Bugun...



KÜRT MEDRESELERİNDE İZ BIRAKAN ALİMLER -2-

Seyyid Muhammed Sıddık Nehrî (ö. 1906) Şeyh Ubeydullah’ın oğlu ve halifesi olan Seyyid Muhammed Sıddık, babasından sonra Nehri Tekkesinin postnişini olmuştur. Nehri’de doğan ve doğum tarihi tam olarak bilinmeyen Seyyid Muhammed Sıddık küçükken aldığı ilk eğitimin ardından medrese tahsilini Nehrî’de babasının yanında tamamlamış ve özel aile hocaları olan Vefaî’den de Farsça ve hat dersleri almıştır.

facebook-paylas
Tarih: 03-03-2025 00:05

KÜRT MEDRESELERİNDE İZ BIRAKAN ALİMLER -2-

 

Tasavvufî amelini babasının yanında tamamladıktan sonra ondan hilafet alarak halifeleri arasına girmiştir. Babası Şeyh Ubeydullah’ın 1883 yılında sürgünde vefat etmesi ve kardeşi Seyyid Abdülkadir’in de Taif şehrinde zorunlu ikamete tabi tutulması üzerine Nehrî’de tekkesi ve medrese geleneğini devam ettirme misyonunu kendisi üstlenmiştir. Kardeşi Seyyid Abdülkadir daha çok siyasî kimliğiyle öne çıkarken, Seyyid Muhammed Sıddık daha ziyade tasavvufî kimliğiyle öne çıkmıştır. 1906 yılında Şemdinliye bağlı Katuna köyünde vefat eden ve oraya defnedilen Seyyid Muhammed Sıddık’ın dikkat çekici faaliyetlerinden biri de aşağıda nakledeceğimiz gibi Barzan Tekkesi ve Medresesinin idaresini üstlenen Şeyh Muhammed Barzanî ile giriştiği çatışmadır.

Şeyh Muhammed Barzanî, Birinci Şeyh Abdüsselam Barzanî’nin oğludur. Barzan Tekkesi’nin idaresi ve şeyhlik misyonu babasından sonra kendisine geçmiş ve o da bu misyonunu 1884-1902 yılları arasında yerine getirmiştir. Ancak babasının zamanında yaşanan sakin süreç, oğlu Şeyh Muhammed zamanında yerini bir dizi karmaşık olay ve ilişkilere bırakmıştır. Bu olayların bir tarafında Şeyh Muhammed Barzanî, bir tarafında otoritelerinin zayıflayacağından endişe eden bölge ağaları ve aşiret reisleri, bir tarafında Şeyh Ubeydullah Nehrî’nin oğlu Şeyh Muhammed Sıddık, bir tarafında da Osmanlı Devleti ve onun bölgeyle ilgilenen valileri yer almıştır.

Şeyh Muhammed Barzanî ve Şeyh Muhammed Sıddık: 1893 yılında Zêbar ağaları ve Muhammed Ağa Sûrcî o sıralarda Şemdînan’da babası Şeyh Ubeydullah Nehrî’nin halefi olarak onun yerine bakan Şeyh Muhammed Sıddık’a başvurarak Şeyh Muhammed Barzanî hakkında olumsuz konuştular ve yakında Nehrî ve Şemdînan’ı da kendi nüfuzu altına almak istediğine ilişkin onu etkilediler. Şeyh Muhammed Sıddık bunun üzerine Şemdînan’a davet ettiği Şeyh Muhammed Barzanî’yi Bitlis’e göndererek orada zindana attırdı ve böylece Zêbar ağalarının bölgedeki nüfuzlarını tekrar sağladı. Daha sonra Osmanlılar tarafından serbest bırakılan Şeyh Muhammed Barzanî ile Şeyh Muhammed Sıddık arasındaki gerginlik had safhaya vardı. Bu çerçevede Şeyh Muhammed Sıddık 1894 yılında kendi taraftarları ile müttefik ağaların askerlerinden oluşan büyük bir askerî gücü Barzan üzerine sürdü. Şeyh Muhammed Barzanî kan dökülmemesi için uğraştıysa da başarılı olamadı ve Barzan’ı terk ederek Rewanduz’a gitmek zorunda kaldı. Onun gidişinden sonra Şeyh Muhammed Sıddık’ın güçleri bölgeyi kontrol altına aldılar. Şeyh ile ittifak kuran yöre ağaları bir şeyhin nüfuzundan kurtulalım derken bu kez başka bir şeyhin nüfuzu altına girme riskiyle karşılaşınca bu kez bu yeni duruma tepki gösterdiler.  Derken bir dizi gelişmeden sonra Şeyh Muhammed Sıddık’ın güçleri yöreden çekilmek zorunda kaldılar. Şeyh Muhammed Barzanî de Barzan’a döndü ve vefat ettiği 1902 yılına kadar burada ilim ve irşat hizmetlerini sürdürdü.

2. 7. Seyyid Heme Said Şemdînî/Nehrî

Seyyid Taha’nın amcası Seyyid Abdullah’ın torunu olan Seyyid Heme Said’in çocukluğu Şemdinli’de geçmiş ve Şeyh Ubeydullah’ın Nehrî Tekkesinde postnişin olmasından sonra ona intisap ederek halifesi olmuştur. Hacca gittiğinde Şeyh Ubeydullah’a eşlik eden halife ve akrabaları içinde yer almış Seyyid Heme Said de yer almıştır. Şeyh Ubeydullah’la birlikte hac görevini ifa eden ederken Mualla Mezarlığı’nı ziyaretleri sırasında Şeyh Ubeydullah’la ilgili şöyle der:

“Şeyh Ubeydullah Mualla Kabristanı’nı ziyaret ederken bir ara gözü mezarlıkta bir yere takıldı. Uzun süre gözünü alamadı oradan. Şaşırmıştı. Sonra kendisine ne olduğunu sorduğumuzda şu cevabı verdi. “Ne ilginçtir ki ben burada kendi kabrimi görüyorum.” 

Şeyh Muhammed Küfrevî

1777 yılında Siirt ilinin bugünkü adı Şirvan olan Küfra ilçesinde doğmuştur. Doğduğu bu yere nispetle Küfrevî nisbesi almıştır. Doğubeyazit’teki Şeyh Muhammed Celalî Medresesi de dâhil olmak üzere birçok medresede ilim tahsil ettikten sonra Siirt’te Seyda Molla Halîl’in yanında tahsilini tamamıi ve ilmî icazetnamesini ondan almıştır.

Seyyid Taha’nın yanında altı ay gibi kısa bir sürede amelini tamamladıktan sonra Seyyid Taha kendisine hilafetname vermiş ve irşad için Bitlis yöresine göndermiştir. 123 yıl gibi uzun bir ömür yaşayan Şeyh Muhammed Küfrevî, 1898 yılında irşad merkezi olan Bitlis’te vefat etmiş ve orada defnedilmiştir.

İki kez evlenen Şeyh Muhammed Küfrevî’nin ilk hanımı iki erkek çocuk dünyaya getirdikten sonra vefat edince Bitlis’ten Seyyid Muhammed Emin Efendi’nin kız kardeşi Fatma Hanım ile evlenmiş ve bu evlilikten de dört erkek çocuğu olmuştur. Hepsinin adı “Abd” ile başlayan oğullarının isimleri şunlardır:

1) Abdurrahman

2) Abdullah

3) Abdülhadi

4) Abdülbaki

5) Abdülhalık

6) Abdülbari

Şeyh Muhammed Küfrevî’nin nesli bu altı çocuğundan sadece ikisi vasıtasıyla devam etmiştir ki bunlar Şeyh Abdurrahman ve Şeyh Abdülbaki’dir.

 

Şeyh Abdurrahman’ın iki torunundan biri Ağrı’nın Patnos ilçesinde vefat eden Şeyh Abdülvahab Küfrevî’dir ki amcası Şeyh Kasım Küfrevî’den hilafet almıştır. Öbür torunu Vahyettin Küfrevî olup bu da son zamanlara kadar Antalya’da yaşamakta olup ilimle iştigal ettiği bilinmektedir.

Nesli devam eden Şeyh Abdülbaki’nin iki çocuğu olmuştur. Biri hilafeti babasından alan Nesim Küfrevî, öbürü de medrese tahsilini babasının yanında tamamlayan Kasım Küfrevî’dir. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitiren Kasım Küfrevî Türkiye’de ilk kez Nakşibendilik üzerine doktora tezi yazmış kişidir. Doçent olarak üniversiteden ayrılan Kasım Küfrevî 1950 yılında Demokrat Parti Ağrı Milletvekili olarak siyasete atılmış ve 1980 yılına kadar siyasetle iştigal etmeyi sürdürmüştür. 1992 yılında İstanbul’da vefat etmiş ve Eyüp Sultan Mezarlığında defnedilmiştir. Şahsına ait büyük bir kütüphanesi kızı tarafından İSAM (İslamî Araştırmalar Merkezi)’a bağışlanmıştır. 

Şeyh Muhammed Küfrevî’nin geride 300 kadar halife bıraktığı rivayet edilmektedir. İsimleri tespit edilen 13 halifesi şunlardır:

1) Oğlu Abdurrahman

2) Oğlu Abdülbaki

3) Oğlu Abdülhadi

4) Bitlisli Şeyh Muhammed Emîn

5) Molla Mustafa Gevherî

6) Seyyid Abdülazîz Abirî

7) Erzurum’un Avlar köyünden Muhammed Efendi

8) Muşlu Molla Yusuf el-Kodî

9) Muş’un Moğakom/Çatbaşı köyünden Haccı Tayyib Efendi

10) Aynı köyden Şeyh Yasin Efendi

11) Yine Muşlu Hafız Ali Efendi

12) Malazgirtli Molla Yusuf

13) Malazgirtli Molla Ali

Şeyh Abdülbaki Küfrevî (ö. 1943): Hayatı, Bitlis Ayaklanmasına Karşıki Tutumu, Şeyh Said Hareketine Karışmadığı Halde Sürgün Edilmesi ve Vefatı

Şeyh Muhammed Küfrevî’nin oğlu olan ve resmi Osmanlı Belgelerinde Küfevîzâde Abdülbaki Efendi olarak geçen Şeyh Abdülbaki Küfrevî, 1872 yılında Bitlis’te doğmuştur. Annesi Fatma Hanım’dır.

 Abdülbâkî Efendi, eğitimine babasının tekkesinde başlamış, daha sonra bölgenin önde gelen din adamlarından dersler almıştı. Eğitimi sırasında Arapça ve Farsça öğrenmiş, daha sonra tekkesinde ve bölgede halkın aydınlatılmasına çalışmıştı. Bu nedenle nüfuzu sadece Bitlis ve çevresiyle sınırlı kalmamış, İran ve Rusya’nın bazı bölgelerinde yaşayan Müslümanlar arasında da yayılmıştı. Böylece çok geniş bir coğrafyada itibar gören Küfrevîzâde Abdülbaki Efendi, başta Osmanlı Devlet adamları olmak üzere yörede görev yapan askerî ve idarî görevliler üzerinde de derin izler bırakmıştır Osmanlı hükümeti de Küfrevîzâde Abdülbaki Efendi ve ailesinin taleplerinin karşılanmasına çok önem vermiştir. Babası Şeyh Muhammed Küfrevî vefat ettikten sonra ailenin geçimi işin Maliye Bakanlığı 6 Ekim 1913 yılından itibaren Küfrevî Ailesine 1. 215 kuruş maaş bağlamıştır. Bitlis Valisi Mazhar Müfit Bey, aynı yıl 22 Aralık’ta İçişleri Bakanlığına müracaat ederek bu maaşın 3. 500 kuruşa çıkarılmasını talep etmiştir.

 

Bilindiği gibi İttihat Terakki Yönetimine muhalif önemli simalarından biri olan ve Halîfe Selîm olarak tanınan Şeyh Selîm, 1913 yılında bu yönetime karşı ayaklanan Şeyh Şehabeddîn ve Seyyid Ali ile birlikte silahlı ayaklanmaya katılmış ve kısa sürede bu ayaklanmanın en büyük muharrik gücü hâline gelmiştir. Ayaklanmacılar bir süre Bitlis’e hâkim olmuşsalar da bu hâkimiyet uzun sürmemiş ve gönderilen takviye güçlerle ayaklanma şiddetli bir şekilde bastırılmıştır. Ayaklanmanın öncülerinden Şeyh Şehabeddîn ve Seyyid Ali idam edilirken, 150 kişi de Sinop, Ankara, Sivas ve Medine’ye sürgüne gönderilmiştir.

Şeyh Abdülbaki Küfrevî ve yöredeki diğer bazı şeyhlerin Bitlis Ayaklanması bağlamında hükümete yardımcı olmaları ve bunun karşılığında ödüllendirilmeleri meselesine gelince: Ayaklanma bastırıldıktan sonra 28 Nisan 1914 yılında Osmanlı Dâhiliye Nezareti, Talat Paşa imzasıyla Van ve Bitlis vilayetlerine birer şifreli yazı gönderir. Yazının konusu, Bitlis ayaklanması sırasında yararlı hizmetleri tespit edilen ve bundan dolayı da ödüllendirilmeyi hak eden kişilerin isimleri ve nasıl ödüllendirilmeleri gerektiğinin bildirilmesiydi. Bu talep üzerine Bitlis Valiliği 7 Mayıs 1914 yılında gönderdiği cevabî yazıda şunları dile getirmiştir: “Bitlis Hadisesi sırasında askere yardım etmek amacıyla:

-Adamlarıyla en evvel silah alan Bitlisli Hacı Necmeddîn, Efendizâde Şemseddîn,

 -Âsilerin teklifine kesin bir şekilde red cevabı veren Bitlis’te mukim Küfrevî Şeyhîzâde Şeyh Abdülbaki,

-Hacı Fazıl Efendizâde Şeyh Mehmed,

- O günlerde Mutki’de bulunarak hükümet lehine çalışan Şeyh Fethullahzâde Şeyh Alaüddîn,

-Aynı zamanda hükümet lehinde çalışan Norşinli Şeyh Ziyaüddîn Efendilerin Beşinci Rütbe’den birer nişan ile ödüllendirilmeleri teklif edilmiştir

Bitlis’ten gönderilen teklif yazısı üzerine 12 Mayıs 1914 tarihinde çıkarılan “irade-i seniyye” ile adı geçen şahıslar Beşinci Rütbe’den birer Mecidi Nişanı ile ödüllendirilmiştir.

Küfrevîzâde Abdülbaki Efendi, Şeyh Said Ayaklanmasına karışmayan, bu hareketle alakası olmayan şeyhlerden biriydi. Buna rağmen ailesiyle birlikte zorunlu iskâna tabi tutulmak üzere İstanbul’a sürülmüş ve 1943 yılında vefat ederek Eyyüp Sultan Mezarlığı’na defnedilmiştir. Oğlu Nesim Küfrevî 1944 yılında cenazesini Bitlis’teki Küfrevî Türbesi’ne nakletmiştir.

Prof. Kadri YILDIRIM  KÜRT MEDRESELERİ VE ÂLİMLERİ ESERİNDE ALINMIŞTIR.




Bu haber 935 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Bölge Haberleri

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
HABER ARA
YUKARI YUKARI