Genelde Doğuluların, özelde ise Kürtlerin yüksek oranda kaçak elektrik tükettiği iddiası, zaman zaman popüler bir şehir efsanesi gibi dilden dile dolaşıyor. Ancak gerçekten öyle mi? 20 Kasım’da Diyarbakır’da yapılan bir basın buluşmasında, bu konuda paylaşılan veriler, bu ezberi bozacak nitelikteydi. Ben şahsen toplantıya katılamasam da orada bulunan gazetecilerin aktardıkları üzerinden bölgeye dair çok daha adil bir bakış açısına ihtiyaç duyulduğu açıkça ortada. Çünkü gerçekler söylendiği gibi değil.
Öncelikle veriler konuşsun. Diyarbakır’da, 2016 yılında yüzde 71’e varan kayıp kaçak oranı, 2024 yılında yüzde 38’e kadar düşmüş durumda. Şanlıurfa’da ise bu oran yüzde 45’ten yüzde 23’e, Batman’da yüzde 72’den yüzde 30’a kadar gerilemiş. Siirt gibi daha küçük şehirlerde ise oran, yüzde 6 gibi oldukça düşük seviyelere inmiş. Üstelik bu oran Türkiye ortalamasının altında. Öyleyse, “Kürtler kaçak elektrik kullanıyor” genellemesinin gerçeği ne kadar yansıttığını sorgulamak gerekmez mi? Bu istatistikler, şehir merkezlerinde kaçak oranlarının hızla azaldığını ve bölgedeki elektrik altyapısının iyileştiğini açıkça ortaya koyuyor.
Sorun: Elektrik değil kaynak yönetimi!
Asıl mesele, bölgedeki tarımsal sulama alışkanlıklarında gizli. Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında planlanan sulama kanalları ne yazık ki hâlâ tamamlanmış değil. Sonuç? Çiftçiler, bilinçsiz bir şekilde yeraltı sularını çekmeye devam ediyor. Ancak yeraltı suyuna erişmek, sanıldığı kadar basit bir işlem değil. Yüzeydeki kaynakların tükenmesiyle, su çekim derinlikleri 700 metreye kadar ulaşıyor. Bu, devasa bir enerji tüketimi gerçekleştiği anlamına geliyor ve bölgedeki kaçak elektrik oranlarının şişmesine neden oluyor. Yani bölge genelindeki yüzde 42’lik kaçak elektrik oranı, “Kürtlerin kaçak elektrik kullanması” sebebiyle değil, çiftçilerin suya erişememesinden kaynaklanıyor.
Mardin’deki örnek, bu durumun ekonomik ve çevresel etkisini anlamak için oldukça çarpıcı: 2024 yılı itibarıyla yalnızca kaçak trafoların tespit edilen enerji tüketimi, 1,2 milyon haneye eşdeğer. Böylesine büyük bir tüketim, şehirlerdeki hanelerin değil, tarımsal sulamanın neden olduğu bir tabloyu işaret ediyor. Üstelik GAP kapsamındaki sulama kanallarının tarla başlarına kadar ulaştırılmasıyla, yıllık 1,5 milyar kilovatsaat enerji tasarrufu sağlanabilir ve ekonomiye 3,8 milyar liralık katkı yapılabilir. Bu, konunun sadece bir enerji değil, aynı zamanda bir planlama ve kaynak yönetimi meselesi olduğunu ortaya koyuyor.
Çözüm: Bilinçli sulama ve altyapı yatırımları
Dicle Elektrik’in bölgedeki çiftçileri bilinçlendirmek adına başlattığı projeler, durumu iyileştirmek için atılmış önemli adımlar arasında yer alıyor. Sulama sistemleri planlamasından pompaj tesislerinin bakımına kadar geniş bir yelpazede eğitimler düzenleniyor. Ancak asıl çözüm, GAP’ın sulama altyapısının hızla tamamlanması ve tarımsal sulama için daha az enerji tüketen yöntemlerin teşvik edilmesiyle mümkün olacak. Ya da doğunun insanlarından oluşan Dicle Elektrik ile doğunun çiftçileri karşı karşıya gelmeye devam edecek.
Hasılıkelam bölgede elektrik kaçakçılığının ardında yatan temel neden, bilinçsiz tarımsal sulama ve eksik altyapı. Bu nedenle, Kürtleri hedef alan önyargılı söylemler, hem gerçek dışı hem de adaletsizdir. Şehir merkezlerinde kaçak oranlarının hızla düştüğü, tarımsal sulamanın ise enerji tüketimini artırdığı bu tabloda, asıl suçlu ne Kürtler ne de bölgedeki sıradan vatandaşlardır. Sorun, yönetilmesi gereken bir sulama problemidir. Çözüm de bellidir: GAP sulama kanalları bir an önce devreye alınmalı ve çiftçiler bilinçli bir şekilde desteklenmelidir. Çünkü mesele elektrik değil; mesele adalet, planlama ve doğru yönetimdir.
Celal Yılmaz