Bugun...


Mehmet Şerif Cebe

facebook-paylas
DOSTTAN DOSTA
Tarih: 10-06-2023 00:01:00 Güncelleme: 10-06-2023 00:01:00


Xaka Riya Dilber Mela,

Bikşîn Di Çehvan Wek Cila,

Dîdarê Qismet Bû Hela,

Feryad Ji Destê Firqetê!

 

            Melaye Cıziri

 

Mela! Sevgilinin geçtiği yolun toprağını,

Çek gözüne parlaklık veren cila gibi.

Kalmadı sevgiliyi görme ihtimalin çünkü!

Bağırıp de ki; kurtarın ayrılığın elinden beni!

 

Ey Mela, sevgilinin /dilberin geçtiği yolun toprağını/kutsal ayaklarının bastığı ayak tozlarını parlaklık için gözlerine cila/sürme gibi çek/sür. Sevgilinin ayak tozuyla gözlerin süslensin ki ancak bu şekilde ondan ayrılmamış olursun. Onun ayak toprağı senin gözünün süsü ya da gözünün nuru/ışığı olduğu sürece ayrılık acısı çekmezsin. Çünkü sen sevgiliyi aradıkça o hep senin gözünün üzerinde sana; “ben buradayım” diyecek ve sen ayrı kalmayacaksın. Bunu yapmaz ve bununla yetinmez ya da teselli bulmazsan ayrılıkla başka türlü baş edemezsin. Bu yaman ayrılık, çoğu sevenleri perişan ettiği gibi seni de perişan edecek... Çünkü senin onu görme gibi bir kısmetin kalmadı, son buldu. Senin için kavuşmanın ihtimali kalmadı. Bu yaman ayrılık zehrinden tattığın için senin panzehirin ancak bu olabilir. Bu şekilde sabret ve avun; bu zalim ayrılık derdinden kurtulmak için Allah’tan yardım isteyip dua etmekten başka çaren yok. Tıpkı Gül’ün dedesi Hz. Yakup (a.s.) gibi... Tıpkı Üstad-ı Azam Fuzuli gibi... Bildiğin gibi, o da ayrılık acısı içinde kıvranmakta iken çareyi Dicle’ye seslenip acısını şöyle dindirmeye çalışmak peşindedir:

 

”Hak-ı payine yetem der ömrlerdir muttasıl,

Başını taştan taşa urup gezer avare su! (Dicle)”

        

Dicle, sevgilinin ayak tozuna/toprağına ulaşıp ayrılık acısını sona erdireyim diye telaşlı telaşlı, aceleyle başını taştan taşa vurup bir serseri gibi durmadan akmaktadır. Bu gidişle o da derdinin derman olamayacağını çok iyi bilmektedir; ancak ne yapsın zavallı... Başka da çaresi yok ki... Dert var, derman yok... O da senin gibi yıllar önce teselli bulabilmek için bulduğun çareye başvuruyor ve şöyle haykırıyor:

 

“Dest busu arzusuyla ger ölsem dostlar,

Kuze eylen toprağım, sunun anınla yara su!”

 

Eğer kısmet olmaz da sevgiliye kavuşamayıp ölürsem -ki bu gidişle kavuşamayacağımı adım gibi biliyorum- bari mezar toprağımdan bir su kabı (testi) yapın ve o kaba su doldurup güzeller güzeli canım Yare/sevgiliye sunun. Sevgili eline testiyi alıp su içtiğinde; işte o zaman Yarin eline kavuşmuş yani elini öpmüş olurum. Böylece sağlığımda çok isteyip de gerçekleştiremediğim el öpme arzumu gerçekleşmiş ve muradıma ermiş olurum. Bunun başka da bir çaresi yoktur dostlar! Değilse ben zavallı bir Mecnun’um, uçsuz bucaksız, susuz ve  barınaksız Kerbela çöllerinde... Aç, susuz, elbisesiz -çünkü elbisemi de ceylanı özgürlüğüne kavuştursun diye avcıya vermiştim- dolaşan bir avareyim! Çaresiz bir aşıktan başka ne beklenir ki...   

 

Bu nedir ya? Bu ne tufandır beni de aldı içine? Fuzuli’nin, Melaye Cıziri’nin, Ahmed-i Hani’nin, Melaye Bateyi’nin, Faqiye Teyran’nın, Hanili Şeyh Salih’in, Sezai Karakoç’un tsunamilerine kapıldım Hz. Yunus (a.s.) gibi... Bunun sebebi sensin Ahmet Hoca’m! Kim dedi sana DİTAK’ta soru sor? Be kardeşim başka işin yok muydu ki soruyu sordun. Yapma, etme, eyleme, gözünü seveyim; tez al beni bu aşk denizine düşmüşlerin arasından! Biliyorsun ki deniz tehlikelidir ve yüzme bilmeyenleri yutuverir! Ben Allah’ın fakir-i abdal kulu, yüzme bilmez, kürek çekmeyi beceremez zavallının biriyim. İnsan, dostuna acımaz mı? Buldun tabi zayıf noktamız kanayan yaramızı, elinde neşter; deştin de deştin! Demedin mi ki bu zavallı düşer kalırsa Leyla’nın Mecnun’u gibi... GÜL’e kavuşma arzusuyla çırpınan Fuzuli gibi kalırsa ben ne yaparım?

Ahmet Hoca’m, beni bu akabeye düşürdün ya! Ben şimdi ne yapacağımı; senden intikamımı nasıl alacağımı acımadan söyleyeyim. Sıkı dur Ahmet Hoca’m! Bu yaptığının karşılığı ancak şöyle olursa gönlümdeki dalgalar ölgünleşir ve Yunus (a.s) gibi sahili selamete çıkmış olurum. Sen böyle bir cezayı hak ettiğin için  şöyle bir duada bulunacağım:

Sürgünümüz/bahçeden kovulma cezamız sona erip asıl yurda kavuştuğumuzda seninle altından gürül gürül ırmakların aktığı “Adn Bahçeleri’nde” güller arasında bülbüllerin şakıdığı ağaçların gölgesinde, GÜL’ün konuğu olarak bahçeye kuş bakışı bakan Firdevs katında oturup beraber şeraben tehura kadehlerinden  içmek nasip olsun inşallah! Amin!

Söylenecek çok şey var; ancak dostun dosta söyleyeceğini dost çok olarak kabul eder.

Allah’a emanet ol kardeşim!  

 

 



Bu yazı 3623 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
YUKARI