Bugun...



Türkiye'de darbeler -12-

15 Temmuz darbe girişiminde cuntacılar tarafından tankla ezilerek şehid edilen Mehmet Şefik Şefkatlioğlu'nun eşi Vahide Şefkatlioğlu, o gece yaşadıklarını gözyaşları içinde dile getirdi.

facebook-paylas
Tarih: 28-07-2023 00:01

Türkiye'de darbeler -12-

O gece eşiyle beraber darbecilere "Dur" demek için meydanlara çıkan Şefkatlioğlu'nun eşi tankın paletleri altında can verirken, kendisinin de bir bacağı paletlerin altında kalarak parçalandı.

Eşiyle arasında geçen diyalogdan bir müddet sonra kız kardeşinin, telefonla arayarak kendilerine darbe girişiminin yaşandığını anlatan Şefkatlioğlu, sözlerine şöyle devam etti:

"Yarım saat veya bir saat geçti mi bilmiyorum, küçük kızım geldi, 'Anne, teyzem arıyor.' dedi. Israrla birkaç defa arayınca telefonu açtım. Kardeşim bana 'Abla darbe olmuş, haberin var mı?' dedi. Darbe deyince direkt ayağa kalkıp ağlamaya başladım, 'Ülke elden gidiyor.' dedim. Hemen aklıma Suriye geldi. Suriye'de neler olduğunu düşündüm. İnsanlara ne işkenceler yapıldığını biliyoruz. Hemen odaya koştum, televizyonu açtım ama kanallar göstermiyordu. Sonra oğlumu çağırdım, oğlum kanalları ayarlayınca bir alt yazı geçiyordu. Bir komutanı rehin aldıklarını yazmışlardı. Eşime dışarı çıkacağımı söyledim, o ise 'Nereye gidiyorsun? Dur! Ben oğlanla beraber çıkarım, sen kal.' dedi. Ben kabul etmeyince salondan pardösümü alıp geldim. Oğlum kanalları değişince Tayyip Erdoğan'ın 'Herkes dışarı çıksın.' çağrısı gördük ve artık içeride duramadık zaten."

Havaalanına gidileceği söylenince oraya doğru yürüklerini dile getiren Şefkatlioğlu, daha sonra eşiyle beraber tankın altında kaldıkları süreci anlattı:

"O kadar kalabalık ki insanlar akın akın geliyor. Her taraf kıpkırmızı bayraklar. Ne o taraftan gelecek araba var ne de bu taraftan. Tank gibi bir şey de gözükmüyordu. Ben baktığımda her tarafta dümdüz bir kırmızılık vardı sadece. Eşim bariyerlerin üstünden bacağını attı, ben de alttan elimi koyduğum gibi tank üstümüzden geçti."

Devrim Nazlıca

Darbe gecesinde Kızılay'da olduğunu, ardından TBMM'ye geçerek oradan da Genelkurmay Başkanlığı önüne gittiğini kaydeden Diyarbakırlı Fizyoterapist Devrim Nazlıca, burada göğsüne aldığı kurşunla yaralandığını söyledi.

"Kızılay Meydanı'na ilk vardığında birkaç tank ile askeri araç vardı." diyen Nazlıca, kısa süre içinde akın akın insanların meydana geldiğini söyleyerek şunları ifade etti:

"İnsanlar büyük bir cesaret örneği göstererek tankların önünde durdu. Tankların önünde durunca hayatımda hissetmediğim duygular yaşadım. Tankın üzerine çıkanlara darbeci asker ateş açıyordu. İnsanlar konuşmaya çalışıyordu, ama darbeci askerler çok hırçın davranıyordu. Kimisinin üzerine tankı sürdüler, kimisinin üzerine ateş açtılar. Bir tane taksiyi gözümüzün önünde ezince şoka girdik. Ama bizim cesaretimizi artıran onların o hırçınlığıydı. Tankları üzerimize sürmeleri, bize ateş etmeleri cesaretimizi artırdı. Saat 23.00 olunca insanların yoğun baskısı etkili oldu ve tanklar Meşrutiyet Caddesi'nden Meclis'e doğru yoğun ateş açarak gitmeye başladı. Bunun üzerine bizlerde tekbir çekerek Meclis'e doğru yürümeye başladık." dedi.

Meclis'ten sonra yoğun silah seslerinin geldiği Genelkurmay'ın önüne geçtiklerini kaydeden Nazlıca, sözlerine şöyle devam etti:

"Genelkurmay'ın önüne geldiğimizde vahşet bir tablo ile karşılaştık. İnsanları gözümüzün önünde tanklarla ezdiler. Bir sürü şehid ve yaralı vardı. Yerler kan gölüne dönmüştü. Bir baba ve oğul yerde yatmışlardı, çaresiz bekliyorlardı. Sürekli insanların üzerine ateş açılıyordu. Uçaklar alçak uçuş yapıyor, helikopterden ateş açılıyordu. Tüm bunlara rağmen oradaki insanlara sanki ayrı ayrı görev verilmişti. Kimisi Kur'an okuyordu, kimisi ön saflarda kimisi arka saflarda bir şeyler yapıyordu. Organize bir şekilde değildi ama herkes bir şeyler yapıyordu, elinden geldiği kadarıyla. Ben de özellikle yaralılara yardım etmeye çalışıyordum. Zeminden altgeçide düşen birkaç kişiye yardım ediyordum, onları arabalara taşıyıp hastaneye gönderiyordum. Genelkurmay'ın kapısını yoğun bir şekilde salladıklarını ve içerdeki küçük kulübeden bir askerin kameraya aldığını sonra gördüm. Bir video kameraya bizi çektiğini görünce ben de muhtemelen yarın sabah burada kim var kim yok hepsini toplayacaklar diye düşündüm ve bir saf arkaya gittim. Orada insanlar kapıyı zorluyordu, kapı yıkılır yıkılmaz üzerimize ateş açmaya başladılar ve orada göğsümden vuruldum."

Kurşunun direk göğsüne isabet etmediğini belirten Nazlıca, "Eğer direk isabet etseydi göğsüm parçalanırdı." diyerek o anları anlatmaya devam etti:

"Ateş açıldığında seken bir parça göğsüme değip kasığıma saplanmış. Tabi ben şoka girdim, kısa bir süre sonra üzerimi çıkardım ve oraya tampon yaptım. Sağlıkçı olmamız hasebiyle kendime müdahale ettim. Daha sonra hastaneye gitmek için bir araç arama telaşına düştüm. O esnada Genelkurmay'dan iki helikopter kalktı, onlardan biri Hulusi Akar'ı Akıncı Üssü'ne kaçırdıkları helikopterdi. Helikopterler kalktıktan birkaç saniye sonra Meclis'i bombaladılar. Çok acayip bir patlamaydı, ben dehşete kapıldım. Kendimi bir taksiye attım ve Hacettepe'ye gittim. Benden sonra o bombanın etkisiyle bir sürü ağır yaralanan insanlar getirildi. Çok kötü bir manzara vardı, Allah bir daha o günleri yaşatmasın."

Abdurrahman Tarık Şebik

15 Temmuz gecesinin önemli tanıklarından biri de hiç şüphesiz 5 Temmuz Derneği Genel Başkanı Abdurrahman Tarık Şebik'ti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın baş danışmanları, 15 Temmuz'da şehit olan Erol Olçok'un kardeşi Cevat Olçok ve birçok üst düzey kişinin kuruculuğunu yaptığı 15 Temmuz Derneği Genel Başkanı Abdurrahman Tarık Şebik, darbe girişiminin başladığı saatlerde Üsküdar'da olduğunu belirterek kanlı geceye dair şunları dile getirdi:

"Sonra dedik ki Boğaziçi Köprüsü'ne gidelim. Saat 23.00'ten sonra oraya doğru yürümeye başladık. Millet telefonlardan Cumhurbaşkanının çağrısını izliyor. O saatle çağrının yapıldığı saat arasında çok fark var meydanlarda. Biz Kısıklı'dan köprüye doğru yürüyoruz. Bir defa şunu gördüm; askerin yüzünde bir bakış var. Yani sizin elinize silah veriyorlar. Ve siz bunu millete karşı sıkabiliyorsunuz. Şimdi bu hangi sapık zihnin ürünü. Orada tanklar aşağı doğru arabaları parçalayarak gidiyor. Hatta belli bir zaman sonra bir askeri otobüs gitmeye başladı. Artık orada asker yetersiz miydi bilmiyorum. Önündekine bakmadan nasıl gidiyor, yani kendini kenara atan otobüsten yırtmış oluyor. Otobüsü durdurduk, askerlerin silahları alındı, çekilen çekildi. O anda böyle bir hengâme anı vardı orada."

Şebik, "Ondan sonra biz saat 04.00'e kadar köprüdeydik. Orada ben neyi gördüm; köylüsünden işçisine, patronundan çalışanına, dini, siyasi, parti, mezhep gözetmeksizin herkes orada. Benim normalde bir araya gelmeyeceğim, sosyal ortamı paylaşmayacağım insanlar orada. Kol kola yürüyoruz. Bu haykırışa, bu kahpece isyana, hepimiz isyan ediyoruz. Şimdi burası önemli bir manzara. Burada millete sıkılan bir kurşun var, milletin göğsüne yöneltilmiş tankın namlusu var. Tüm millet burada siper durmuş, göğsünü açmış, buyur demiş." ifadelerini kullandı.

Erdal Elibüyük

15 Temmuz darbe girişiminde Atatürk Havalimanına giderek tankın üstüne çıkan ve halkı organize ederek darbeci askerleri tanktan çıkaranlardan biri ve o dönem HÜDA PAR İstanbul İl Başkanı olan Erdal Elibüyük,  "Zor ve uzun bir geceydi. Ben o gece akşam sanırım 22.00 sıralarında evdeydim. Çalışma odamdaydım. Eşimin televizyondan darbe olmuş şeklindeki ikazıyla hemen ekranın başına geçtik ve olayı anlamaya çalışıyorduk. Çünkü darbe nasıl olur görmedik, anlamaya çalıştık. Ekranda gördüğümüz Boğaziçi Köprüsü'ndeki askerler ve oradaki kargaşaydı. Daha sonra sosyal medyaya baktık. Hakikaten bir şeylerin tuhaf gittiğini, yolunda gitmediğini gördük, anlamaya çalıştık. Tabi bu arada genel başkanımızla, genel merkezimizle temas kurmaya çalıştık. Çünkü darbe Ankara ve İstanbul merkezliydi. Diğer bazı illerde de hareketlenmeler olduğu söyleniyordu ama özellikle İstanbul ve Ankara merkezliydi. Biz hakikaten meseleyi anlamaya, hem de genel merkezi bilgilendirmeye ve genel başkanımızın 'nasıl hareket edelim' talimatıyla harekete geçmeye çalıştık. O arada birçok kişi bizi telefonla arayıp nasıl hareket etmemiz gerektiğini soruyor; parti üyelerimiz, il-ilçe başkanlarımız. Bunu anlamak çok uzun sürmedi. Anladık ki bir darbe gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Biz de genel başkanımızın talimatıyla bütün teşkilatlarımıza hemen ivedi bir şekilde mesaj yoluyla sosyal medya üzerinden ve bazı televizyonlara bağlanarak hem parti üye ve gönüllülerimize hem de vatandaşlarımıza sokağa çıkma çağrılarımızı yaptık. Nereye gidelim diyenlere de insanların akın akın gittikleri yerlere; meydanlara, havaalanlarına gidin dedik. Çünkü o gece vatandaş kimseden talimat almadan sokağa çıkmıştı zaten. Benim evimle havaalanın mesafesi yaklaşık 8-10 kilometrelik bir mesafe, yani havaalanına 5- 10 dakikalık bir mesafede oturuyorum.  Evimizden havaalanına kadar trafik kilitlenmişti.  İnsanlar arabalarını park etmiş, yürüyerek gidiyorlardı. Biz de hemen ivedi bir şekilde bütün teşkilatlarımıza havaalanlarına, meydanlara gitme talimatı verdik.

Kalabalık kitleyi organize ettiklerini belirten Elibüyük, "Biz bu grubu organize ettik. Tankın önünde durarak tankı hareket ettiremez hale getirdik. Daha sonra tankın üstüne çıktık. Tankın hareket etmemesini sağlamak için tankın içindeki askerleri indirmeye çalıştık. Tabi inmiyorlardı, kendi alanları kapalıydı. Yaklaşık 1,5 saat orada tankı bırakmama mücadelesi verdik. Zaman zaman tank tekrar hareket ediyordu. Bir zaman sonra askerler çıktı ve teslim oldular." şeklinde konuştu.

Elibüyük, daha sonra bütün parti üye ve gönüllülerine meydanlara abdestli çıkın talimatı verdiklerini dile getirerek, "O gece bütün arkadaşlarımıza şunu söyledik. Dedik ki herkes abdestini alsın, meydanlara çıksın. Çünkü ölüm haberleri geliyordu, şehid haberleri geliyordu. Biz bütün arkadaşlarımıza 'abdestinizi alın, şehid olacaksınız inşallah. Meydanlarda abdestli bir şekilde hayatlarımızı feda edelim' diyorduk. O gecenin ilk adımı buydu." dedi.

Metin Külünk

15 Temmuz gecesi sokaklarda olan siyasilerden AK Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk, 15 Temmuz'un ikinci Çanakkale olduğunu belirterek, "Ruhu itibariyle, aklı itibariyle Türkiye'ye çekilmek istenen operasyonun aziz milletimiz tarafından boşa düşürülmesidir.  İki taraf var. Bir, Türkiye'yi sömürgeleştirmek isteyenler. İki Türkiye bizimdir diyerek milli bağımsızlığını sahiplenenler." dedi.

Külünk, şu ifadeleri kullandı:

"Alın terimizle alınmış tanklar, alın terimizle alınmış uçaklar, alın terimizle alınmış helikopterler, alın terimizle alınmış cep telefonlarımız bu ülkeye, İslam'a ve Müslümanlara ihanet etmek için kullanıldı. Siyasetten, iş hayatından, sivil bürokrasi, askeri bürokrasi, yargı bürokrasisinden kültür emperyalizmi marifetiyle insan devşirerek içerden teslim almayı hedeflediler. Ve maalesef kısmen de başarılı oldular. 15 Temmuz'da millet ayağa kalktı, egemenliğine ve devletine sahip çıktı.

O anlar ölümü avucumun içinde tutuyordum. Sayın Cumhurbaşkanımızın önünde dururken de ölümün bende kalmasını istiyordum. Çünkü bizim ölümümüzde bir şey olmazdı ama ona bir şey olursa ümmetin kaderi, yani Kudüs'teki çocuklar, Gazze'deki çocukların, Srebrenitsa'daki o acıyı yaşamış Bosna'da her sabah kalktıklarında çatışma başladı mı sorusunun cevabını arayan Boşnak Müslümanları ciddi acı çekecekti."

Şehit Alper Kaymakçı'nın babası Gürsel Kaymakçı

15 Temmuz ABD destekli darbe girişiminde Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde darbecilere karşı direnirken katledilen şehid Alper Kaymakçı'nın babası Gürsel Kaymakçı, şehadet haberini şehir dışındayken aldığını belirtti.

Oğlunun darbe girişimi gecesi kendisini de aradığını dile getiren Kaymakçı, şunları ifade etti: "15 Temmuz hain darbe girişiminde ben yoldaydım. TIR'la Hakkâri'ye gitmiştim. Namaz kılmak için gittim abdest aldım, geldim ki oğlum beni 6 sefer aramış. Onu aradım 'Hayrola ne oldu diye' sordum, o da bana 'Darbe oluyor kendine dikkat et' dedi. Ben de 'Oğlum sen kendine dikkat et' dedim. Beni aradığında saat 23.00 gibiydi. Kamyoncu arkadaşlarım lokantada yemek yiyordu, televizyondan darbe olduğunu öğrendim.  Cumhurbaşkanının halkı sokağa davet etmesi üzere damadım ve damadımın ikizi, oğlumu çağırıyorlar. Oğlum evin ışığını kapatmadan çıkıp gidiyor. Cumhurbaşkanlığı Külliyesine gidiyorlar, orada darbeye karşı mücadele ediyorlar. Sabah namazını külliyenin camisinde kılıyorlar. Son atılan bomba ile de şehid düşüyor. Ben bunlar yaşanırken yoldaydım, o gece üzerimde bir baskı vardı. Okunan salalar ile tüylerim diken diken olmuştu. Sabah bacanağım beni arayarak oğlumdan haber alamadıklarını ve ayağından yaralandığını söylediler. Onların oğlumun şehadetinden haberi vardı ama ben o zaman onun şehit olduğunu tahmin ettim." dedi.

Şehid Alper'in 14 yaşında namaz kılmaya başladığını ifade eden Anne Miyase Kaymakçı ise oğlunun Allah yolunda şehid olduğunu belirtti.

Anne Kaymakçı, "Onu anlatmak kolay değil. Oğlum iyi bir evlattı. Oğlum 30 yaşına geldi, beni hiçbir şekilde kırmadı ve ondan rahatsız olmadım. 14 yaşında namaza başladı ve Allah yolunda şehit oldu. O gece bana telefon etti ve darbenin olduğunu söyledi. Ben ne olduğunu anlamadım. Çünkü darbe falan görmemiştim. Darbe olduğu dönemde ben çocuktum. Bize onun önce kayıp olduğunu söylediler, ardından şehid olduğunu öğrendim. Oğlumun halen şehadetine inanamıyorum, onu kaybettiğimi düşünüyorum. Çünkü onun cenazesini görmedim. Allah ondan ayrılmam dolayısıyla bana sabır veriyor. O sürekli şehadeti istiyordu ve Allah ona şehadeti nasip etti. Bir tarafımız eksik, canımızdan bir parça koptuğu için, ama bir tarafımızda sevinç dolu, şehid olduğu için." şeklinde konuştu.




Bu haber 2470 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Asayiş Haberleri

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
YUKARI YUKARI