Bugun...


Halit Eşkan

facebook-paylas
İNSAN VE İMAN-2
Tarih: 29-04-2024 00:02:00 Güncelleme: 29-04-2024 00:02:00


 

                İnsanın yaşadığı gibi inanmaya başlaması nefsine, dolayısıyla imanına karşı bir zulümdür. Bu zulmün sebebi ise temyiz kabiliyetini kaybeden aklın maddenin karanlığına hapsedilmesi ve madde ile kuşatılmış olmasıdır.

                Akıl madde ile kuşatılınca, hakka giden yol insana kapanmış olur. Bu akıl maddeye doğru düşünür, sığdır, hakkı düşünemez, şeytana tabi olur, nefse hizmet eder. Heva ve heveslerinin peşinde koşar. Sonuçta insanın hayati ihtiyaçları gözünü perdeler. O zaman insan harikulade olanı bayağı olarak niteler, dünyayı sever, ahireti unutur. Oysaki “Dünya sevgisi hataların başıdır.” (Hadisi şerif)

                Dünyaya dalıp, ahireti unutan insan dinden uzaklaşır, gaflete düşer. Ruhaniyetini ve manevi dünyasını harabeye çevirir. Hakka teslim olmak yerine Karun gibi abeste direnir. Yaptığı işlerde elde ettiği başarılarda kendi gücünü görür. Dünyevi varlığa ve iktidara dini bir vecd ile yönelir. Elde ettiği başarılarının tezahürlerini ilahlaştırır. Ahiret nimetlerini idrak edemez olur.

                Beşeri düşünüşle, idrak edilemeyen şey yok hükmündedir. Bu hal sapıklıktır, azgınlıktır. Yüce Allah bu gibileri “ Onlar kendilerine bir iktidar ve kuvvet (vesilesi) olsun diye Allahtan başka tanrılar edindiler.” (Meryem/81) ayeti kerimesi ile tanımlamaktadır. Bu bağlamda ahireti unutan veya yok sayıp dünya için çalışan ve Allah’ı anmaktan gafil olanları rabbimiz “kim benim zikrimden yüz çevirirse onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.” (Taha/124) ayeti kerimesi ile uyarmaktadır.

                Öte yandan “İnanıp ta imanlarına zulmetmeyenler (var ya) güven onlarındır. Ve doğru yolda olanlarda onlardır”.(6/82) ayeti kerimesi hem mühim bir uyarı, hem de müjde niteliğindedir. Müjdedir zira “ Ahiret için ibadet ve tâatta bulunanlara Yüce Allah dünyada refah ve saadetler ihsan eder.”(hadisi şerif) Bu demektir ki dini ile dünyası çatıştığında dinini tercih edenin, dünyasına Allah kefildir. Bu bağlamda “ Erkek ve kadın kim mümin olarak salih amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve onların mükâfatlarını yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.”( Nahl/97) Ayeti kerimesi ile Yüce Allah hem dünya hem de ahiret saadeti vadetmektedir ki onun vaadi haktır.

                İmanda, bilgiye dayanan, iradeli ve mutlak tasdik ve ihtiyar (seçme hürriyeti) esastır. Zannı galibe dayalı bir tasdik (mukallidin imanı) makbul değildir. Bu bağlamda insanı dinin icaplarını anlayarak salih amel işlemeye ve ibadete sevk etmeyen iman tehlikededir. Zira insanın ahlakı imanı ile içselleşmeyince, çevresinden etkilenmesi kaçınılmazdır. Tıpkı termometrenin derecesinin hava sıcaklığına bağlı olarak değişmesi gibi.

                Bu sebeple Yüce Allah insanların, zulümden kaçınıp adalete yönelmeleri ve felah bulmaları için Asr süresi ile yol gösteriyor. Şöyle ki “Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyandadır. Ancak iman edip, salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesna” Rabbimiz bu büyük sürenin başında, zamana yemin ederek, zamanın önemine dikkat çekmektedir.

                Çünkü zaman Allah-ü Teâlâ’nın yaratma, yok etme, yönetme, rızıklandırma, yüceltme, alçaltma gibi kendi varlığını ve sonsuz kudretini gösteren fiillerin tecelli ettiği bir süreç olduğu gibi, insanlarında, hayatın bütün eylemlerini gerçekleştirdikleri bir imkânlar ve fırsatlar alanıdır.

                Arkasından felaha ermenin şartlarını iman-ı hakiki, salih amel, hukuka saygılı olmak, hakkı hak bilip, hakka tabi olmak, hakkı tutup kaldırmak ( Hak: Yüce Allah’ın bir ismi Celil’idir. Yere düşürülmez.) Allah ve resulüne itaatte sebat, dolasıyla günah işlememede süreklilik, Allah’ın kader ve mukadderatına rıza ile teslimiyet şeklinde bilgilendirmektedir.

                Bu bağlamda hakiki iman tahkiki imandır. Tahkiki iman ehli; Allah’ın emir ve yasaklarını, hükmolunan rabbani prensipleri, ilmi esaslara dayanarak, kalben anlayan, aklen bilen, lisanen ifade eden, fiilen yaşayan, idealist insandır. Bu bağlamda kalp ile aklın birlikteliği din ile bilimin bütünleşmesidir. Zira dinin (Kuran) izahı ve tefsiri ile bilimin tahlil ve tasviri arasında herhangi bir tezat yoktur. Bu meyanda dinin (İslam’ın) kabul etmediği hiçbir bilimsel gerçek olmadığı gibi, bilimle çelişen hiçbir vahy-i ilahi yoktur. Bilakis Yüce Allah’ın kâinatı yaratmış olduğu gerçeği, bilimin ilerlemesine bağlı olarak bugün, düne nazaran daha güçlüdür.



Bu yazı 1487 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
HABER ARA
YUKARI