Bugun...


Ahmet Ay

facebook-paylas
Abdulbaki Turan Hoca’nın ardından…
Tarih: 17-11-2020 00:02:00 Güncelleme: 17-11-2020 00:02:00


Baba dostuydu, dosttu, alim ve değerli bir şahsiyet idi. Tatillerde Diyarbakır’a geldiğinde mutlaka görüşürlerdi rahmetli babamla. Bazen tefsir, bazen geçmiş yad edilirdi.

Vefatını duyduğumda çok duygulanmıştım, 40 yıl öncesine gidip gidip geldim.  Onunla ilgili olarak ne yazabilirim, diye düşünüyordum ki değerli Hocam Hamit Bilici aradı:

“Kardeş, rahmetli Abdulbaki Hoca için yazmayı düşünüyorsun değil mi?” dedi. Hiç düşünmeden memnuniyetle, dedim. Ve yazı için değerli dostlara müracaat ettim. Sağ olsunlar, onlar da Hamit Hocam da bu yazının hazırlanmasına değerli katkılar sundular.

Prof. Dr. Abdulbaki Turan Hocam’dan söz ediyoruz:

“Alimin ölümü, alemin ölümüdür” hadisine ne kadar da uygun şahsiyet idi? Vefatına üzülmeyen yok gibiydi Üstadımızın. Seyda idi, Hocaların Hocası, akademisyendi, b/ilim adamıydı, Profesörlerin Hocasıydı.

1937 yılında Diyarbakır Kocaköy/Karaz’da dünyaya gözlerini açmıştı. Babası merhum Merkez Vaizi Molla Şefik Efendi, validesi Rabia Hanım idi. Muhterem aileleri yörede Mala Mela/Mollagil olarak ma’ruftur.

Adab-ı muaşereti, beşeri, dini, ilmi terbiyesini baba ocağında alan Abdulbaki Turan Hoca, küçüklüğünden itibaren Kur’an-ı Kerim tilaveti ile Kürtçe Mevlid’i babasından öğrenir. Daha bu yaşlarda zekası, feraseti, basireti fark edilir.

Dini ilimleri tahsile Karaz’daki Medresede dayılarından Molla İsmetullah’ın yanında başlar. Bir süre sonra Hazro’da yörenin saygın alimlerden Merhum Molla Muhammed Bilici’den aldığı derslerle ilim yolculuğuna devam eder. Rahmetli babamla sohbetlerinde kendisinden pek çok kez, “Seydam Molla Muhammed Bilici’den çok istifade ettim, Allah kendisinden razı olsun, minnettarım” dediğini duyuyordum. Ayrıca ders aldığı bütün Hocalarını, medrese arkadaşlarını (Heval ders) hayırla, minnetle yad ederdi Abdulbaki Hoca.

1957 yılında fazilet ve hikmet sahibi Hanili Şeyh Yusuf Efendi’nin (ra) kızları Nebahat Hanımla evlenen üstadımızın 4 kız, 2 erkek çocuğu olur. Eşine ve çocuklarına karşı nebevi ahlak ve şefkatini eş ve baba bilinciyle yoğurur.

Nihayet icazetini Cimzirki’den alıp bir yandan öğrencilerini Seyda kılma yolculuğuna başlar, öbür taraftan dışarıdan İlkokul, Ortaokul ve Lise sınavlarına girer ve başarıyla diplomalarını alır. DİB tarafından atandığı Diyarbakır’da Parlı Safa Camii’de İmam-Hatip olarak görev yaparken üniversite sınavlarına girer ve İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’ne girmeye hak kazanır. Mezuniyeti müteakiben Diyarbakır Melik Ahmet Ortaokulu’na atanıncaya kadar Kars İmam Hatip Lisesi’nde meslek dersi öğretmeni olarak görev yapar.

İlmin mübarek yolculuğunda ilerlemeye niyetlenen Abdulbaki Hoca, açılan sınavı kazanarak Konya Yüksek İslam Enstitüsü’ne öğretim görevlisi olmaya hak kazanır ve 1993 yılına kadar burada Tefsir ve Arapça derslerine girer.

Kendisinin de büyük katkılarıyla Diyarbakır Dicle Üniversitesi’nde İlahiyat Fakültesi açılır. Kurucu Dekan olarak Prof. Dr. Önder Göçgün görev alır. Kısa bir süre sonra Dekan olarak Fakültede göreve başlar Abdulbaki Hoca ve emekli oluncaya kadar bu görevini sürdürür.

Görev yaptığı her yerde, “Hakkaniyet onun vazgeçilmezi idi” diyenlerin meşrebi, inancı, ırkı, siyasi düşüncesi farklı; şahidlikleri, kanaatleri aynıydı.

Dicle Üniversitesi’nin çiçeği burnunda Dekanı Prof. Dr. Musa Bağcı, ”Abdulbaki Hocamızın vefatı bizleri kedere boğdu, Allah rahmet eylesin. Onunla çalışan herkes şahid ki hakkaniyette kusursuzdu, kriteri adalet, hakkaniyet, liyakat idi. Sahip olduğu derin ilmi ile bizlere ışık tuttu, çok üzgünüm“ dedi ve “Keşke, böyle değerlere fakültede ofis tahsisinde bulunulsa ve ilimlerinden istifade konusunda çaba gösterilse idi” diyerek acımızı tazeledi.

Muttaki idi, Resul-i Ekrem sav anıldığında ip gibi incelirdi. Bir ayet, bir hadis oku(nu)rken yaşadığı duyguları onun Rabbi’ne olan imanını, Resulüne olan muhabbetini gösteriyordu. Sahabeden bahsederken, “Biz kim onlar kim” dercesine boynu bükülürdü üstadımızın.

Şerh ettiği Melayê Cizîrî’nin Divanı’nı ondan daha etkili okuyanı görmedim, duymadım. Ve geride bıraktığı sadaka-i cariye olarak profesör konumundaki öğrencileri…

Mekanın cennet olsun üstadım, Allah Tebarek ve Teala seni kendilerinden razı olmuş ve kendilerini razı eylemiş kullarıyla haşreylesin.

 

 



Bu yazı 7453 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
YUKARI