Bugun...



BOZAN: “DİYARBAKIR TEVHİD TARİHİ KADAR KADİMDİR”.

Güneydoğu Güncel Gazetesi Mehmet Zeki Özer’in Dicle Üniversitesi'nden Prof. Dr. Oktay Bozan ile yaptığımız İslam ve Diyarbakır tarihi röportajın bugün üçüncü bölümü.

facebook-paylas
Tarih: 09-08-2023 00:05

BOZAN: “DİYARBAKIR TEVHİD TARİHİ KADAR KADİMDİR”.

Mehmet Zeki Özer özel

Prof. Dr. Oktay Bozan:  Bir de şu var Silvan’da 1. Kılıçaslan ve Celaleddin Harzemşah’ın bir başka özelliği var.  Moğolları yeryüzünde ilk defa durduran adam Celaleddin Harzemşah’tır.dedi

Bilindiği üzere insan eğitimde en fazla istifade ettiğimiz kaynak tarihi şahsiyetlerdir. Bir Müslüman çocuğunu yetiştirirken  “Hz. Ömer gibi ol, Tarık bin Ziyad gibi ol, Abdülhamid gibi ol, Selahaddin gibi ol” der.dedi

Celaleddin Harzemşah ile ilgili çalışmalarımız nedeniyle Bana ve Arafat YAZ’a birer madalya takdim edildi. Taltif edildiğimiz madalyalar Özbekistan’da sadece askerlere verilirken böyle bir istisnaya tabi tutu. Bu kapsamdaki Silvan Barajı çalışmaları Silvan’ı ikinci bir GAP potansiyeli taşımaktadır. O coğrafyadaki toprakların verimliği ve yapılan yatırımın büyüklüğü geniş bir istihdam oluşturacaktır. Bütün bunları üst üste koyduğumuz zaman, yani tarih çalışmaları ve akabinde ekonomik şeylerin buraya ciddi katkı sunacağını düşünüyorum. Dedi

Diyarbakır, Anadolu’ya bir fetih basamağı olmuş. Anadolu ve Kafkasya’ya İslam orduları buradan sevk edilmiş. Çok sayıda sahabenin medfun  olduğu bir yer.  Medeniyet tarihi açısından, devletler tarihi açısından saygın bir şehir. Sadece İslâm tarihi açısından önemli değil, Hristiyanlık ve Yahudilik tarihi açısından da böyledir. Bu nedenle hep şunu söylüyorum: “Diyarbakır tevhid tarihi kadar kadimdir”.dedi

Mehmet Zeki Özer: Böyle bir çalışmayı niye önemsiyoruz?  Bunda amaç nedir?

Prof. Dr. Oktay Bozan: Şimdi amaç şu, Özbekistan, Türkiye’nin son yıllarda Orta Asya’da en çok ilişkilerinin geliştiği bir ülke. Dikkat edersiniz Cumhurbaşkanımız son bir yıl içerisinde 3 defa Özbekistan’a gitti. Özbekistan hem nüfus olarak hem tarihi dinamik açısından demin bahsettiğim üzere bizimle en iyi ilişkiler kuracak ülkelerden birisidir. Aynı medeniyetin mensuplarıyız. Bunun yanı sıra 13.yüzyılda Moğolların saldırıları üzerine Özbekistan coğrafyasından binlerce Harezmli Anadolu’ya gelmiş. Bunların büyük bir bölümü bu coğrafyada kalmış. Bu nedenle konuyu bilen Özbekistanlılar için Anadolu vatanın bir parçası olarak değerlendirilmektedir. Aynı kahramanlara tabi olmuşuz. Şimdi onların böyle bir tarihi aktörünün burada olmuş olması ve bizim tarihimizin bir parçası olması,  bunu ortaya koymamız onları mutlu etmiş. Bir de şu var Silvan’da 1. Kılıçaslan ve Celaleddin Harzemşah’ın bir başka özelliği var.  Moğolları yeryüzünde ilk defa durduran adam Celaleddin Harzemşah’tır. Bilindiği üzere Celaleddin Harzemşah’a “Sen Moğollarla mücadele ediyorsun, başarılı olmazsın” diye emirleri çıkıştığı zaman o da “Biz mücadeleden sorumluyuz,   muzafferiyet Allah’ın takdiridir.” der. Bu önemli bir durum. Şimdi düşünün, Bedîu’z-Zaman Said Nursî diyor ki “Ben Celalleddin Harzemşah’ın yolundayım,  mücadelemden sorumluyum, muzafferiyet Allah’ın takdiri.” 

Bedîu’z-Zaman Said Nursi’nin bu anlamda kendisine model aldığı bir  “Mücadele Adamı” diye söyleyebiliriz, Celaleddin Harzemşah için. Keza vatan şairi Namık Kemal, 1874’te “Celaleddin Harzemşah” piyesi yazıyor.  O da piyesinde “Celaleddin gibi mücadeleci bir adam olun, pes etmeyin” mesajını veriyor. Bu dönem Osmanlı Devleti’nin ciddi sıkıntılar yaşadı yıllardır. Bu nedenle Celaleddin Harzemşah “mücadelenin ve umudun” adı halinde gelmiştir. Celaleddin işbaşına geldiğinde ülkesi dağılmış, orduları yenilmiş, koca devlet parçalanmış vaziyette idi. Babası Alaeddin Muhammed Moğolların işgali nedeniyle kendisine mezar yeri bulamayacak durumdaydı. Bu nedenle ülkesinin ve milletinin beka mücadelesi verdiği bir dönemde vazifeye atılan Celaleddin Harzemşah’a bir mücadele adamı olarak bakılmaktadır. Elbette bu Celaleddin Harzemşah’ın hatasız bir kişi olduğu anlamına gelmiyor.

Mehmet Zeki Özer :Tarihi şahsiyetler neden önemli?

Prof. Dr. Oktay Bozan: Bilindiği üzere insan eğitimde en fazla istifade ettiğimiz kaynak tarihi şahsiyetlerdir. Biz nesilleri inşa ederken, çocuklarımızı yetiştirirken en çok faydalandığımız alan tarihtir. Bir Müslüman çocuğunu yetiştirirken  “Hz. Ömer gibi ol, Tarık bin Ziyad gibi ol, Abdülhamid gibi ol, Selahaddin gibi ol” der. İnsan meziyetine dair soyut temaların somutlaştığı yerler model insanlardır. Elbette örnek verilen tarihi şahsiyetlerin öne çıkan ve model gösterilen yönleri vardır. Tarih aktörlerin eksikleri yok mu? Elbette var. Hiçbir insan,  kutsal değil, günahsız değil. Peki hangi yönü ile bizim için model olabilir onu öne çıkarmak gerekiyor. O açıdan bakıldığı zaman bu isimler yani Salahattin Eyyubi, Fatih Sultan Mehmet ya da Celaleddin Harzemşah,  Tarık bin Ziyad vb. Bu tür isimler gerçekten yeni nesillerin modeli olması gereken isimler. Kimisi ilmi yönden, kimisi cesareti yönünden, kimisi kahramanlığı, kimisi teşkilatçılığı, kimisi siyasetiyle model olabilir.  Örneğin Muaviye  Ebu Süfyan  iyi bir savaşçı mı?  Hayır, ama iyi bir siyasetçi ve teşkilatçıdır. Bu açıdan bakıldığında gerek I.Kılıçaslan olsun gerek Celalleddin Harzemşah olsun, “Asırlardır yenilmeye alışmış, yenilmeyi belki bir kader olarak benimsemiş, bizden adam olmaz, biz hep yenilmeye mahkûmuz” düşüncesini kanıksamış nesiller için aslında bir uyanış sembolüdürler. Bu şahsiyetleri rol model gösterirken zımnen şunu diyoruz aslında ”İşte bakın, pes etmeyin, öz güveniz olsun, mücadele edin, mücadele eden kazanır.”  Mesela bakıyorsunuz I. Kılıçarslan ilginç bir tarihi şahsiyet. 28 yaşında, Haçlıları Anadolu’da ciddî anlamda hırpalıyor. Deyim yerindeyse Haçlılara Anadolu’yu mezar ediyor. 600 yüz bin kişiden oluşan Haçlılar, Balkanlardan Anadolu’ya geçiyor.  Kudüs’e ulaştığında 100 yüz bin kalıyor. Adeta 500 yüz bin Haçlı  Anadolu’da yok oluyor. Dolasıyla Mehmet Akif’in  ifadesiyle,  ehl-i salibin/Haçlının İslam’ı   boğmaya .çalıştığı bir sırada Müslümanların bir bekâ mücadelesi verdiği dönemde,  Haçlılar’a karşı  bir mücadele örneği gösteriyor. Benzer bir durum biri Moğollar’a karşı destansı mücadele veren Celaleddin Harzemşah için de geçerlidir. Bu nedenle yapılan çalışmaların mücessem hale gelmesi için hem Sultan I. Kılıçarlan hem de Celaleddin Harzemşah adına türbelerin inşa edilmesi birçok faydayı beraberinde getirecektir. Tarihi şahsiyetlerin mezarları onları ziyaret edecek nesillere özgüven ve aidiyet bilinci kazandıracaktır. Mesele Mehmet Akif İnan, “Kim demiş her şeyin bitişi ölüm, destanlar yayılır mezarımızdan” diye bir ifadesi vardır. Bazı tarihi aktörlerin ismi veya onun ismi adına inşa edilmiş bir mezarın,  bir mekânın olması orayı ziyaret eden insanlarda bir heyecan, bir aidiyet duygusu  oluşturur.  Mesela Çanakkale’ye giden  bir öğrenci, orada yaşanan  hikâyeyi düşündüğü zaman, kendi kodları ile bağlantı kurar. Böyle bir avantajı var. İnanıyorum ki bu tür çalışmalar önemli katkılar sunacaktır.

Mehmet Zeki Özer:Kısa bir süre önce yeniden Özbekistan’a gittiniz, hatta orada sizlere madalya verildi. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?

Prof. Dr. Oktay Bozan: Özbekistan’ın Ürgenç şehrinde yapılan sempozyuma Dicle Üniversitesi’nden 5 kişi katıldık. Sempozyum çok verimli geçti.  Özel bir ihtimamla karşılandığımız sempozyumda Harzemşahlar hakkında bizler de önemli tebliğler sunduk. Sempozyum sonunda bir sürpriz yaşadık. Celaleddin Harzemşah ile ilgili çalışmalarımız nedeniyle Bana ve Arafat YAZ’a birer madalya takdim edildi. Taltif edildiğimiz madalyalar Özbekistan’da sadece askerlere verilirken böyle bir istisnaya tabi tutulduk. Orda genelde en üst düzey madalya, Celaleddin  Harzemşah Madalyası’dır. Her ülkede vardır, böyle belli bir şahıs üzerinden bir madalya taltifi. Bu elbette gurur verici bir durumdu. Anlaşılan bizim yaptığımız çalışmalarımız, ciddî bir samimiyet uyandırmış ve Sayın Devlet Başkanı tarafından bu önemsemişti. Şimdi buradaki herhangi bir çalışma iki toplumu yakınlaştırıyor. Ben Özbekistan’da büyükelçi ve yetkililerle yaptığım görüşmelerden şunu anladım. Şayet Silvan’da Celaleddin Harzmeşah adına türbe yapılırsa Özbekistan’da Diyarbakır’a yoğun bir seyahatin olacaktır. Çünkü binlerce insan bu coğrafya gelmek ve bu coğrafyayı tanımak istiyor. Bu tür çalışmalar ve atılacak adımlar üniversiteler, toplumlar, kültürler ve devletler arası işbirliğine ve dayanışmaya vesile olacaktır. Bu sempozyumda bir takım önerileri gündeme getirdik. Mesela Diyarbakır’la Silvan’ın Özbekistan’ın iki önemli şehirlerinden olan Ürgenç ve Hive ile kardeş şehir yapılması gibi.  Bu iki şehir ‘ kardeş şehir’ olarak planlanabilirse, geliş gidişler yapılabilir, ortak etkinlikler icra edilebilir. 

Mehmet Zeki Özer :Bu iki ülkenin her alanda yakınlaşmasını doğuracak. Bunu diyebilir miyiz?

Prof. Dr. Oktay Bozan: Elbette, özelde Silvan ve Diyarbakır’a, genelde ise ülkemize birçok fayda sağlayacaktır. Bu arada Silvan’da başka önemli yatırımlar da yapılmaktadır. Bu kapsamdaki Silvan Barajı çalışmaları Silvan’ı ikinci bir GAP potansiyeli taşımaktadır. O coğrafyadaki toprakların verimliği ve yapılan yatırımın büyüklüğü geniş bir istihdam oluşturacaktır. Bütün bunları üst üste koyduğumuz zaman, yani tarih çalışmaları ve akabinde ekonomik şeylerin buraya ciddi katkı sunacağını düşünüyorum. Diyarbakır’ın farklı şehirlerle iş birliği kurmasına zemin hazırlayacaktır. Diyarbakır’ın medeniyet tarihindeki yerine dönüşünü hızlandıracaktır. Zira Diyarbakır, on yıllarca sadece güvenlikle,  terörle, kapkaçla, arazı davaları ve çatışmalarla gündeme gelmiş, çok örselenmiş bir şehirdir. Medeniyetler doğuran ve medeniyetlere ev sahipliği yapan bu şehir hiç de bunu hak etmiyor.

Mehmet Zeki Özer :Şimdi Diyarbakır faslına geçmek mümkün mü, Hocam?

Prof. Dr. Oktay Bozan: Diyarbakır, Anadolu ve Ortadoğu’nun en önemli şehirlerinden biridir. Medeniyet tarihimiz için sembolik anlamları bünyesinde barındırmaktadır. Geçenlerde Diyarbakır’ın  Fethini kutladık.  Diyarbakır, Anadolu’da ilk feth edilen yerlerden birisidir. Diyarbakır, Anadolu’ya bir fetih basamağı olmuş. Anadolu ve Kafkasya’ya İslam orduları buradan sevk edilmiş. Çok sayıda sahabenin medfun  olduğu bir yer.  Medeniyet tarihi açısından, devletler tarihi açısından saygın bir şehir. Sadece İslâm tarihi açısından önemli değil, Hristiyanlık ve Yahudilik tarihi açısından da böyledir. Bu nedenle hep şunu söylüyorum: “Diyarbakır tevhid tarihi kadar kadimdir”. Diyarbakır’ın iki önemli yapısı vardır. Birisi kalesiyle surları, diğeri  Ulu Camii. Bazı kaynaklar kalenin inşasını Hz. Yunusla ilişkilendirir.  Elbette bunun doğru ve yanlışlığını akademik anlamda tartışmıyorum. Bu ayrı mesele. Ancak halkın belleğindeki ilişkilenme çok önemlidir. Buna göre surları inşa eden  bir süre Diyarbakır’da lakdığı rivayet edilen Hz. Yunus’tur. İkincisi de Ulu Camii’dir. Bölgenin en kadim yapısı olan Cami-i Kebir’in yapılışı ise Hz. Musa ile ilişkilendirilmektedir. Benzer bir şekilde Yahudiler, Hz. İlyas’a ilk vahyin burada geldiğine inanılmaktadır. Tabi bu inanışlar teolojik ve akademik açıdan tartışılabilir. Üç dinin mensupları tarafında Ulu Caminin önemsemesi, kendileri ile ilişkilendirmesi dikkat çekmektedir. Bu coğrafya İslamiyet’ten önce Hz. İsa’nın getirdiği tevhit mesajının ilk yayıldığı yerlerdendir. Bakıyorsunuz Hz. İsa’nın havarileri, Nusaybin, Harran,   el-Cezire bölgesinde etkin bir şekilde pagan inanca mensup kişilerle mücadele etmiş. Tûrabdin bölgesi Hristiyanlık tarih açısından önemli.  Mesela Diyarbakır Feth’i sırasında Diyarbakır’ı elinde bulunduranlar Doğu Roma diğer bir ifade ile Bizans İmparatorluğunun valileridir. Bu dönemde Meryem-i Dara’ya vardır. Bu süreçte Meryem-i Dara diyor ki “Diyarbakır düşerse İsa Mesih’in mesajı düşer.” Bu ifade Diyarbakır’ın Hıristiyanlar tarafından ne derecede önemsendiğini göstermektedir. Birçok millet ve inanç grubu Diyarbakır’ı basit bir kale ve taş yığını olarak görmüyor. Hristiyanlık ve Yahudilik tarihi açısından bakarsanız bunu görmek mümkündür. Bu anlamda Eğil ilçesi mezarlarının olduğuna Hz. Elyesa ve Hz. Zülkifl Peygamber Yahudilik tarihi açısında önemlidir. Elbette bir peygamber olduğu için Hıristiyanlık ve İslamiyet için de. Bu nedenle Diyarbakır ve çevresi üç ilahi dinin mensupları açısından gizemli bir yerdir. Hristiyanlığın bünyesinde olan Ermeniler, Süryaniler, Keldaniler, Yakubiler, Nasturiler ve tüm o bileşenlerin burada atalarının izleri var. Bu nedenle Diyarbakır hem dini hem de etnik açıdan zengin bir şehirdir. Farklılıkları asırlarca model olacak düzeyde tolera etmiştir. Zengin ve köklü bir tarihi geçmişse sahip. Mesela  bazı şehirlere sempozyumlara katılıyorum.  Bakıyorsun şehrin tarihi  1800‘lerden, 1900’lerden başlıyor. Ama Diyarbakır’da Dağ Kapı’dan girdiğimizde  Roma’ya  selam veriyorsun,  Mervanilere selam veriyorum, bir adım atıyorsun Akkoyunlulara  selam veriyorsun, bir adım atıyorsun başka bir egemenliğe-medeniyete selam veriyorsun. Şu anda 64 kitabe var. Bütün yıkımlara rağmen 64 tanesi günümüze ulaşmıştır. Muhtemelen daha fazlası vardı.devam edecek 




Bu haber 3594 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Diyarbakır Haberleri

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
YUKARI YUKARI