![]() |
Tweet |
İsmi, Muhammed Heybetullah, künyesi Ebu’l-Eşref, nisbesi Bokârkî, lakabı Şeyhu’l-Ekber ve mahlası Heybet’tir. Soyadı kanunuyla birlikte aile fertleri on bir farklı soyadı kullanmışlardır. Bunların en çok bilineni Şeyh Muhammed Heybetullah’ın aldığı Cengiz soyadıdır. Ailesi Hz. Peygamber’in soyundan olmaları hasebiyle Seyyid ünvanını da kullanmaktadır. Mahlas, şiirlerin başka şiirle karışmasını önlediği için aynı zamanda şairin imzası mahiyetindedir. Divân şâirlerinin şiirlerinde kullandıkları takma ada mahlas denir. Klasik İslamî edebiytta şairler şiirlerinde çoğunlukla gerçek isimlerinin dışında ayrı, özel ve edebî bir isim kullanmışlardır. Bazı şâirlerin kendi adlarını mahlas olarak kullandıkları da olur. Nitekim Şeyh Muhammed Heybetullah da incelediğimiz bütün divanlarında kendi adını “Heybet” mahlas olarak kullanmıştır.
Şeyh Muhammed Heybetullah, 1897’de Diyarbakır ili Bismil ilçesi Kamışlı köyünde dünyaya gelmiştir. Babasının adı Şemseddîn annesi ise Zühre Hanımdır. Mazhar, Feyzi, Ayşan, Züberced ve Hedye isminde iki erkek ve üç kız kardeşi vardır. Şeyh Şemseddîn, o zamanlar ilim ve irfan merkezlerinden biri olan Kamışlı köyünde babası Şeyh Yusuf Hazret ve dedesi Şeyh Hasan Nûrânî’den kalma medresede ilim ve irşad faaliyetlerinde bulunuyordu. Hem zahiri hem batıni ilimlerin öğretildiği bir merkezde büyüyen Şeyh Muhammed Heybetullah, bir yandan zahiri ilimlerin tahsiliyle meşgul olurken diğer yandan da hem şeyhi hem de seydası olan babasının tasavvûfî öğretilerinden istifade ediyordu. Şark medrese geleneğinde önemli bir yeri olan Kamışlı medresesinde müderrisler de istihdam edilmiştir. Nitekim Şeyh Şemseddîn, oğlu Şeyh Muhammed Heybetullah’ın bu müderrislerden istifade etmesini istemiştir. Ancak belli bir süre sonra bahsi geçen müderrisler, Şeyh Muhammed Heybetullah’ın ilmî derinliğine tanıklık edince ona ders vermekten imtina etmişlerdir. Şeyh Muhammed Heybetullah, bütün bunlarla birlikte çevre il ve ilçelerden gelen misafirlerin hizmetleriyle de uğraşıyordu. Nitekim bir yandan dervişler ve müritler, bir yandan alimler ve talebeler ve bir yandan da Şeyh Abdurrahman Aktepe (ö.1910) gibi dönemin büyük mürşidleri buraya akın akın geliyorlardı. Bir defasında babası Şeyh Şemseddîn’den oğlu Muhammed Heybetullah’ın çok zayıf düştüğünü ve onu misafirlerin hizmetinden mazur görmesini istemişlerse de Şeyh Şemseddîn, bu teklifi kabul etmemiş ve pişmesi için bunun gerekli olduğunu belirtmiştir. Şeyh Muhammed Heybetullah’ın Eşref, Sezai, Edip ve Semahat isminde dört çocuğu vardır. İlk eşi daha sonra divanlarını istinsah edecek olan Molla Tayfur’ın kızı olup doğum esnasında bebğiyle birlikte vefat etmiştir. Şeyh Eşref, ikinci evliliğindendir. Şeyh Edip ve diğer kardeşler ise diğer evliliklerinden olmuştur. Ondan fazla çocuğunun vefat ettiği bilinmektedir.
Şeyh Şemseddin, 1925 yılında idam edildiğinde yirmi sekiz yaşındaki oğlu Şeyh Muhammed Heybetullah diğer aile fertleriyle birlikte Burdur’a sürgün ediliyor. Burada o zaman kendisi gibi sürgün hayatı yaşayan Bezdiüzzaman Said Nursi (ö. 1960) ile sık sık görüşüp fikir teatisinde bulunuyordu. Bu görüşmeler Bezdiüzzaman Said Nursi’nin Burdur’dan 1926 baharında Isparta’nın Barla köyüne gönderilinceye kadar devam etti. Şeyh Muhammed Heybetullah, burada üç yıl sürgün hayatı yaşadıktan sonra Diyarbakır ili Bismil ilçesi Kamışlı köyüne dönüyor. Kamışlı köyünde beş sene kalan Şeyh Muhammed Heybetullah, 1933’te Uşak’a sürgün ediliyor. Sürgünün ilk yıllarında büyük sıkıntalar yaşayan Şeyh Muhammed Heybetullah’ın sürgün yasağı 1947’de bitiyor. O da Uşak’tan İzmir’e geçiyor. Ancak Uşak muhibbanı İzmir’e gidişine çok üzülüyorlar. Dolayısıyla onu tekrar Uaşak’a geri getirmek için yoğun bir çaba içerisine giriyorlar. Bundan olumlu bir yanıt alamayan Uşak ekabiri İzmir’e Şeyhin yanına gidiyorlar ve beraberlerinde Uşak’a dönmemesi halinde hanımlarının boş olacağını böyle şartlandıklarını belirtiyorlar. Bunun akebinde Şeyh, onları kıramıyor ve onlarla Uşak’a geri dönüyor. 1952’ye kadar Uşak’ta kalan Şeyh, tekrar İzmir’e yerleşiyor ve 1972 yılına kadar İzmir’de kalıyor. 1972’de memleketine dönen Şeyh, adeta insanlarla vedalaşmak için her gün bir ilçeye veya köye gider, ayak üstünde insanlar onu ziyaret eder ve duasını alırlardı. Çeşitli hastalıkların da zuhur etmesiyle çoğu kez arabasından dahi inemeyen Şeyh, bu ziyaretlerini sürdüşmüştür. 1973’te oğlu Şeyh Eşref tarafından Ankara’daki özel Çankaya hastanesine götürülüp orada tedavi ettiriliyor. Burada bir müddet kaldıktan sonra Diyarbakır’a dönen Şeyh, 1973 yılının haziran ayında vefat ediyor. Çile, gurbet ve memleket özlemiyle geçen bir ömrün sonunda Rabbine kavuşan Şeyh Muhammed Heybetullah, ardında paha biçilmez eserler bıraktı. Çoğu kaybolan eserlerinden üç tanesi büyük oğlu Şeyh Eşref tarafından muhafaza edilmiş ve 2008 yılında torunu Şeyh Murad’a teslim edilmiştir. Mesnevi isminde bir eseri de oğlu Şeyh Edip’te bulunmaktadır. Klasik Kürt şiirinin önde gelen temsilcilerinden olan Melâ-yi Cizîrî (ö. 1050/1640), Fakī-yi Teyrân (ö. 1050/1640) ve Şeyh Ahmed Hânî’nin (ö. 1119/1707) Şeyh Abdurrahman Aktepe’nin (ö.1910) izinden giden Şeyh Muhammed Heybetullah, bütün eserlerini şiirsel bir biçimde kaleme almıştır.
Şeyh Muhammed Heybetullah, yukarıda da bahsedildiği gibi Şark medrese geleneğinin parlayan yıldızı olan Kamışlı medresesinde iyi bir medrese eğitimi almış ve tasavvûfî öğretilerle nefsini disiplinize edebilmiştir. Dolaysıyla büyük bir alim olduğu gibi aynı zamanda büyük bir mütefekkir, mutasavvıf ve büyük bir şairdir. Ana dili Kürtçe’nin bütün lehçelerinden başka Arapça, Farsça ve Türkçe bilen Şeyh Muhammed Heybetullah’ın çeşitli şehirleri ve müslüman topluluklarını zikretmesi ve bazı fıkıh eserlerine atıfta bulunması onun medrese kültüründeki yetkinliğini ortaya koymaktadır. Şeyh Muhammed Heybetullah, bu dillerle şiir yazacak kadar bu dillerin edebiyatlarına da hâkim olmuştur. Onun şiirlerini inceleyen bunların âşıkane bir ruh halinden geldiğini, Şeyh’in kendinden geçecek derecede dalgın olduğunu, kendini kaybedercesine ilâhî aşkla şiirler yazdığını anlayacaktır. Gözlerinin önünde babası ve amcası idam edilmiş, çoluk çocuk ve diğer aile fertleriyle birlikte sürgün edilip yılllarca bu sürgün yasağı kalkmamış ve bu büyük felakete maruz kalmasına rağmen kendisi sürgünde iken mülklerine el koyulmuştur. Bütün bu hususlar şiirlerinde aşırı heyecan ve üzüntünün ağır basmasına sebep olmuştur. Bununla birlikte Şeyh Muhammed Heybetullah, büyük bir huşû ve manevî bir hazla okuyucularına coşkunluk vermektedir. Dolayısıyla şiirlerinde ahengi, güzelliği, mest edici özelliği, anlamların zenginliği ve şiirlerinin derinlikleri görülmektedir. Şeyh Muhammed Heybetullah, kısa cümlelerle, çok geniş manaları ifade ederek îcâz sanatını sıklıkla kullanmaktadır. Klasik İslâmî edebiyatçıların genelinde olduğu gibi Şeyh Muhammed Heybetullah da inandığı hakikatleri daha çok mecâzi şekilde ifade etmeye çalışmıştır.
Şeyh Muhammed Heybetullah’ın divan tarzı birçok eserinin olduğu söylenmektedir. Bunların büyük kısmı şu an kayıptır. Tespit edebildiğimiz kadarıyla torunu Şeyh Murat Cenciz’de üç divan ve sayfalar halinde birçok kasidesi bulunmaktadır. El yazma şeklinde olan söz konusu divanlar tarafımızdan tashih edilip bilgisayar ortamına aktarılmıştır. Oğlu Şeyh Edip Cengiz’de de Mesnevi isimli mahtût bir divanı vardır. Tarafımızdan tashihleri yapılıp bilgisayar ortamına aktarılan divanlarından biri Osmnalıca diğer ikisi ise Kürtçe, Arapça ve Farsça dilleriyle yazılmıştır. Ancak bunlarda da yer yer Osmanlıca kelime ve cümleler yer almaktadır. Şeyh Muhammed Heybetullah’ın iki divanında esere ait bir isim yer almamaktadır. Konumuzu teşkil eden divanının kapağında ise Mevâhibu’s-Seher fî Hakki Ahlâk’l-Beşer ismi yer almaktadır.
Eserin tam ismi Mevâhibu’s-Seher fî Hakki Ahlâk’l-Beşer şeklindedir. Eserin şaire aidiyeti hususunda herhangi bir ihtilaf yoktur. Nitekim bütün kasidelerin mahlasında şairin ismi “Heybet” yer almaktadır. Ayrıca müstensih Molla Teyfur da hem Divân’ın kapağında hem de sonunda bu eserin Şeyh Muhammed Heybetullah’a ait olduğunu belirtmektedir.
Bu eser ikiyüz yirmi iki varaktan oluşmaktadır. Yirmi beş konudan oluşan bu eserde konu başlıları belirlenmiştir. Konu başlığının yanında konuda yer alan beyitlerin sayısı da verilmiştir. Eserin ilk konusu besmele ile başlarken son konusu ise hatimeye tahsis edilmiştir. İsminden de anşaşıldığı üzere bu eser okur kitlesini ahlaki açıdan geliştirmek, onları insani ve İslami erdemlerle donatmak ve onların tasavvufî kimliğini inşa etmeyi amaçlamaktadır.
mercurecasino poker siteleri slot oyna oleybet
slot siteleri canlı bahis siteleri http://www.tedxmadrid.com/ casino siteleri
başakşehir escort ikitelli escort güneşli escort kayaşehir escort bağcılar escort esenler escort eyüp escort güneşli escort kumburgaz escort topkapı escort
gaziantep escortgaziantep rus escort gaziantep escortseks hikayeleri