Bugun...


Abdulsamet Özer

facebook-paylas
İYİLİĞİN KARŞILIĞI İYİLİKTİR
Tarih: 11-10-2020 19:15:00 Güncelleme: 11-10-2020 19:15:00


İyilik yapan her gördüğümüzü Hızır bilip aradığımız, bulduğumuzu sandığımız Hızırların hikayesine mutlaka şahit olmuşuzdur. Sağ elin verdiğini sol elinden gizleyen reklam ve gösterişten uzak aptıkları samimi hayırlara yıllarca belki de asırlarca unutturmayan ve unutturmayacak olan Yüce Rabbimizin haz kullarının iyilik destanını.

Kimi zaman iyilik, sadakadır; sadaka ise iyiliktir… ve “güzel bir söz, tebessüm, selam vermek, yoldan insanlara eziyet veren bir şeyi kaldırmak, bir kimsenin bineğine binmesi için yardımcı olmak, dargın olan iki kişinin arasını bulmak, hastaları ziyaret etmek, bitki ve ağaç dikmek, insanlarla iyi geçinmek, ailenin nafakasını temin etmektir…

İyiliğin mükafatı iyiliktir. O halde iyilik; kıyametin dehşetine siper, arşın gölgesinde konaklamaya vesile, elden ve dilden saklanandır. Açığa vurulmadan, minnet altına sokulmadan, teşekkür beklemeden yapılandır. Zira iyiliğin bedeli kuldan gelecek bir ücret değil, Hakkın lütfedeceği bir “ecir”dir. O, menfaati kabul etmez. Bugün yapılanın yarın bizim hanemize yazılması temennisiyle yapılan iyilikler bir alışverişten öte anlam taşımaz.

İyiliğin karşılığı yalnız iyiliktir. Gönülde başkalarına hayır hissi taşımak ya da bir güzel işe vesile olmak da tam bir iyiliktir. Onu icra eden ise ukbada tartıya ağır gelecek birikimler, nihayetsiz sevaplar edinmiş olur. Ya gönle verdiği huzur ve sürürün tarifi ise mümkün müdür?

İyiliğin karşılığı yalnız iyiliktir. İyiliğin niceliğinden ziyade niteliği gereklidir. Allah’ın, lokma büyüklüğündeki bir sadakanın sevabını kendi yanında dağlar kadar büyütebileceğini söyler Sevgili Elçi. Yine bir defasında O, “Bir dirhem, yüz bin dirhemin önüne geçti.” buyurur. “Bu nasıl olur?” sorusuna ise şu cevabı verir. “Bir kişinin sadece iki dirhemi vardı. Onlardan birini tasadduk etti. Bir başkasının ise çok büyük serveti vardı. Ondan yüz bin dirhem alıp sadaka verdi.” Bazen (haşa) eşit düzlemde imtihan edilmiyormuşuz gibi düşündüğümüz şu yeryüzünde bir kişinin malının yarısı olan tek dirhem, diğerinin çok serveti içinde verdiği yüz binlerce dirhemin yanında daha büyük bir mükafat elde ettirebiliyor. Öyleyse sadece mal varlığı çok olanlar değil herkes hayırsever olabiliyor.

İyiliğin karşılığı yalnız iyiliktir. O halde iyiliğe geçimini üstlendiklerinden başla! “Kişinin bakmakla mükellef olduğu kimseleri ihmal etmesi kendisine günah olarak yeter” buyuran Sevgili Peygamberimiz, uzaklara iyi; yakınlara kötü ve ihmalkar olunmasını arzu etmiyor. İyi olmak; eş, çocuk, anne-baba, kardeş, bütün akraba, komşu ve tüm mahlukata hüsn-i muamele üzere olunmasını gerektiriyor.

İyiliğin karşılığı yalnız iyiliktir. İyiliğin karşılığı hususen ahirette takdim edilecek, yeryüzü ise onun icra mecraıdır. Tarladır, ekilen ve biçilen, yarın ahirette hasadının yapılacağı… Dünya karar yurdu değil, o karara adres tayin yeridir. İyilik, yeryüzünde elzemdir. Bunun için bir gün iyilik sahibine yapılan, zarar olsa da güzel muamele istenir ki ta ki yeryüzünün sakini insan, ömrü bitip ötelere irtihal ettiğinde “ircii” hitabına muhatap olarak o rabbinden, rabbi ondan razı olarak ebrar zümresinde haşrolsun. Bu meyanda şu ibretlik hadiseyi hatırlamak yerinde olur her halde. Sadakat ve işarı, hayatıyla en güzel örnekleyenlerden biri olan Hz. Ebu Bekir’in teyzesinin torunu Mistah, yetim bir çocuk olarak büyür. Hz. Ebu Bekir, onu koruyup kollar. Mistah yetişkinlik çağında iken de fakir olduğu için yardımlarını kesmeyen Hz. Ebu Bekir, Mistahın ifk hadisesine adının karışması üzerine artık ona yardım etmeyeceğine yemin eder. Ancak bu karar Nur suresi 22. ayet ile kınanır ve Mistahın bağışlanması istenir.

İyiliğin karşılığı yalnız iyiliktir. Birr’e erişebilmek için bu yöneliş her daim aktif olsun ki, iyilik meleke hâline gelsin. Bu başarılırsa artık ihtiyacı olana ihtiyacın ne? Niye bu geldi başına? O kim? Bu böyle! denmez. Mademki acı ve ıstırap var bana düşen dindirmektir denir. Adeta kötülüğü ve kötülük yapmayı unutmuş kişiler olarak meleklere ait sıfatı taşır.

O zaman vakit, iyilik vaktidir. Bizler bütün “hayırlar elinde olan” Yüce bir Yaratıcının” kullarıyız. O ki; yüzümüzü buruşturmadan alamayacağımız şeyleri değil de sevdiğimizden infak etmemizi ister. Bizler, her şeyin madde ile ölçüldüğü modern dünyada! bir güzel söz, ilim/bilgi paylaşımı, derde ortak olma, yalnızlığı giderme, sevince sevinç katma vs. gibi erdemlerin de iyilik olduğunu ve iyiliğin süreklilik istediğini vicdanlara yerleştirmekle sorumluyuz.

Öyleyse daha fazla geç kalmadan uzansın elimiz bir yetimin, yoksulun, kimsesizim diyenin başına, uzansın ellerimiz gözyaşlarını silen bir mazlumun yanağına, mutsuz evliliklere, dağılmış yuvalara, yalnızlığa mahkum edilmiş yaşlılara ve çocuklara. Değsin yüreğimiz sevgiyle, yaşama sevincini yitirmiş yorgun ruhlu tüm insanlara. İster yakın ister uzak. İster müslim ister gayr-i müslim. Dili, rengi, ırkı farklı olana. Hamd olsun tanımaya, tanışmaya, kaynaşmaya vesile kılana. Hamd olsun bu güne eriştirene bu nefesi verene.

Yazımızı Peygamber Efendimizin yaptığı dua ile bitirirken her bir güzel amelin öznesi olabilmek, cümle kötülükleri kaldırıp yerine iyilikleri ikame etmek, cennetin her bir kapısından çağırılabilmek için her zaman iyilikle kalalım. İyi kalalım, unutmayalım ki, iyiliklerimiz kadar mutlu, kötülüklerimiz kadar da mutsuz oluruz…

“Allah’ım! Yaşamayı benim için her türlü iyiliği artırma vesilesi yap. Ölümü de benim için her türlü kötülükten kurtuluş sebebi yap!”



Bu yazı 3721 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
YUKARI