escort bayan
$(function(){ $('#inner-content-div').slimScroll({ height: '100%' }); });
Bugun...


Celal Yılmaz

facebook-paylas
Kaygı Tufanından Rıza Limanına
Tarih: 01-02-2025 00:01:00 Güncelleme: 01-02-2025 00:01:00



Suskun bir gölün sakin sularına kendini bırakırcasına hayatın tüm akışına teslim olabilir mi insan? Sanki gölün durgun yüzeyi onu nazikçe taşıyacak ve her türlü sıkıntının üstünde tutacakmış gibi... Oysa içimizde sebepli sebepsiz çeşit çeşit kaygı var; her fırsatta zihnimizin derinlerine çekmeye kararlı endişeler...
Günlük koşuşturmalarımızda, hayatı bütünüyle ellerimizle kontrol edebildiğimize inandırmışız kendimizi. Bir an olsun ipleri bıraksak her şey dağılıp gidecekmiş, kontrolden çıkacakmış gibi geliyor. Bu yüzden pek çoğumuz, olabilecek hataları, beklenmedik terslikleri önlemek uğruna katı bir nöbet hâlinde duruyoruz. Yaşamamız gereken “an”ı yaşayamıyor, günlerimizi sürekli bir teyakkuz halinde geçiriyoruz.
Ya hiç beklemediğimiz bir şey olursa! 
Bir gücümüz olduğunu varsayıyor ve sonra da o gücü kaybetme korkusuyla günlerimizi tüketiyoruz. Hâlbuki gücü olan korkar mı? Kederlenir mi? Hadi gelin, bu sorulara alternatif olarak Şeyh Galip’in dilinden birkaç soru soralım: 
Ey dil sen o dildâre lâyık mı değilsin ya?
Da'vâ-yı muhabbetde sâdık mı değilsin ya?
Özrü nedir Azrâ’nın Vâmık mı değilsin ya?
Bu gâm ne gezer sende âşık mı değilsin ya? 
Yani insan, kendini idealize ettiği şeye layık görmüyorsa, sevgi davasında sadık değilse, sevdiğinin özrünü mazur göremiyorsa yani gerçekten âşık değilse bunca kedere hapsolur. 
En önemli meselelerden biri de şu ki şekillendirdiğimizi sandığımız pek çok şeyde aslında edilgen durumdayız. Ne kadar çabalasak da neticede olacak olan oluyor. Bize düşense belki, daha derinde bir “kabul”e varmak, rıza göstermek…
Horasan ekolünün önemli bir ismi olan Şiblî ile Cüneyd-i Bağdâdî arasında geçen bir diyalog rızanın pratik boyutuna ışık tutuyor. Şiblî, Cüneyd-i Bağdâdî’nin yanında “lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh” deyince Cüneyd-i Bağdâdî ona “Bu söz canının sıkılmış olduğunu gösterir. Can sıkılması ise kazaya rızayı terk etmekten ileri gelir.” der ve Şiblî susar. Anlaşılıyor ki Cüneyd-i Bağdâdî, Şiblî’nin memnuniyetsizliğini açığa vuran bu ifadeyi rızaya aykırı görür. Yani rıza, sadece kalpteki bir kabulden ibaret değildir; söz ve davranışlarda da tezahür etmelidir. 
Sühreverdî, bu diyaloğu anlatırken “Cüneyd-i Bağdâdî bu sözü rızanın aslına dikkat çekmek için söylemiştir. Çünkü rıza kalbin inşirahından, kalbin inşirahı da şüphesizliğin nurundan meydana gelir.” der. Kalbe giren bu nur, insanın Allah’ın tedbirinin güzelliğini görmesine ve hoşnutsuzlukla sıkıntıdan kurtulmasına vesile olur. Seven, sevdiğinden gelen her şeyi kendi muradı ve tercihi olarak görmeye başlar. Öyle ki ilâhî tercihin lezzetini tadan kişi, artık şahsî tercihinden vazgeçmiş olur.
Bu tanımlardan anlaşılıyor ki rıza, sadece “kalben onaylamak” değildir; sözlerimizden davranışlarımıza dek şekil bulan bir teslimiyeti gerektirir. Başımıza gelen sıkıntılarda bile bunların ardındaki ilâhî hikmeti sezmeye davet eder.
O hâlde şöyle sormak mümkün: Zaten her şeyi kontrol edemediğimizi biliriz de buna rağmen neden direnmekten geri durmayız? Mesele tam bu noktada “teslimiyetle” yüzleşmektir. Kişinin kendi tercihinden bilinçli şekilde vazgeçip Hakk’ın tercihine razı olması belki de esas özgürlüktür.
Gelgelelim, hiçbirimiz “devirlerinin nadide mücevherleri” olan o büyük şahsiyetler gibi bir anda endişelerden arınamıyoruz. İçimizdeki kaygılarla savaşıp duruyor, sonra da “Niçin huzur bulamıyorum?” diye hayıflanıyoruz. Bu kısır döngü bizi yormaktan öteye gitmiyor. Peki, nasıl sıyrılırız bu döngüden? Sıyrılmaya çalışmayarak…
Rıza göstermek, tam da bu anlama gelmiyor muydu zaten?


Celal Yılmaz



Bu yazı 629 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
HABER ARA
YUKARI