Bugun...



Türkiye'de darbeler -10-

Sonuç olarak, 15 Temmuz darbe girişiminin görülen aktörü FETÖ, yetkililerin yaptığı açıklamalar ve düşünce-medya kuruluşlarının gerçekleştirdikleri yayınlardan hareketle "sezilen" aktörü ise, Batılı küresel güç odaklarıdır.

facebook-paylas
Güncelleme: 26-07-2023 00:04:25 Tarih: 26-07-2023 00:01

Türkiye'de darbeler -10-

Yetkililerin birinci ağızdan yaptıkları açıklamalar ve medyanın darbe girişimi karşısındaki tutumları, söz konusu hususu açıkça ortaya koymaktadır.

Darbe girişiminin amaçları

FETÖ, 15 Temmuz darbe girişimiyle Türkiye'nin yönetim mekanizmasını ele geçirmeye kalkışmıştır. Ancak meydanlara çıkan sivil halka karşı katliamlara girişilmesi, başta TBMM olmak üzere kamu binalarının bombalanması, Cumhurbaşkanı'na suikast girişimi ve Batı'nın destek mahiyetindeki yaklaşımları göstermektedir ki; yaşananları sadece "demokratik sistemin usullerinin ihlal edilmesi" olarak görmek eksik bir yaklaşım olacaktır.

Batı'nın, dünya egemenliğini son iki yüzyıldır İslâm dünyasından almış olması, İslâm dünyası üzerindeki tasarruflarının da artmasına sebebiyet vermiştir. Fiili ve kültürel işgal girişimleri, iktisadi kaynakların sömürülmesi ve siyaseten bağımlı hale gelinmesi bu durumun somut bazı sonuçlarıdır.

İslâm dünyasında siyaset ve ordunun merkezi bir konum teşkil etmesi ise doğrudan ele geçirilmesine yönelik çeşitli güçlerin sürekli mücadele halinde olmasını getirmiştir. Ayrıca askeri yapılanmalar         -bilhassa NATO üzerinden- Batı'ya bağımlı bir şekilde dizayn edildiğinden, dış güçlerin nüfuz etmesine müsait bir yapıya sahiptir. Bu bağlamda, küresel emperyalist güçlerin yerli işbirlikçileri eliyle gerçekleştirilen 15 Temmuz darbe girişiminin amaçlarını ana hatlarıyla şöyle sıralamak mümkündür:

FETÖ, İslâm dünyasının Batı'ya karşı bağımsızlığını istemedi

İslâm dünyasının sistematik bir sömürüye tabi tutulması ve Batı ile ilişkilerinin bağımlılık düzleminde gerçekleşmesi, Batı'nın gerek bütüncül iç sisteminin gerek küresel hükümdarlığının dayanağını oluşturan saiklerin başında gelmektedir. Müslüman halkların Batı egemenliğini -her türlü projeye rağmen- tam anlamıyla içselleştirmemesi ise İslâm dünyasına yönelik askerî darbelerin Batı nezdinde önemli bir "toplumsal mühendislik aracı" olarak görülmesini sağlamaktadır. Bu bağlamda, 15 Temmuz gecesi gerçekleştirilen darbe teşebbüsü, ilk olarak İslâm dünyasındaki Batı'ya karşı her geçen gün daha fazla belirginleşen bağımsızlaşma temayüllerini öncelikle sekteye uğratmayı, son kertede ise tamamen ortadan kaldırmayı amaçlamıştır.

15 Temmuz darbe kalkışması, İslâm dünyası içinde önemli bir konumu bulunan Türkiye'nin son yıllarda ivme kazanan yükselişine yönelik bir girişimdir. FETÖ yapılanması tarafından, Türkiye'nin dış politikadaki "eksen kaymaları" başta olmak üzere bağımsızlaşma eğilimlerinin bertaraf edilmeye çalışılmasıdır. Türkiye'nin dünya güç dengelerini değiştirecek aktif bir özne olmayı hedefleyen gelecek projeksiyonlarından vazgeçip, içe kapanık ve pasif bir konumda tutulması arzusunun yansımasıdır. Özellikle Sykes Picot Antlaşmasının yüzüncü yılını doldurduğu ve Soğuk Savaş sonrası yeni bir düzen arayışının devam ettiği bir süreçte, Türkiye'nin kurulacak yeni düzene müdahil olması istenmemektedir.

FETÖ darbesiyle toplumun İslâmileşmesinin engellenmesi amaçlandı

Darbe sonrası TBMM'nin ve siyasi partilerin kapatılması, siyasilerin ve muhalif kesimlerin hapsedilmesi, medyanın kontrol altına alınması, STK'ların faaliyet alanlarının daraltılması gibi uygulamalar yoluyla iç kamuoyunun bastırılması hedeflenmiştir. Başka bir ifadeyle, 12 Eylül darbesi sonrası Türkiye'sine dönüş amaçlanmıştır.

Bir ülkenin veya toplumun tam bağımsızlık kazanabilmesi güçlü bir liderliği gerektirdiği için, Erdoğan'ın şahsı da doğrudan hedef alınmıştır.  Batı kamuoyunda sıklıkla Erdoğan'ın kendileri açısından "güvenilmez bir karaktere sahip olduğu" ifade edilmektedir.

Darbe teşebbüsü, Türkiye'nin dış politikaya yönelik yaklaşımlarının yanı sıra, içeride de toplumun İslâmileşmesini engellemeyi amaçlamıştır. FETÖ'nün özellikle imam-hatipler, Kur'an kursları, başörtüsü gibi konularda hükümeti Batı'ya "otoriter İslâmcı" olarak fişlediği görülmektedir.

Küresel kapitalist ekonomik sistem Türkiye'nin rekabetini istemedi

Son yıllarda gerçekleştirilmeye çalışılan ekonomik ve teknolojik atılımlar da darbenin -Batı açısından- gerekçelerindendir. Küresel kapitalist ekonomik sistemin son yıllarda deyim yerindeyse darboğaza girmesi ve sürekli krizler yaşayarak kırılgan bir durumda bulunması önemli bir unsurdur. Batı, Türkiye'nin kendilerine dünya pazarlarında güçlü bir rakip olma -en azından kendi gereksinimlerini karşılayacak yeterli üretim kapasitesine sahip olma- ihtimalini ortadan kaldırmayı hedeflemiştir. Özellikle silah sanayisinde üretime geçilmesi, dünyaya silah ihraç eden Batı ülkelerinin çıkarlarını zedelemektedir. Askeri darbelerin ekonomiye doğrudan ve dolaylı olumsuz etkileri düşünüldüğünde tablo daha da netleşmektedir.

Darbe sonrası oluşacak olası tepkilerin kanalize edilerek bir "iç savaş" planlaması yapıldığı söylenebilir. Etnik ve mezhep temelli sorunlar derinleştirilerek, Türkiye'nin enerjisinin kendi iç sorunlarıyla tüketilmesi amaçlanmıştır. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri'ndeki hassas durum, darbe sonrası daha kanlı bir sürecin başlamasına neden olabilecek potansiyele sahiptir. Darbeci güçler, ülkenin "Suriyeleştirilmesine" yönelik olarak darbenin fonksiyonel olduğunu düşünmektedir.

Meral Akşener'in darbe sonrası Başbakan olacağı iddia edildi

Darbe sonrası TSK başta olmak üzere devleti oluşturan unsurların, bölgenin yeniden dizayn edildiği kritik bir süreçte birçok açıdan tahribata uğrayarak etkisiz konumda kalması hedeflenmiştir. Girişimin özellikle Suriye meselesi ve Musul operasyonuna bakan veçheleri önem arz etmektedir.

Türkiye'nin Mısır gibi Batı yanlısı "ulusal sağ" bir hükümet tarafından idare edilmesi amaçlanmıştır. Her ne kadar Batı tarafından "ulusal sol" bir hükümet arzulansa da Türkiye'nin sosyolojisi buna uygun olmadığından "ulusal sağ" ya da "Batıcı sağ ve solun bileşiminden oluşan bir uzlaşı-merkez partisi"nin iktidara getirilmesi düşünülmüştür. Bu bağlamda, Meral Akşener'in darbe sonrası Başbakan olacağı iddia edilmiştir.

FETÖ, on yıllardır hazırlandığı bir süreci akamete uğrattıkları için başta Erdoğan olmak üzere hükümet erkânından ve kendisine yönelik bütün toplumsal muhalefet unsurlarından intikam almayı hedeflemiştir. YAŞ kararları öncesi "uyuyan hücrelerinin" deşifre olup tasfiye edilme ihtimali üzerine, etkili bir hamle yapıp tüm gücü ele geçirmeyi arzulamıştır.

 

FETÖ'cülerin, darbenin ardından Fethullah Gülen'i "beklenen Mehdi" ilan ederek hem Türkiye'de hem de diğer İslâm ülkelerinde Batı'nın projelerini daha etkin bir şekilde yürütebileceği bir konuma getirmeyi amaçladığı söylenebilir.

Darbe girişiminin akamete uğrama nedenleri

FETÖ'nün, 15 Temmuz Cuma gecesi küresel güçlerin desteğiyle giriştiği darbe kalkışması, ertesi gün önemli ölçüde kontrol altına alındı. Gerisinde büyük acılar bırakan bu teşebbüsün başarısız olmasının arka planındaki nedenler kamuoyu tarafından irdelenmeye başlandı. Ancak darbe girişimiyle bağlantılı oldukları düşünülen kimselere yönelik başlatılan soruşturma ve sorgulamaların devam ediyor olması, darbe girişiminin akamete uğrama nedenlerini tam olarak tespit etmeyi zorlaştırmaktadır. Zira henüz netleştirilmeyen birçok unsur ve cevaplanmayı bekleyen pek çok soru mevcuttur. Ancak şimdiye kadar kamuoyuna yansıyan ya da gözlemlenebilen verilerden hareketle darbe girişimin akâmete uğramasındaki temel nedenleri ve etkenleri şu şekilde sıralamak mümkündür:

Darbe girişiminin akamete uğramasında en önemli etken; milletin, istiklalinin ve istikbalinin hedef alındığını düşünerek sokaklara dökülmesi olmuştur. Darbeci cunta tarafından tanklar, helikopterler ve ağır silahlarla gerçekleştirilen acımasız katliamlara rağmen sokaklar ve meydanlar terk edilmemiş, olağanüstü bir direnç gösterilmiştir. Milletin iradesine sahip çıkma ve ülkenin küresel odakların istekleri doğrultusunda dizayn edilmesini engelleme adına gösterdiği güçlü refleks, darbecilerin bütün hesaplarını alt-üst etmiş ve girişimlerini sekteye uğratmıştır. Özellikle işgal edilen birçok kurumun ve alanın halkın güvenlik güçleriyle koordineli hareket etmesi sonucu kurtarılması, milletin darbe girişimine aktif müdahalesini göstermiştir.

Darbeye karşı çıkan kitlenin ana gövdesini İslami kesimler oluşturdu

Darbeye karşı çıkan kitlenin ana gövdesini İslâmi kesimler oluştursa da; sokaklara dökülen ve meydanları dolduranlar içerisinde, toplumun farklı kesimlerinden insanların da bulunduğu göz ardı edilmemelidir. Atılan sloganların içeriğinden asıl motivasyon unsurunun "İslâm" olduğu açıktır. Ancak farklı siyasi duruşlara, ideolojik yatkınlıklara, yaşam tarzlarına ve etnik kökenlere mensup olunmasına rağmen; millet bir bütün olarak iradesine sahip çıkma refleksi göstermiştir. Darbe karşıtı güçlü bir koalisyonun tesis edilmesi, darbenin amacına ulaşamamasında önemli bir etkiye sahiptir. Zira darbecilerin "Erdoğan ve hükümet karşıtı" cepheden destek umduğu öngörülebilir.

FETÖ'nün uzun yıllar boyunca mağdur ettiği geniş bir toplumsal kesim mevcuttur. Söz konusu kesimler, FETÖ'nün sınırlı derecede güç sahibi olduğu dönemlerde bile ne kadar tehlikeli olduğunu yaşayarak öğrenmiştir. Bu bağlamda, sistemin bütününe hâkim olunması durumunda ülkenin nasıl bir felakete sürükleneceğini gören bu toplumsal kesimler, darbeye karşı durmuştur.

FETÖ'nün kendisine aktif destek verecek toplumsal bir kitlesi mevcut değildir. Zaten kitlesel bir desteği olmadığından darbeyle yönetimi ele geçirmeye çalışmıştır. Bu durum toplumda karşılığı olmayan FETÖ'nün yalnızlaşarak başarısız olmasına yol açmıştır.

Camilerden sela okunması

Darbe girişiminin engellenmesinde, kendisine suikast yapılacağını öğrendiği halde soğukkanlılıkla süreci yönetmeyi başaran ve canlı yayına bağlanarak güçlü bir şekilde milleti meydanlara çıkıp darbeye karşı koymaya davet eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliği de kuşkusuz en önemli etkenlerdendir. Erdoğan'ın darbe girişimi karşısındaki dik duruşu, millete ve güvenlik güçleri içindeki FETÖ mensubu olmayan geniş bir kesime büyük bir psikolojik motivasyon sağlamıştır.

Darbecilerin TRT ekranlarında bildirilerini zorla okuttukları sıralarda, Diyanet'in camilerden "sela" okutması, milletin darbe karşıtı iradesine güç katmış ve darbecilerin esasen cihad edilmesi gereken "işgalciler" oldukları düşüncesini beslemiştir.

Askeriyede olağanüstü bazı hareketliliklerin yaşandığı bilgisinin istihbar edilmesi, darbeci cuntanın panikleyerek planlanandan önce harekete geçmesini sağlamıştır. Elde edile bilgiler, darbe girişimin gece saat 03.00'te gerçekleştirileceği yönündedir. Ancak hesaplanandan yaklaşık 5-6 saat önce girişilmesi, darbeciler arasında koordinasyon eksikliklerine neden olmuştur. Bu durum suikast yapılacak olan Cumhurbaşkanı'nın darbeciler tarafından ele geçirilmesini engellemiş, teşebbüsün Ankara-İstanbul ağırlıklı tutulmasını sağlamış, güçlü birliklerin meydanları ve kamu kurumlarını kontrol altına almasını engellemiştir.

Darbe girişiminin emir-komuta zinciri olarak ifade edilen "hiyerarşik" bir mahiyette gerçekleşmediğinin anlaşılması; başka bir deyişle FETÖ yapılanmasına mensup bir grup askerin komuta kademesini de alıkoyarak bir hareket içerisinde olduğunun açıklanması etkili olmuştur. Ayrıca Başbakan Binali Yıldırım'ın girişimi darbe yerine "kalkışma" olarak adlandırması ve gereken tedbirlerin alınıp asilerin cezalandırılacaklarını ifade etmesi, gerek toplumun gerekse güvenlik güçlerinin daha etkin bir karşı duruş sergilemesine sebebiyet vermiştir.

Partiler kitlelerini meydanlara davet etti

Ordu içerisinde Genelkurmay Başkanı'nın darbe bildirisini imzalamaması, kuvvet komutanlarının direnç göstermesi, "milliyetçi-muhafazakâr" ile "ulusalcı-Avrasyacı" olarak bilinen kesimlerin darbeye destek vermemesi, I. Ordu Komutanı Org. Ümit Dündar'ın basına yaptığı açıklama ve TSK'nın en seçkin birimlerinden olan Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda darbeci üst düzey bir ismin öldürülmesi gibi hadiseler darbenin püskürtülmesinde etkili olmuştur.

2013 yılından beri FETÖ mensuplarından temizlenmeye çalışılan Polis teşkilatının hükümetin yanında durarak darbeye geçit vermemesi de darbenin akamete uğramasının en önemli nedenleri arasındadır.

Darbe girişimi karşısında eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun yaptıkları sert kınamalar da, hükümeti oluşturan AK Parti'nin bütünlüğünü koruduğu izlenimini güçlendirmiş; toplumun bu yönde dezenformasyona uğramasını engellenmiştir.

Darbe girişiminin ilk saatlerinde İsmail Kahraman başkanlığında TBMM'nin; oldukça net ve kararlı bir duruş sergilemesi, bombalara hedef olunmasına rağmen geri adım atmaması, Meclis'te bulunan siyasi partilerin ortak bir tavır takınması darbe teşebbüsünün başarıya ulaşmasının engellenmesinde tesirli olmuştur. Ayrıca başta HÜDA-PAR ve Saadet Partisi olmak üzere Meclis'te bulunmayan partilerin, çeşitli kanaat önderlerinin ve STK'ların da darbeye tepki gösterip kitlelerini meydanlara çıkmaya davet etmesi önemli bir unsurdur.

İletişim teknolojilerinin gelişmesi ve haberleşme ağlarının nicelik ve nitelik açısından çeşitlilik arz etmesi de önemli bir fonksiyon icra etmiştir. Özellikle ana akım medya, darbeye destek vermemiş ve toplumu doğru bilgilendirme vazifesini icra etmiştir. Ayrıca sosyal medyanın da, girişimin akamete uğramasında önemli bir rolü bulunmaktadır. Medyanın özgür kalması, darbenin mahiyetinin doğru bir şekilde idrak edilmesine ve toplumun darbe karşıtlığında bazı alanlara kanalize edilebilmesine imkân sağlamıştır. 28 Şubat post-modern darbesinden önceki darbelerde, TRT'yi ele geçirmek yeterli olmuştu. 28 Şubat'ta ise ana akım medya çeşitliliğine rağmen darbeye destek verilmiştir. Ancak 15 Temmuz darbe girişiminde bu durumun yaşanmaması olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmelidir.

İslâm dünyasının geleceği

15 Temmuz Cuma gecesi, Türkiye beklenmedik bir darbe girişimiyle karşılaşmıştır. Darbe girişimi, TSK'nın içerisinde yaklaşık 40 yıldır örgütlenen FETÖ yapılanmasına mensup bir grup cuntacı askerin öncülüğünde gerçekleştirilmiştir. Katı bir grup asabiyetini ve gizliği esas alması itibariyle "masonik"; sembollerden ziyade lider kültü odaklı olması nedeniyle de "mesiyanik" bir örgütlenme olan FETÖ, Batı'nın İslâm dünyasında "rol model" olarak teşvik ettiği ve "meşru dindarlık" olarak tanımladığı bir örgütlenmedir.

15 Temmuz'da yaşanan darbe teşebbüsünü doğru bir değerlendirmeye tabi tutabilmek için, Türkiye'deki darbe geleneği içerisinde nasıl bir yere sahip olduğunu tespit etmek gerekmektedir. FETÖ tarafından gerçekleştirilen 15 Temmuz darbe girişiminin, önceki darbeler ile "esasta" benzeştiği; "usulde" ise farklılıklar taşıdığı görülmektedir. Başka bir deyişle, darbe girişiminin ana hedefi önceki darbelerde olduğu gibi, Batı'ya bağımlı bir siyaset anlayışını yeniden tesis etmek ve kalıcılaştırmaktır. 15 Temmuz'un kendine özgü olan -diğerlerinden usulen farklılaşan- yönleri ise, üç aşamadan oluşan uzun vadeli bir proje olmasıdır. Söz konusu projenin ilk aşaması, "sızma harekâtıdır". Sistemin kılcal damarlarına nüfuz edip, kilit konumdaki kadroları ele geçirme hamleleridir. İkinci aşama, "yargı marifetiyle tasfiye furyası"dır. Hedef noktalarda bulunan ya da bulunmaya aday kimseleri çeşitli ithamlarla ekarte etmeye dönük devreye sokulmaktadır. Üçüncü ve nihai aşama ise, askeri bir kalkışmayla sistemi bütünüyle ele geçirmektir. Görüldüğü gibi 15 Temmuz, uzun bir sürece yayılmış, tedrici olarak gerçekleştirilen bir darbe girişimidir.

15 Temmuz'da esas hedef Türkiye üzerinden İslâm dünyasıydı

15 Temmuz darbe girişimini önceki darbelerden ayıran bir diğer fark, askeri bürokrasiye mensup darbeci profillerin son derece silik ve belirsiz olmasıdır. Söz konusu girişimde, "darbenin baş aktörü" bir asker değil; ABD'nin Pensilvanya Eyaleti'nde ikâmet eden ve yaklaşık 40 yıldır karanlık ve karmaşık birçok ilişki ağına sahip olan Fethullah Gülen'dir.




Bu haber 2422 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Manşetler Haberleri

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
YUKARI YUKARI