![]() |
Tweet |
Liderlere darbe tebliği
Darbe günü sabah saat 05.30'da Süleyman Demirel, Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan'a Genelkurmay Başkanı Evren tarafından birer tebliğ gönderildi.
Tüm tebliğlerde, "TSK yönetime el koymuştur. Hükümetiniz feshedilmiş, parlamento üyeliğiniz düşmüştür. Talimatı getiren subayın ikazlarına uyunuz" ifadesi kullanıldı, liderlere gidecekleri adresler de belirtiliyordu.
Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel için Hamzaköy Gelibolu adresi belirtilirken, Necmettin Erbakan'a ise Uzunada İzmir adres olarak gösterildi. Ecevit ve Demirel eşleriyle birlikte aynı uçakla Hamzakoy'a götürüldü. Yaklaşık bir ay boyunca, 11 Ekim 1980'e kadar burada kaldılar. Erbakan ise aynı gün uçakla Uzunada'ya götürüldü.
Alparslan Türkeş evinde bulunamadığı için Milli Güvenlik Konseyi, 13 Eylül'de bir bildiri ile teslim olmaması halinde suçlu duruma düşeceğini belirtti. Bunun üzerine Türkeş 14 Eylül'de Ankara Merkez Komutanlığı'na teslim oldu ve Uzunada'ya gönderildi.
"Bizim çocuklar başardı"
Türkiye tarihinde kara bir leke olarak yer alan kanlı 12 Eylül 1980 askeri darbesinin üzerinden yıllar geçti. Emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirilen bu darbe, 27 Mayıs 1960 Darbesi ve 12 Mart 1971 Muhtırası'nın ardından silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü açık müdahalesi olarak tarihteki yerini aldı.
12 Eylül, bazı kesimleri sindirme ve yok etme projesi olarak devletin içindeki illegal organizasyonlar tarafından gerçekleştirildi.
2011 yılında Bilgi Edinme Yasası kapsamında yapılan bir başvuru üzerine gizliliği kaldırılan 12 Eylül askeri darbesine ilişkin ABD Dışişleri Bakanlığı belgelerine göre, CIA'nin Türkiye Şefi olan Paul Henze, darbeyi, ABD Başkanı Jimmy Carter'a "Bizim çocuklar başardı" sözleriyle rapor etmişti. Provakatif eylemler ve faili meçhul cinayetlerle 12 Eylül darbesine zemin hazırlanmıştı.
Darbenin sözde gerekçeleri
12 Eylül darbesinin gerekçeleri arasında ülkede meydana gelen kaotik ortam, TBMM'nin birkaç turdan sonra dahi cumhurbaşkanını seçememesi ve 6 Eylül günü Konya'da Necmettin Erbakan önderliğinde yapılan ve darbe liderlerinin şeriat amaçlı bir kalkışma girişimi olarak nitelediği Kudüs Mitingi siyasi nedenler olarak belirtilebilir.
NATO güney kanadının en önemli üyelerinden olan Türkiye'nin siyasi ve ekonomik iktidarsızlığı özellikle ABD tarafından gözleniyordu. 1979 yılında meydana gelen İran İslam Devrimi, ardından aynı yıl içinde Sovyetler Birliği'nin Afganistan'ı işgal etmesi üzerine Türkiye'nin ABD politikaları için istikrarlı hale gelmesinin önem kazanması da darbede rol oynadı.
12 Eylül öncesi dönemin son Başbakanı Süleyman Demirel'in "70 sente muhtacız" sözü ile özetlenen ekonomik gidişatın kötü olması da darbenin sözde gerekçeleri arasındaydı.
12 Eylül askeri darbesinin esas hedefi solcular olmasına rağmen, İslami gruplar da payını aldı. Ancak İslami gruplar o zamanlar solcular kadar etkin olmadıklarından esas darbe solculara yapılmış oldu. Yoksa 12 Eylülcüler İslami grupları da hoş görmüyorlardı. Zaten yukarıda da belirttiğimiz gibi darbenin nedenlerinden birisi MSP'nin Konya'da yaptığı "Kudüs Mitingi" idi.
Darbenin bilançosu
TBMM kapatıldı, Anayasa ortadan kaldırıldı, siyasi partilerin kapısına kilit vuruldu ve mallarına el konuldu. 650 bin kişi gözaltına alındı.1 Milyon 683 bin kişi fişlendi.
- Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
- 71 bin kişi TCK'nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.
- 98 bin 404 kişi "örgüt üyesi olmak" suçundan yargılandı.
- 7 bin kişi için idam cezası istendi.517 kişiye idam cezası verildi.
- Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı (18 sol görüşlü, 8 sağ görüşlü, 23 adli suçlu, 1'i Asala militanı).
- İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis'e gönderildi.
- 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
- 171 kişinin "işkenceden öldüğü" belgelendi.
- Cezaevlerinde toplam 299 kişi hayatını kaybetti.
- 14 kişi açlık grevinde öldü.16 kişi "kaçarken" vuruldu.
- 95 kişi "çatışmada" öldü.
- 73 kişiye "doğal ölüm raporu" verildi.
- 43 kişinin "intihar ettiği" bildirildi.
- 388 bin kişiye pasaport verilmedi.
- 30 bin kişi "sakıncalı" olduğu için işten atıldı. 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı.
- 30 bin kişi "siyasi mülteci" olarak yurtdışına gitti.
- 937 film "sakıncalı" bulunduğu için yasaklandı.
- 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.
- 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.
- 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.
- Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
- 31 gazeteci cezaevine girdi.
- 300 gazeteci saldırıya uğradı.
- 3 gazeteci silahla öldürüldü.
- Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.
- 13 büyük gazete için 303 dava açıldı.
- 39 ton gazete ve dergi imha edildi.
Darbede ABD parmağı
MİT eski müsteşarlarından Mahir Kaynak, 12 Eylül 2011 tarihli Vatan Gazetesi'nde yayımlanan röportajında, 12 Eylül darbesinde ABD'nin parmağı olduğunu söylemişti. Kaynak, konu ile ilgili şu ifadeleri kullanmıştı:
"Biz de geçmişte bir sürü çelişkiyi yaşadık. Dedik ki, 'Demirel Amerika tarafından getirilmiştir. Morrison Süleyman'dır!' Biliyorsunuz, Morrison Knudsen mühendislik firmasında çalıştığı için, Demirel'i eleştiren çevreler 60'lı yıllarda kendisinden bu sıfatla bahsediyordu... Ama sonra ne oldu? 1970'li yıllarda CIA'in Türkiye şefi Paul Henze, 12 Eylül darbesini Başkan Jimmy Carter'a 'Bizim çocuklar başardı!' diye haber verdi. Kastettiği çocuklar darbeyi yapan generallerdi. Yani Amerikalılar Demirel'i devirdiler! Amerika, Amerika'yı mı devirdi diyeceğiz şimdi? Aslında bunlar çok tutarlı politikalardır. Ne oldu? Demirel'in yerine Özal geldi. Çünkü 12 Eylül darbesinin asıl amacı Özal gibi birini getirmekti. Özal, Türkiye'yi dünyaya açtı. Dünyayla ekonomik olarak bütünleştik, değil mi? Yani küresel sermaye Türkiye'ye ilk adımını o zaman attı."
12 Eylül ve Kürd halkı
12 Eylül, bazı kesimleri sindirme ve yok etme projesi olarak devletin içinde illegal organizasyonlar tarafından gerçekleştirildi. Provakatif eylemler ve faili meçhul cinayetlerle 12 Eylül darbesine zemin hazırlandı. Sonuç itibariyle siyasi kurumlar buna çanak tuttu. Siyaset kurumunda siyaset yapan erkler, olabilecekleri ya tahmin etmediler ya da kendi siyasi menfaatleri gereği müdahale etmediler. Sonuç olarak 12 Eylül'ü bu topluma yaşattılar ve 12 Eylül Kürd halkı için korkunç bir cendere olarak tarihe geçti.
12 Eylül darbesi Türk-Kürd ayrımında çok büyük bir rol oynadı ve 1983 yılında yaşanacak PKK sorunlarına ivme kazandırdı. Yaşanan tüm olaylar ilerde yaşanılacak olayların da habercisi oldu.
1980 darbesi sonrasında Kenan Evren'in "bir sağdan astık bir soldan; denge olsun diye" sözü bu darbeden hiç pişman olmadığının ve yaptıklarının en açık kanıtıdır. Darbeden önce halkta terörün bittiğine dair rahatlama olmuştu. Ancak darbe senaryosunu hazırlayanlar yavaş yavaş bu senaryoyu uygulamaya koymaya başlamış ve yeni bir dönemin içine girilmişti. 1978'de kurdurulduğu bilinen PKK, 1982 yılında bir anda gündeme gelmiş, halka baskı ve zülüm yapmaya başlamıştı.
Darbenin Müslümanlar açısından sonucu
Darbenin Müslümanlar açısından en önemli sonucu İran'da meydana gelen İslam Devrimi'nin Türkiye'ye girişinin engellenmesidir. Türkiye o sıralar ABD'den bağımsız bir dış politika izlemekteydi. Amerika Birleşik Devletleri yönetiminin darbeden haberdar olduğu ve darbe gecesi Başkan Jimmy Carter'a "bizim çocuklar işi bitirdi" anlamında bir mesajın, bir toplantının ortasında iletildiğinin anlaşılması, darbedeki Amerikan rolünü gözler önüne sermektedir. Müdahalenin ardından Türkiye ile ABD arasındaki Savunma ve Ekonomi İşbirliği Anlaşması 18 Kasım 1980 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından onaylandı. Amerikan üsleri ve tesisleri yeniden açıldı. 12 Eylülcülerin uygulamaları Kürtleri mevcut sisteme yabancılaştırdı. Çünkü Kamu Kurumlarında Kürtçe'nin yasaklanması gibi birçok yasak Kürtleri küstürdü.
Bu da PKK'nin iyice güçlenmesine sebep oldu. Kürt köylerine askerlerce yapılan baskınları ve Diyarbakır Cezaevi işkenceleri Kürt gençlerini sanki bilerek dağa göndermek için yapılıyordu. PKK'nin güçlenmesi muhafazakâr İslami duyguları güçlü olan Kürtlerin İslami açıdan radikalleşmemeleri demekti. Bu nedenle bütün sol çevreleri ezen 12 Eylülcüler PKK'nin Lübnan'daki Bekaa vadisine kaçmasına izin vermişti. Bu gün İslam dinini kendisine en büyük engel olarak tanımlayan PKK'nin 12 Eylül ürünü bir yapı olduğunu savunmak abartı sayılmaz.
Türkiye hâlâ cunta anayasasıyla yönetiliyor
12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra yürürlüğe giren, "Milli Güvenlik Konseyi üyelerinin yargılanamayacağına dair Anayasa'nın geçici 15. maddesi, 12 Eylül 2010'daki referandumun ardından kaldırıldı.
Darbenin sorumluları ile bu kişilerin emir ve talimatlarını uygulayanlar hakkındaki suç duyurularının ardından, darbe döneminin genelkurmay başkanı olan 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya hakkında dava açıldı.
Evren ve Şahinkaya, "21 Aralık 1979'da dönemin başbakanına verdikleri muhtırayla Anayasayı ve TBMM'yi ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs suçundan, 12 Eylül 1980'de de cebren Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nı tağyir, tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül eden TBMM'yi ıskat ve cebren men suçundan eylemlerine uyan 765 sayılı TCK'nın 146/1. maddesi gereğince" ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Takdiri indirimle bu cezalar, "müebbet hapis cezası"na çevrildi.
Yargıtay 16. Ceza Dairesinin temyiz incelemesi sürerken Evren, 10 Mayıs 2015'te tedavi gördüğü Gülhane Askeri Tıp Akademisinde 98 yaşında, dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Şahinkaya da 9 Temmuz 2015'te 90 yaşında öldü. Yargıtay, temyiz incelemesinde sanıkların ölümü nedeniyle davanın düşürülmesi kararını verdi.
Darbenin üzerinden 30 yıl geçtikten sonra darbecilerden hesap sormaya çalışılmışsa da Türkiye'nin hâlâ o cunta anayasasıyla yönetiliyor olması büyük bir çelişki olarak durmaya devam ediyor.
Türkiye'de darbeler (2): 28 Şubat postmodern darbesi ve 27 Nisan e-muhtırası
ABD destekli 15 Temmuz darbe girişimi, dünden bugüne yaşanan askeri darbeleri yeniden gündeme getirdi. Milyonlarca insanı ve tüm bir ülkeyi olumsuz etkileyen darbeler nedeniyle yaşanan sosyolojik, psikolojik ve ekonomik travmalar, hep büyük mağduriyetlere, unutulmaz acılara neden oldu.
Osmanlı döneminde başlayan askeri isyan ve darbeler, imparatorluğun yıkılmasının ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nde de neredeyse her 10 yılda bir tekrar etti.
Cumhuriyet döneminde 1960'la başlayan darbe geleneği her seferinde farklı yöntemlerle sürdü. Kimi zaman 1960'ta olduğu gibi ordu içindeki grupların bir araya gelerek emir komuta zincirini devre dışı bırakmasıyla gerçekleştirilen darbeler, kimi zaman 1980'de olduğu gibi emir komuta zinciri içinde gerçekleştirildi. Yine darbeler kimi zaman hükümetlerin istifasıyla sonuçlanan muhtıralarla yapılırken, bazen de 28 Şubat'ta olduğu gibi "postmodern" olarak adlandırıldı.
Oysa darbeler anayasaya konulan maddelerle her zaman suç kabul edilmişti. Yapılan tüm düzenlemelere rağmen darbeler engellenemediği gibi gelen hükümetler de görev sürelerini hep darbe korkusuyla tamamladı. Çünkü darbeciler yasalardaki "Cumhuriyeti koruma" gibi görevlerin yer aldığı bazı maddeleri gerekçe göstererek Türkiye Cumhuriyetini korumaya(!) devam etti. Cumhuriyeti darbeyle koruma görevi, şekil değiştirerek 15 Temmuz'a kadar sürdü.
HEDEFİNDE İSLAM OLAN DARBE: 28 ŞUBAT
Askeri vesayetin öncülüğünde yargı, bürokrasi, medya ve sermaye bileşenlerinin kirli ittifakıyla İslam'ı ve onun yaşamdaki pratiklerini hedef alan 28 Şubat süreci, Türkiye tarihinde kara bir leke olarak duruyor.
Halkın alışageldiği darbelerden farklı olan 28 Şubat, İslam düşmanı bütün kesimlerin seferber edildiği, icrasında sivillerin etkin rol oynadığı bir darbeydi. Bu süreçte dönemin cumhurbaşkanının, muhalefetin, sendikaların, üniversite yönetimlerinin, çeşitli sivil toplum kuruluşlarının iş birliğiyle İslami kesime yönelik adeta bir cadı avı başlatıldı. Haber etiğini ayakları altına alan kartel medyası da ajitasyon ve manipülasyonlarla darbenin önemli bir ayağını oluşturdu.
Bu karanlık dönemde milyonlarca kişi fişlendi. Başörtülü kız öğrenciler okullarından uzaklaştırıldı. Binlerce memur, dindar oldukları için işlerinden atıldı. Tüm kamusal alanda dindarlara yönelik baskı ve zulüm uygulandı. Cunta tarafından oluşturulan Batı Çalışma Grubu (BÇG), tüm kurum ve kuruluşları denetleyerek dindar insanları buralardan uzaklaştırdı.
başakşehir escort,ikitelli escort,güneşli escort,kayaşehir escort,bağcılar escort,esenler escort,eyüp escort,güneşli escort,kumburgaz escort,topkapı escort