escort konya
Bugun...


Celal Yılmaz

facebook-paylas
Ergani’den Metafiziğe Yolculuk: Sezai Karakoç
Tarih: 22-08-2024 00:01:00 Güncelleme: 22-08-2024 00:01:00


 

 “Ben güneyli çocuk arkadaşım ben güneyli çocuk

Günahlarım kadar ömrüm vardır

Ağarmayan saçımı güneşe tutuyorum

Saçlarımı acının elinde unutuyorum

Parmaklarımdan süt içmeye çağırıyorum seni

Ben güneyli çocuk arkadaşım ben güneyli çocuk”

Başlıktan da anlaşılabileceği üzere yukarıdaki mısralar Sezai Karakoç’a ait ve şairin doğduğu topraklara olan derin bağını çarpıcı bir şekilde yansıtmaktadır. Söz konusu mısralarda şair, “güneyli çocuk” olarak  “karayılan” ile ikilikten birliğe varan bir ilişki içeresindedir. Kötüyü doğrudan def etmez bilakis onu parmaklarından süt içmeye çağırır. Böylece kara, aka karışacak, onun bir parçası olacaktır.

Diyarbakır, Karakoç'un şiirlerinde sadece bir şehir değil, aynı zamanda mistik ve kültürel bir simge olarak betimlenir. Dicle Nehri, Diyarbakır’ın ruhunu besleyen, hayat veren bir unsur olarak sıkça anılır. Karakoç, “Dicleyle Fırat arasında / İpekten sedirlerinde Kur’an okunan / Açık pencerelerinden gül dolan / Güneşin beyaz köpüklerinde yanmış / Bir şehir bir eski kanatlar ülkesi” dizeleriyle Diyarbakır'ı mistik bir şehir olarak tasvir eder.

Ergani ise Karakoç'un çocukluk anılarının şekillendiği, onda derin izler bırakan bir kasabadır. Karakoç, Ergani'yi İran'ın Şiraz şehrine benzetir ve bu benzetme, Ergani’nin kültürel zenginliğini vurgular. Şair, Ergani'yi şöyle betimler: “Bir kucak dolusu gül gibi / Kokuyordu küçük Şiraz / Doğduğumuz kasaba avuçlarımızda.” Karakoç'un şiirlerinde, Ergani'nin peygamber makamlarına ve kutsal mekânlarına dair imgeler de yer alır. “Zülküfül Dağı'nın bahçeleri / Yalnız orda açar özel bir peygamber çiçeği” dizeleri, Ergani'nin manevi atmosferini yansıtır.

Bu bağlamda, Karakoç'un Diyarbakır ve Ergani'ye olan bağlılığı, onun coğrafi kökeni ile kurduğu manevi bağın bir yansımasıdır. Bu mekânlar, onun şiirlerinde sadece birer coğrafi unsur değil, aynı zamanda derin bir kültürel ve metafizik anlam taşıyan yerler olarak karşımıza çıkar. Karakoç, bu coğrafyayı şiirlerinde yeniden canlandırarak, kendi iç dünyasında ona derin bir yer açar ve bu coğrafyanın zengin kültürel mirasını okuyucularına aktarır.

Şair, Ergani’yi benliğinin ve dolayısıyla edebi söyleminin merkezine yerleştirir. Ancak bu mekanlar için ‘kent’ sözcüğünü bilinçli olarak kullanmaz. Çünkü kent, modernizmin insana getirdiği olumsuzlukları çağrıştırır ve şair için soğuk, zararlı bir mekân olarak görülür. Bu sebeple Müslüman beldeleri için “şehir” kelimesini kullanmayı tercih eder.

Bu yazıyı, Karakoç’un birkaç mısraı üzerinden Diyarbakır ve Ergani okuması yapmak için yazmadım. Zaten böylesi engin bir kişiliğin bir konu hakkındaki düşüncelerini dahi bir köşe yazısıyla anlatamayız. O halde neden böylesi bir gayret içerisindeyim?

Şehirler, sütunlar kadar sözler ve satırlarla da inşa edilir. İstanbul’un böylesi bir şehir olmasında Mimar Sinan kadar Bâkî, Nedîm gibi büyük şairlerin de payı vardır. Her ne kadar büyük şairler doğdukları, büyüdükleri memleketlerin sınırlarını aşsalar dahi onlardan izlerden taşır. Onların sokaklarında gezen rüzgâra nefes olur.

William Shakespeare'in hayaleti nasıl ki Londra sokaklarında geziyorsa, Sezai Karakoç’un ruhu da Zülküfül Dağından bütün İslam beldelerine doğru salınmaktadır.

Hal böyleyken Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin böylesine bir mirası reddetmesini anlamlandırmak güç. Evet, Sezai Karakoç Kültür Merkezi'nin isminin 'ÇandAmed' olarak değiştirilmesinden bahsediyorum. Hâlbuki o sizi, bir kara yılan olsanız dahi, parmaklarından süt içirmeye çağırıyor. Ne diyelim? Nasip…

Celal Yılmaz

 

 

 



Bu yazı 3069 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
HABER ARA
YUKARI