Müslüman hayatının her alanında örnek alacağı ölçü Kuran, Sünnet ve Paygamber Efendimizin uygulamalarıdır.
İslam laf değil icraattır. Görsellik değil hayatın tamamıdır. İslamın bir kısmı İslamın tamamı değildir. Müslüman, İslam’ın emir ve yasaklarına teslim olandır. İslam’ın emir ve yasakları, Cumhurbaşkanından serbest çalışana kadar herkesi ve her mesleği bağlar, ne bir kişi ve ne bir meslek için muafiyet yoktur.
Mesela sorsanız siyaset, yalan işidir denilir. Niye? Çünkü Siyasetle uğraşanların çoğunda bunu görüyoruz. Halbuki yalan ve iftira İslamın büyük günahlarından ve yasaklardandır.
YALAN
Yalan, kişinin gerçeği saklayıp bildiğinin aksini söylemesidir. Yalancılık çok çirkin bir huydur. Dinimiz yalanı haram kılmış ve şiddetle yasaklamıştır.
İFTİRA
Bir kimseye gerçek olmayan, olumsuz bir durumu, bir suçu, bir amaça bağlı olarak bilerek yüklemek ve karalamaktır. Olmayan birşeyi olmuş gibi anlatmak veya nakletmektir.
İnsan, “siyasette makamını kaybetmemek veya bir makam elde etmek gibi bazı arzularına ulaşabilmek için rakibine iftira atmak ve konuşmalarında yalan söylemek kadar kötü bir ahlak yoktur.
Yalan ve iftira atabilen birilerine brokraside görev vermek Belediye Başkanı, Milletvekili, Bakan veya Cumhurbaşkanı seçmek, kendimize yaptığımız açık bir kötülüktür.
Peygamber Efendimize peygamberlik gelmeden önce, “el emin” lakabının verildiğini unutmuş gibiyiz.
“Dindardır” diye dindarlar olarak oy verdiğimiz kişi rakibine “iftira atıyor, yalan söylüyor ve montaj video mitinglerinde paylaşıyor” bundan rahatsız olacağımıza ondan uzak duracağımıza alkışlıyoruz oy veriyoruz ve ölümüne savunuyoruz. Bu nasıl bir İslami anlayış? Nerede Müslümanlığımız, nere de dindarlığımız ve nere de adil oluşumuz?
Doğruluk ve dürüstlük başta olmak üzere bir Devlet Başkanında şu temel vasıflar da olmalıdır. “Adalet, liyakat, emanet, istişare ve meşruiyet”
MEŞRUİYET; Bir devlet başkanı, ırk, renk, din, dil, makam ve servetlerine bakmadan, devleti/insanları hak hukuk ve adalete göre yönetmelidir. Eğer adil, eşit ve insan haklarına riayet etmezse meşruiyetini kaybetmiş olur.
ADALET; İslâm’ın çok önem verdiği konuların başında gelir. “Hakkı teslim etmek ve kim olursa olsun eşit muamelede bulunmak” manasına gelir. Peygamberimiz buna çok dikkat eder, “suçu işleyen kızım Fatıma bile olsa cezasını veririm” buyururdu.
Adalet, her şeyi layık olduğu yere koymak, doğru hüküm vermek haksızlıktan sakınmaktır. Adaletin zıddı zulüm, haksızlık, adam kayırmak gibi kötü davranışlardır.
Hz. Adem’den son Peygamberimiz Hz.Muhammed (sav)’e kadar gelen bütün peygamberler hak ve adalet anlayışını insanlara tebliğ etmek için gönderilmişlerdir.
İslam, hak ve adalet anlayışı üzerinde yükselen bir dindir. İslam dininde adalet denince din, dil, ırk, cinsiyet ve ülke farkı gözetmeden insanlara, insan olarak yaratıldıkları için eşit davranmak ve Allah’ın insana doğuştan verdiği can, mal, akıl, namus ve din gibi insan için hayati önem arzeden hakları korumaktır.
İlk İslam Devleti Medine-i Münevvere’ de kurulmuş, Rasûlullah s.a.v, on yıllık süreçte devletin temel kurum ve kurallarını şekillendirmiştir.
İslam, yönetim anlayışında adaletin, en ücra yere kadar ulaştırılmasını istemiştir. Hz. Ömer bunu şöyle demiştir: "Dicle nehri kenarında bir oğlak kaybolsa, korkarım ki Allah, onu Ömer’den sorar."
İslamda devlet amaç değil araçtır. Şeyh Edebali’nin: "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" sözü bunun için söylenmiştir.
İslam, ilme, barışa önem veren özgün ve evrensel bir sistemdir. Dünya ve ahiret ayrımı gibi düalist bir anlayışa sahip değildir. Hiç ölmeyecekmiş gibi Dünya için yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışmayı esas alır.
İslam, halkın temel hak ve hürriyetlerini koruyup her ne sebeple olursa olsun zulme asla rıza göstermez. Fırsat ve kanun karşısındaki eşitlik prensibi olmazsa olmaz şartıdır.
İslam, yönetilenler arasında güven, kardeşlik, dayanışma, hakkı gözetme ve hoşgörünün yayılmasını hedeflemiş, her zaman adaleti temel almıştır.
Hz. Peygamber Efendimiz, Mekke’de eziyet gören müslümanlara Habeşistan için “Orada ülkesinde hiç kimseye zulmedilmeyen bir hükümdar iş başındadır; gidin ve Allah içinde bulunduğunuz durumdan bir çıkış yolu gösterinceye kadar o doğruluk ülkesinde kalın” demiştir.
Moğol hükümdarı Hulagu, büyük Ehlibeyt alimi Seyit ibni Tavus'a sordu:
- Kafir ama adil idareci mi iyidir, yoksa Müslüman ama zalim idareci mi?
Seyit ibni Tavus: Kafir ama adil idareci iyidir. demiş. Çünkü Kafir idarecinin inancı kendisine adaletli ise halkadır. Müslüman idarecinin de inancı kendisine, zulmü ise halkadır. diye açıklama yapmıştır.
Demek ki, insanı değerlendirirken veya oy verirken onun namazına değil, (ki namazı zaten doğruyu ve adaleti emretmekte) “iki namaz arasında ne yaptığına”, “ihaleleri verirken neye dikkat ettiğine”, işçi ve memur alırken “mülakatta” nasıl davrandığına”, rüşvete, “hediye” deyip demediğine, hırsızlık ve gasp için, “ihale” deyip demediğine, torpil ve partizanlığa, ”yardımcı olmak” deyip demediğine, tasfiye için KHK’larla birilerine suç isnad edip etmediğine, yargıya müdahale edip etmediğine bakmak gerekir.
21 yıllık Akp iktidarında, etrafımıza baktığımızda bahsettiğimiz bu “rüşvet, yolsuzluk, torpil, yalan, iftira, montaj ve adaletsizliğin” fazlasıyla olduğunu görüyoruz. Meydana gelmiş bu yozlaşma ve metal yorgunluğunun değişmesi şart olmuştur.
Ülkemizin, adalete, kul hakkına, liyakata, istişare ve ortak yönetime önem verecek bir değişime acilen ihtiyaç vardır. 28 Mayıs bunun için büyük bir fırsattır.
Ha şunu da belirtmekte fayda vardır. AKP'nin “Erdoğan giderse din ve vatan elden gider algısına kanmayalım.” Aksine din istismardan kurtulacak, vatan üreterek daha güçlü ve bağımsız olacaktır.
Vesselam
başakşehir escort ,ikitelli escort ,güneşli escort ,kayaşehir escort ,bağcılar escort ,esenler escort ,eyüp escort ,güneşli escort ,kumburgaz escort ,topkapı escort