alaeddîn ve Şeyh Mahmûd Karakoyî’ye aynı gün icazetname vermiştir. Sayılamayacak kadar insanların bir araya geldiği bu anılmaya değer gün ile ilgili bu üstad bir gün sohbet meclisinde şöyle der: “Eğer Allah verdiğim bu iki icazetnameyi benden kabul ederse, bunu O’na yakınlık vesilesi olarak sayacağım ve bu benim için daha önce yaptığım tüm iyiliklerin yerini tutmada yeterli olacaktır”.

Şeyh Muhammed Alaeddîn’in İlme Verdiği Önem, Yasaklı Dönemlerde Gösterdiği Cesaret ve Gazneli Sultan Muhammed b. Sebüktekin Örneği

Şeyh Muhammed Alaeddîn’in, Şeyhinin vefatından sonra Arapça tedrisat yapılan Medreseler, Hangâh ve tekkeler kapatılınca, evini Bitlis’ten Oxîn köyüne naklederek daha önce yaptığı gibi burada da ders vermeye, eser yazmaya ve irşada gizli bir şekilde devam etmiş ve şöyle demiştir: “İnsanların malları üç kısımdır. Birincisi; arazi, akar, bahçe, ev, hayvan ve benzerleridir. İkincisi; sergi, halı-kilim ve diğer mefruşattan oluşan ev mobilyasıdır. Üçüncüsü de kitaplardır. Kitaplar benim için bütün mal türlerinden daha sevimlidir. Kitaplarım hep öğrencilerimin elindedir, onlar kullanıyorlar. Çünkü Hükümetin Arapça ilimler üzerindeki baskısından dolayı Arapça kitaplar bulunmuyor. Bundan dolayı talebeler bazen bu kitapları yere bırakma ve özen göstermeme gibi hoşumuza gitmeyen şeyler yapsalar da ben bu kitapları onların istifadelerine sundum. Allah, ‘en çok sevdiğiniz şeyleri başkasına vermedikçe tam iyilik etmiş sayılmazsınız’   dediği için ben de en çok sevdiğim şeyler olan kitaplarımı talebelere veriyorum ve ‘olsun, isterse böyle itinasız kullansınlar’ diyorum”.

Şeyh Muhammed Alaeddîn’in Hazret Nezdindeki Yeri ve Tercümanlığı

Hazret, Şeyh Muhammed Alaeddîn’e dilin anlatamayacağı ve hiçbir kalbin idrak edemeyeceği ölçüde son derece muhabbet beslerdi. Üstad Molla Muhammed Baki Norşînî şöyle diyor: “Bazı halifeler Norşîn’e geldiğinde ve biz Hazret’e ‘falan halife gelmiştir’ diye haber verdiğimizde, ‘hoş gelmiş selametle gelmiş’ derdi ve Divan’a geldiği mutat zamandan önce kalkıp gelmezdi. Fakat Şeyh Muhammed Alaeddîn’in geldiğini haber verdiğimizde buna çok sevinir ve ‘hoş gelmiştir’ diyerek hemen ayağa kalkıp Divan’a gelirdi”.

Türkçeden başka bir dil bilmeyen bazı kimseler Hazret’i ziyaret etmeye geldiklerinde ve Şeyh Muhammed Alaeddîn o an hazır olmadığında, diğer bazıları onlarla Türkçe konuşur, fakat maksadı ifade etmekten uzak bir Türkçeydi bu. Hazret bundan dolayı Şeyh Muhammed Alaeddîn’i kast ederek, “ne yapayım, benim lisanım yanımda değildir!” derdi.

Şeyh Muhammed Alaeddîn’in İzmir’e Sürgünü, Sürgünde de İlim Okutması, En Yakın Arkadaşı Molla Mahfuz,  ve Diğer Sürgün Anekdotları

Osmanlı Saltanatı ortadan kaldırılıp Cumhuriyet kurulduktan sonra Hükümet ile memleketteki reisler ve vatandaşlar üzerinde nüfuzlu olan kimseler arasında kavgalar başladı ve taraflar arasında ilişkiler bozuldu. Bu bağlamda Şeyh Said’in 1925 yılındaki kıyamından dolayı sürgünler yaşandı. Hükümet bu bu konuda eylemde bulunanla bulunmayan masumlar, âlimler ve mürşidler arasında ayrım yapmadan muhalif gördüğü her kese baskı uyguladı; her kesi aynı tırpanla biçti, aynı sopayla aynı vadiye sevk etti. Hükümet bu bağlamda Seyyid Sibğatullah ailesinden Seyyid Abdullah ve oğlu Seyyid Ahmed’i; Şeyh Abdurrahman Taxî ailesinden Şeyh Muhammed Masûm ve Sultan Veled’i; Şeyh Muhammed Hazîn el-Fersafî Ailesinden de Şeyh Abdullah’ı İzmir şehrine sürgün etti. Diğer zor anlarda Şeyh Muhammed Alaeddîn’in yanında olan has dostu Bitlisli Molla Mahfuz bu sürgünde de onun yanında idi. İzmir’e sürgün edilenler uzun yıllar kaldıkları burada hepsini içine alacak büyük bir ev kiralayıp yerleştiler. Şeyh Muhammed Alaeddîn burada da ders vermeye devam etti. Molla Mahfuz ve Sultan Veled de onun yanında okuyorlardı. Buradaki âlimler de çevrede ünü yayılan Şeyh Alaeddîn ile çoğunlukla bir araya gelirlerdi. Bu âlimlerden biri Şeyh Alaeddîn’e kitaplarda geçen birçok zor ibareyi gösterince Şeyh Alaeddîn ona, “ bununla bizi imtihan mı ediyorsun?” diye sorunca, bu âlim “Estağfirullah, senden istifade etmek istiyorum” diye cevap vermiştir. Şeyh bu kez, “benim bu işin ehli olduğumu nereden biliyorsun?” deyince, bu âlim daha önce bahsedildiği gibi şu cevabı vermiştir: “Bir grup âlim ile beraber Kahire’ye gelişinden beri seni tanıyorum. Kahire’deki hocalarımız size müşkül bazı ibareleri sordular. Bir kısmına sen cevap verdin, bir kısmına da hocan”.

Seyyid Ahmed de şöyle demiştir: “İzmir’de bulunduğumuz sırada arkadaşlar dolaşmak için çarşıya giderlerdi. Ben ve Şeyh Alaeddîn ise evde kalırdık. İkimiz çarşıya gitmeyi sevmezdik. Şeyh bana, ‘Ahmed! Biz de evde bir şeylerle meşgul olalım’ dedi ve yırtık kitapları onarmak için bazı araç gereçleri satın aldık. Şeyh, mescitten getirdiğimiz dağılmış Mushafları düzene koyup onarıyor, ben de birer birer ona yardım ediyor ve mescide iade ediyorduk. O sıralarda İzmir valisi daha önce Bitlis’te valilik yapan Kâzım Paşa idi. Bu vali İzmir’e tayin edilmiş ve şeyhler de buraya sürülmüşlerdi. Kâzım Paşa bize, ‘eğer bugün durum ben Bitlis’te valilik yaptığım zamanki durum olsaydı kimin sürgün ve göç edilmeyi hak ettiğini biliyorum, fakat Allah böyle dilemiştir’ dedi”. Şeyh Muhammed Alaeddîn, Seyyid Abdullah ve Molla Mahfuz daha sonra Hükümetin verdiği resmî izinle İstanbul’a gittiler ve o sıralarda İstanbul’da bulunan Verkanisli Ahmed Ağa el-Karitî’ye misafir oldular. Ahmed Ağa onları karşıladığında ‘ben hepinizin bana misafir olmanızı isterim, fakat şu kardeşimiz Hizanlıdır ve Seyyid Abdullah’ın kendisine misafir olmasını istiyor’ dedi. Bunun üzerine Seyyid Abdullah onun evine; Şeyh Alaeddîn ve Molla Mahfuz da Ahmed Ağa’nın evine gittiler. Ahmed Ağa burada Şeyh’e, ‘bana himmet buyurmanı ve dua etmeni rica ediyorum; bundan sonra günah işlememek için huzurunda tövbe etmek istiyorum’ deyince, Şeyh (k.s.) ona, ‘inşallah bundan sonra günah şeyleri yapmazsın’ diye cevap verdi. Ahmed Ağa gerçekten kesin bir şekilde tövbe etti ve birkaç gün sonra Miryanisli bir hizmetçisi tarafından öldürüldü. Bunun üzerine Seyyid Abdullah şaka yoluyla Şeyh Alaeddîn’e, ‘Ahmed Ağa iyi bir insan olmasına rağmen bir daha günah işlemesin diye onu öldürdün’ diyordu”.

Şeyhler İzmir’de sürgünde iken onların tüm gelir gider işleri Şeyh Muhammed Masum tarafından yürütülürdü ve bu işlerde liderleri oydu. Şeyh Alaeddîn çoğu kez Şeyh Masum hakkında şöyle derdi: “Allah onu tüm işlerinde güçlü ve cesur yaratmıştır. İstediği her şeyi Allah ona müyesser kılıyor; yaptığından geri kalmıyor”. Bir defasında Molla Mahfuz’a, “İzmir’de durumunuz nasıldı? Aynı meşrebe ve mizaca sahip âlimler olduğunuz için orada sıkılmamanız gerekirdi” diye sorulmuş, Molla Mahfuz şu cevabı vermiştir: “Eğer sürgünümüzün sadece bu iki sene olacağını bilseydik bu iki seneyi bayram sayardık. Fakat ömrümüzün sonuna kadar burada sürgünde kalacağımızı sandığımız için ara sıra biraz sıkılıyor ve rahatsızlık duyuyorduk”.

Bu şeyhler İzmir’de bir buçuk yıl sürgünde kaldıktan sonra Hükümet onların ailelerini ve çocuklarını da sürgün etme emrini çıkardı. Bunlardan biri kendi ailesini kendisi nakletseydi ne ala, bunu yapamadığında ise Hükümet onun ailesini zorla naklediyordu. Bu bağlamda Üstad-ı Azam’ın ve Şeyh-i Ekber’in aileleri zorlanmaksızın Diyarbakır’a intikal ettiler ve az bir süre orada kaldılar. Hükümet daha sonra kanunu değiştirip sürgünde olanların memleketlerine dönebileceklerine ilişkin af çıkarınca geri döndüler.

++++++++++++++++++++++++++++++++++++

kaynak Prof Dr  Kadri Yılıdırım

 




Bu haber 689 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Bölge Haberleri

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
YUKARI YUKARI