Tüm Türkiye’de yaşanan ekonomik sıkıntıların, Diyarbakır’da daha çok his edildiği, işsizlik, hayat pahalılığı ve zamların vatandaşı silindir gibi ezdiği,
Millet iradesinin yok sayılarak, yıllardır Kayyum belediyeciliğinin devam ettiği, AK Parti'nin MHP ile ittifakı ve ittifak sonrası MHP'leşen dili,
Diyarbakır ziyaretinin birkaç gün öncesinde, “PKK’nın 5-10-15 çocukları var” sözünden, herkesin Kürt halkı olarak algıladığı ve kırıldığı, bir dönemde, AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Diyarbakır’a geldi ve gitti.
Bu sıkıntılardan dolayı, mitinge katılımın az olacağı bilindiği için, katılımları mecburi tutulan kamu personeli, okul öğrencileri ve katılımı sağlamakla görevli kurum amirleri, hepsi rahat bir nefes aldı.
Mitinge katılan kamu personelleri, uzak ve yakın illerden taşınarak getirilen vatandaşlar, “mitingde görülmüş ve amirlerini memnun etmiş olmanın" huzuruyla işyerlerine ve memleketlerine geri döndüler.
Diyarbakır Valiliği ve Kayyum Belediyeler tarafından, hafta boyunca atılan, “mitinge davet” mesajlarından bunalan Diyarbakırlılar da, rahat bir nefes aldılar.
Partili Cumhurbaşkanı olmanın avantajları kullanılarak, reklam, tanıtım, katılım ve davet konusunda, tüm resmi kurumlar ve Ak Parti teşkilatı, devletin bütün imkanlarını kullanarak, elbirliğiyle yaptıkları yoğun çalışma ve yaşadıkları stresi, atlatmış oldular.
Allah var, devletimiz ve Ak Parti, Billboard, Raket, Megaboard Megalight, Cadde Brandaları gibi "açık hava reklamlarında" ülke olarak ekonomik sıkıntılar içinde olsak ta, hiçbir masraftan kaçınmadı. Çünkü itibardan tasarruf yapılamazdı! dış güçlere de göz dağı verilmeliydi!
Her ne kadar ziyaretin maksadı, Cumhurbaşkanının katılımıyla, “toplu açılış programı” olsa da, iktidar partisinin seçim mitinginden başka bir şey değildi. Çünkü, Muhalefet için kullandığı dil, etnik kimlik siyaseti, parti bayrak ve afişlerinden çok rahat anlayabiliyoruz.
Yani, açılışlar bahane, devlet imkanlarıyla seçim çalışmaları, şahane.
Beklenenlerin, “yok” olduğu bir konuşma;
Diyarbakırlıların ekonomik sıkıntılarını giderecek çözümler yoktu,
Yeni istihdam sağlayacak devletin kurduğu bir tane fabrika yoktu,
Açılışı yapılan 19 işletmenin hepsi özel sektörün açtığı işletmelerdi. Kaldı ki faal durumda olan işletme sahiplerinin ciddi sıkıntı yaşadıklarını ve en azında, SKK primlerinin devlet tarafında karşılanması taleplerinin olduğunu, işletme sahiplerinden duyuyoruz. Ancak bu istekle ilgili bir söz yoktu,
Hayvancılık, tarım, girdi maliyetleri, çiftçi ve esnaf yoktu.
Hayat pahalılığı ve enflasyonu ne zaman bitireceklerine dair bir bilgi, yoktu.
Halkın iradesine saygı gösterileceğini, kayyum belediyeciliğine son verileceğine dair, bir açıklama yoktu, hatta övme vardı.
İşsizlerimize ve gençlerimize gelecekle ilgili bir umut yoktu,
Toplu taşıma için, her seçimde söz verdikleri, ancak yapmadıkları, “Tranvay veya Metronun” ne zaman yapılacağına dair bilgi yoktu,
Hak, hukuk, adalet ve insan hakları ihlalleriyle ilgili bir açıklama yoktu,
Ana dilde eğitim, vatandaşlık tarifinin yapıldığı, anayasanın 66 maddesinin tekrar düzenlemesi ile ilgili bir açıklama, yoktu,
Darbe anayasası yerine, herkesin kendisini içinde eşit görebileceği, eşit, adil ve insan hakları merkezli yeni bir “anayasa” sözü yoktu,
Kutuplaşma ve ayrışmanın olmaması için, birbirini doğru anlamak, sorunları şiddetsiz ve barışçıl yollarla ve ortak akılla çözmek için, “diyalog ve siyaset alanının genişletilmesi” önemine dair bir söz yoktu,
Mülakatlarda yapılan haksızlıklara, rüşvet, torpil, yolsuzluk, liyakatsız atamalara, israf, savurganlık, yalan ve yapılan talana karşı, samimi bir mücadele edileceğine dair, bir söz ve ışık yoktu,
Yaklaşık 20 bin tercihe rağmen, sadece 3 öğretmenin atandığı, seçmeli ders Kürtçe için, yeteri sayıda öğretmen atanacak sözü yoktu,
Kısacası, Diyarbakır’da heyecan ve gelecekle ilgili bir umut hiç yoktu,
Peki konuşmasında ne vardı?
Konuşmasında, her zamanki gibi kutuplaştırma, 6’lı masa ve HDP’yi ayrıştırma vardı.
Konuşmasında, “Selahattin Demirtaş ve Mithat Sancar’ın Kürt olmadıklarına” dair çok önemli bilgi gördüğü! “etnik kimlik siyaseti” vardı
Konuşmasında, Diyarbakırlılar için, güzellemeler, edebiyat, aşk ve pembe tablolar vardı,
Gençlerle buluşmada, inandırıcılık ve samimiyetten uzak kurgu, hazır soru ve cevaplar, sorudan ziyade övme ve methiyeler vardı,
Tek Umutları Kimlik Siyaseti Kalmış
Demirtaş ve Sancar Kürt değilmiş…
Türkiye’nin, Bölgemizin ve Diyarbakır’ın sorun ve beklentisi bunların kimlikleri mi? Bunlara oy verenler bunu bilmeden mi oy veriyorlar? Bu vatandaşlarımız; “Allah razı olsun iyiki bize bu bilgiyi verdiniz mi” diyecekler?
Yani Erdoğan; Demirtaş, Palu Zazası, Mithat Sancar Mardin Arap’ı, “ikisi de Kürt değil, sizi sömürüyorlar” derken, “onlara oy vermeyin, bana verin” diyor. İyi güzel de, sen Kürt’müsün ki sana oy versin? Sen de Karadeniz/Rizeli, Gürcü veya Türk’sün, sana niye oy versinler ki?
Kaldı ki, hem İslam’da hem İnsanlıkta temel ölçü, kişilerin, ırk, dil, renk, cinsiyet veya yaşadığı bölge değil, insanların inanç, fikir ve yaptıkları ölçü değil midir?
Kürt halkıda “sana demez mi? Sen de oy için "Kardeşlerim" diyerek, temiz duygularımızı sömürmüyor musun?
Kürtler, size demezler mi? "Kendi irademizle seçtiğimiz bütün Belediyelere kayyum atayarak ve Belediye Meclislerini feshederek" irademizi tanımadınız? Hani eşitlik hani demokrasi? Sandıkta alamadığınızı, devletin gücünü kullanarak almanız, doğru mu?
Kürtler, size demezler mi? İrademizi AKP’den yana kullandığımız zaman mı “değerli, kardeş ve makbul Kürt oluyoruz?
Büyük bir “müjde” diye ilan edilen, işkencesiyle meşhur 5 Nolu Cezaevinin müze yapılması olumlu bir adım, ancak biz cezaevi kapatık sözü lehlerine olumlu bir algı oluşturmaktır, yani bir PR çalışmasıdır. Çünkü çok daha büyüğü yapıldığı için zaten buna bir ihtiyaç kalmamıştı. Kaldı ki, önemli olan cezaevlerine ihtiyaç kalmayacak şekilde, hak, adalet ve insan merkezli bir sistem ve düzen kurmak, her türlü işkenceye karşı olmak, suçlu bile olsa insana, insanca davranmak ve tekrar topluma kazandırmak için gayret etmektir. Yoksa bir yeri kapatıp diğer bir yeri açarak, hukuksuzluk ve insan hakları ihlal etmeye devam edilecekse, “ceza evini kapattım” demenin bir anlamı yoktur.
Erdoğan, HDP’yi şeytanlaştırma ve yalnız bırakma politikasına Diyarbakır’da da devam etti.
Çünkü Erdoğan'nın hedefi, HDP'ye oy verenlerden fazla bir beklentisi olmazsa da, özelikle HDP’ye oy vermeyen vatandaşları, HDP’ye değil, mümkünse kendisine oy vermesini sağlamak, bu olmazsa oy kullanmamalarını veya muhalefete oy vermemelerini sağlamaktır. Çünkü %10 civarında bir oy potansiyeli olan HDP, Erdoğan’ın rakibine destek verdiği taktirde, Erdoğan kesin kayb edecek, ama en azında oy kullanmazlarsa, o zaman seçim bıçak sırtı olmuş olacak ki, bir ihtimal “kazanabilirim” hesabını yapıyordur.
Bu oyunu bozmak için muhalefet ile HDP diyalog kurabilmelidir. Bütün bu şeytanlaştırma diyalog kurulmasın diye yapılıyor. Halbuki, AKP, 2019 yerel seçimlerinde bir oy fazla almak için, Abdullah Öcalan'dan mektup getirtip TV’lerde okutabiliyor, Osman Öcalan'ı TRT'ye çıkarta biliyor. Ama Muhalefete sakın ha, selam verme, diyor.
Bütün bu eksikliklerle beraber, her türlü hizmete layık olan halkımızın, hayatını kolaylaştıran her hizmeti takdir ediyoruz. Ancak vatandaşlarımızın yaşadığı sıkıntıların giderilmesinde, önceliklerin doğru tespit edilmesi gerektiğini söylüyoruz.
Çünkü yoksul olanlar, millet bahçesi banklarında oturarak ve yuvarlanarak pazar sepetleri ve cüzdanları dolmuyor. Yola ve köprü yaparak, adalet ve işsizlik sorunu yok olmuyor.
Her şeye rağmen, hizmete giren yeni projelerin hayırlı olmasını diliyor, katkısı olan herkese teşekkür ediyorum.
Vesselam.
mercurecasino poker siteleri slot oyna oleybet
slot siteleri canlı bahis siteleri http://www.tedxmadrid.com/ casino siteleri
başakşehir escort ikitelli escort güneşli escort kayaşehir escort bağcılar escort esenler escort eyüp escort güneşli escort kumburgaz escort topkapı escort
gaziantep escortgaziantep rus escort gaziantep escortseks hikayeleri