Bugun...


Abdulsamet Özer

facebook-paylas
ÖMÜRDEN BİR YILDIZ KAYDI
Tarih: 11-10-2020 19:04:00 Güncelleme: 11-10-2020 19:04:00


Çok zorlu ve bir o kadar da imtihanı ağır bir dönemdeyiz. Hem oruca olan saygının kalmaması, hem de tüm dünyayı etkisi altına alan korona virüsü ile mücadele kapsamında zor bir dönemden geçiyoruz.

Dolayısıyla dönem itibariyle çok zor ve meşakkatli de olsa,  mübarek bir ayı geride bıraktık. Esas itibariyle hayat, herkes için bir zorluk ve meşakkat içermektedir. “Biz insanı meşakkat, imtihan ve çile ile içli dışlı yarattık.” ( 90/4) Buna göre her ibadetin de zahiri meşakkatleri vardır. Orucun ise, hele ki yazın sıcağı, çevrenin etkisi ve hastalığın boyutunun bu denli geniş olduğu bir dönemde tutmanın zorluğu çok açıktır. Buna rağmen sadece Rabbi için bir ay boyunca zorluğa katlanabilmeyi seçenlerin ibadetlerine değer biçmek mümkün mü? Çünkü oruç, büyük bir sabır ve fedakârlıkla yerine getirilen bir ibadettir. İnsanların görmediği ve sadece vicdanları ile baş başa kaldıkları yerlerde sabır ve fedakârlık göstererek oruç tutan bir mü’min, samimiyetini sorgulamaya mahal bırakmayacak derecede ispatlamış demektir. Böyle bir mü’min için Allah rızası ve hoşnutluğunu kazanmaktan daha önemli bir karşılık yoktur. Bunun için Cenab-ı Hak, “Oruç, benim rızam için tutulmuştur. Bana aittir ve mükâfatını da Ben vereceğim” buyurmuştur.

Ramazan ayına özgü bir gelenek olarak sürdürülen mukabeleyi de bu ayın hayatımıza kattığı renklilik açısından değerlendirmek ve önemine işaret etmek gerekir. Cebrail (a.s)’in her Ramazan gecesi Hz. Peygamber’e (s.a.v.) gelerek “mukâbele” diye tanımlanan Kur’ân’ı karşılıklı birbirlerine okumaları, güzel bir gelenek olarak günümüze kadar devam etmiştir. Ancak sağlık koşulları uygun olan her Müslüman’ın Ramazan ayında oruç tutması dışında, bu ayı ‘Kur’an ayı ‘olarak idrak etmesi için Kur’anı okuyup anlamaya çalışması, özümsemesi, en azından dinlemesi mana ve mahiyeti açısından çok daha önemlidir. Çünkü Müslüman, kimlik ve kişiliğini Kur’an’a göre şekillendirmek için Ramazan ayını bir fırsat olarak görür. Ramazan ayı, öncelikle Kur’anı anlamak için bir eğitim ayıdır. “Bu (Kur’an), insanlar için basiret nurları, kesin olarak inanan bir toplum için hidayet ve rahmettir.”( 45/20)

Kur’anı anlamak Allah’ı anlamaktır ve hayatını buna göre düzenlemektir. Hz. Ömer(r): “Birinin Kur’an okuması sizi aldatmasın. O dilinizdeki bir sözdür. Asıl siz onu kim hayatına koyuyor, ona itibar edin!” diyerek asıl olanın temsil olduğunu vurgulamıştır. Ramazan, mü’minlerin kendilerini sorgulama ayıdır ve şu tanımın içine girme fırsatıdır. “Doğrusu, gereği gibi inananlar gerçek kurtuluşa erecekler. Onlar ki, ibadetlerinde derin bir ürperti ve tevazu içinde olurlar. Onlar ki, yararsız her şeyden yüz çevirirler. Onlar ki, arınmak için gerekeni yaparlar, Onlar ki, iffetlerini korurlar. Fakat kendi eşleri, yani meşru olarak sahip oldukları müstesna; zaten onlar (bundan dolayı) kınanmazlar. Ama bu sınırın ötesine geçen kimseler, haddi aşmış olanlardır. Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler. Ve onlar ki, ibadetleri üzerinde titizlenirler.” (23/1-9) Ramazan ayında orucunu gereği gibi tutan, ibadetinin idrakinde olan ve Kur’an-ı Kerimi anlamaya gayret eden mü’minlere ne mutlu!

Bir aylık ibadet ve Kur’an eğitiminden sonra Müslümanların bayramlaşması ise ayrı bir güzelliğe ve öneme sahiptir. Bu nedenle de Bayramı, eskiye dönüş veya günahlara yeniden dalmak için değil,  kin, nefret ve düşmanlıkları geçmişte bırakarak geleceği Ramazan ayının enerjisiyle daha iyi inşa etmek için kutlamaya vesile kılmalıyız. “Ölünceye kadar Rabbine ibadet et.” (Hıcr:99) düsturunu hayatımızın  merkezine yerleştirmeliyiz. İnananlar kardeş olduğuna göre bayramlar Müslümanlar için kardeşlik sözleşmesini yenilemesi anlamına da gelir. Bunun için dargınlıkları, kırgınlıkları bir yana bırakarak birbirleriyle tokalaşır ve kucaklaşırlar. Bu bayramk farklı da olsa, kucaklaşmasak da, ziyaretlerimizi asgariye indirmiş olsak da telefonla birbirimizi arayarak kutladık, bayramı idrak ettik. Böylelikle umulur ki, zayıflayan kardeşlik duygularını yeniden güçlendirir ve nifaka düşmekten kurtulurlar. Birlikte ve aynı anda tekbir getirerek Rabbine yönelirler. Bu haykırış sıradan bağırıp çağırmaktan ibaret değildir. Bu muhteşem tablo, ‘tevhidi’ haykırmak kadar Müslümanlar arasındaki gönül birliğini de ifade eder. Bu durumda etnik, mezhep, renk, coğrafi, sınıf gibi farklılıkların ne önemi kalır? Yüzlerin, binlerin, milyonların, yeryüzünde bulunan bütün Müslümanların aynı duygularla hep beraber aynı inanç ve gaye ile ‘tekbir’ getirmelerini düşündüğümüzde hangi farklılığın önemi kalır ki?

Ne mutlu Ramazanı baş tacı yapıp, gereği gibi geçiren, Kur-an ayını hakkıyla değerlendiren, geldiğine sevinen ve gittiğine üzülerek adeta hayatından bir yıldızın kaydığını hisseden kişilere…



Bu yazı 161 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
YUKARI