Bugun...


Abdurrahman SEVGİLİ

facebook-paylas
Kuran’a göre dünya ve ahiret dengesi
Tarih: 22-05-2021 00:02:00 Güncelleme: 22-05-2021 00:02:00


Yüce Allah (cc) , Kuran-ı Kerim’de dünya-ahiret dengesi konusunda şu dua ayetini bildirmektedir:

“Rabbena Atina fiddünya haseneten ve fil ahireti haseneten vekina azabennar.” (Ey Rabbimiz, bize hem dünyada hem ahirette iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru).Efendimiz (sav) duası diya bilinen ve bir çok müslümanın  sıkça okuduğu bu dua ayeti bizim bu konumuzu özetlemektedir. Bilindiği gibi İslamda ruhbanlık yoktur ve iki cihan saadeti vardır. Dünyadan el etek çekmeden ve gaflete düşmeden çalışmak vardır. Ancak Ümmet olarak dünyaya çok fazla meylimiz vardır. Dünya sevgisi ve muhabbeti ahireti aşmıştır. Bizim en büyük hastalığımızdır bu sevi ve başka hastalıkları da beraberinde getirmektedir maalesef. Bu durum bizi gaflete düşürmekte ve ebedi saadet için çalışmaktan alıkoymaktadır. Faiz belasına düşürebilmekte, zekat ve her türlü infaktan alıkoyma tehlikesini yaşatmaktadır.Sonunda “vehn” hastalığına kadar götürmektedir.Bu sebeple müslümanlar, Allah’ın rızasına odaklanmak yerine dünyanın heva ve hevesine dalmaktadırlar.

Şimdi hayatın içinden bazı örneklemelerle konuyu açalım. Ailenin çok büyük görev ve sorumlulukları vardır malumunuz. Çocuk ailede ve özellikle annenin kontrolünde yetişir. Örneğin namaz ibadeti, Kuran öğretimi ve diğer dini eğitimler küçük yaşlarda verilmeli, salih nesillerin yetişmesi için ailenin rolü ve etkisi herkesçe bilinmektedir. Ancak bu konu ihmal edilmekte ve çeşitli bahaneler ileri sürülmektedir. Müslümanlar olarak, dünya ahiret dengesi konusunda, ahiretin aleyhine hayat sürdürdüğümüzü görüyor ve biliyoruz. Basit çıkarlarımızı, çok önemli olan ve dinin direği hükmünde olan namaz ibadetine veya başka hayırlı bir işe  tercih edebiliyoruz çoğu zaman. Bu yüzden, dünyevi çıkar ve menfaatten dolayı bir çok değerimizi yitirdik, gaflet uykusuna dalıp hata üstüne hata yapar hale geldik. İnfak ve cihattan geri kaldık, münkere ve her çeşit haram ve ahlaksızlığa müdahale etmez hale geldik, çirkinlikleri kanıksadık, vurdumduymaz bir toplum haline geldik. Sabah namazını  bir uçak biledi kadar önemsemez olduk. Bir çoğumuz, evlatlarımızın midesine ve okuluna verdiğimiz önem ve hassasiyeti,  kalbine/gönlüne, ahlakına vermez hale geldik. Bizler, ahiretimize de  dünyalıklar kadar, hatta daha fazla önem verdiğimiz zaman, ancak  doğru yolu bulmuş ve arzu edilen  istikamete girmiş oluruz. İşte o zaman dirilişimiz ve uyanışımız başlar, ve o zaman  akıllıca işler yapmış oluruz. Toplum geri kalmaktan o zaman  kurtulur, şahsiyetli politikalar üretilir ve ihtilaftan ittihada, cehaletten İlim ve irfana gidişimiz, dönüşümüz başlar. Bireysel çıkarlar yerine  toplumsal çıkarlar hakim anlayış olur.

Siz hiç uçağını kaçıran çok sayıda insan duydunuz mu? Uçakın uçuş saati hangi vakit olursa olsun yüzde doksan dokuz oranında millet uçağına yetişiyor. Okul saati ve okulun uzaklığı ne olursa olsun çocuklarımızı okullarına yetiştiriyoruz. Her türlü tedbir ve hazırlığı yapıyoruz. Hiç bir vakit (istisnalar hariç) çocuklarımızı aç bırakmıyoruz. Bir öğün kaçırmıyoruz. Ama sabah namazına kalksın denildiği zaman, yada cemaatle namaz kılın denildiği, ahlak ve maneviyatıyla, Kuran dersiyle ilgili bir şey söylendiği zaman yorgundur, uykusuzdur deyip bir çok bahaneler uydurup ildi gösterilmiyor maalesef. Yüce Allah Kuran-ı Kerim’de : “ Velel ahiretü hayrün leke minel ula” diye buyuruyor. Yani: ”Ahiret hayatı dünyadan daha hayırlıdır.” denmektedir. Yüce Rabbimiz başka bir ayette ise:” Ve Tuhibbunel acile ve tezerunel ahireh...” Yani: “ Siz acil olanı (geçici fani olan dünyayı) seversiniz ve ahireti ise kulak ardı edersiniz”. buyrulmaktadır.Yüce Mevlamız, bizim yanlış yolda olduğumuzu haber vermektedir.

Ahireti dünya kadar hatta daha fazla önemsemediğimiz sürece, ebedi saadeti elde etmemiz mümkün değil. Yine yüce Allah Tövbe Suresinin 24. ayetinde bu dengeyi, yani dünya ahiret dengesini ve ahiretin önemini çok çarpıcı  bir ifadeyle dile getirmektedir. Dünyalık olarak sekiz şeyi saydıktan sonra yüce Allah’ı, Resul’ünü ve cihadı zikretmektedir. Eğer bu dünyalıkları daha çok seviyorsanız, Allah’ın azabını bekleyiniz buyrulmaktadır. Başka bir ayettede: “Yüce Allah (cc),  Cennet karşılığında canlarınızı ve mallarınızı satın almıştır.” buyrulmaktadır. Yani Üstad Bediüzzeman Saidi Nursi’nin ifadesiyle: “ Cennet ucuz değil cehennem lüzumsuz değil.” Cenneti kazanıp ebedi mutluluğu elde etmek o kadarda kolay değil. Canımızla, malımızla, her şeyimizle yüce  Allah’ın rızasını kazanmaya odaklanma zarureti vardır. Dünyayı terk etmeden ve gönlümüze de onun sevgisini koynadan dünya için çalışmalıyız. Yine Üstadın ifadesiyle: “ Dünya değmiyor alaka-i kalbe”. Bir hadisi şerifte şöyle buyuruyor Efendimiz (sav): “ Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi de ahiret için çalışınız.” Sürekli huzurda olduğunu unutmadan, ölümü, hesabı kitabı hatırda tutarak azık toplamak ve Yüce Mevlayı anmak ve halk  içinde Hak ile beraber olmak gerekir. Dünyaya dünya kadar, ahirete de ahiret kadar önem vermek gerekir.

Sözün özü şu: Ebedi saadeti ve Rabbimin rızasını ve cennetini elde etmek istiyorsak, O’nun yurdunda O’nun istediği gibi yaşamalıyız. Kuran ve Sünnet doğrultusunda hayatımızı idame ettirmeli, hayırlı ve güzel ameller işlemeliyiz. Gerektiği kadar ve  gerektiği zaman bedeller ödemeli, canlarımızla ve mallarımızla  cihattan asla geri durmamalıyız. Özellikle çocuklarımızı salih olarak yetiştirmeye çalışmalı ve helal rızıkla beslemeliyiz. Vehn hastalığına ve gaflete düşmeden akıllıca bir hayat sürdürmeliyiz. Dünyada ne ekersek ahirette onu biteceğimizi unutmamalı ve iki günümüzü eşit tutmadan dosdoğru bir yol izlemeliyiz. Sıratı müstakim dediğimiz, azıtmış ve sapıklardan uzak kendilerine nimetler verilenlerin yolu,  bizim yolumuz olmalıdır. İfrat ve tefritten uzak, vasat bir yol üzere yaşamımızı sürdürmeliyiz. Nefsimizi terbiye edip ahiret için, iyi bir kul olmak için, ebedi mutluluk için ve Allah rızası için çalışmalıyız. Zaten yaratılış gayemiz Allah’a kulluk değil midir? Sünnetullah gereği önce tedbir ve sebeplere sarılmalı sonrada tevekkül etmeliyiz. “ Hasbünellah ve ni’mel vekil ni’mel Mevla ve ni’mennesir” diye tevekkülümüzü samimi bir niyet ve eda  ile yerine getirmeliyiz. “Allah kuluna kafi değil midir”?  Sorusu Rabbimin ikazıdır. İdrak etmeliyiz. Allah’a sadık kullarla beraber olursak, az gaflete düşer, amaç ve gayemizi unutmamış, dünya ahiret dengesini de bozmamış oluruz. Vesselam.



Bu yazı 6667 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
YUKARI