Hayatımızın vazgeçilmezi haline gelen ve iyi amaçla kullanıldığında bir nimet, kötü amaçla kullanıldığında ise tam bir zillet olan sihirli kutu Televizyondan bahsetmek istiyorum. İlk kez 1974 yılında televizyon ile tanıştık. Ayni yıl Kıbrıs savaşı çıktığından O dönemde televizyon çok büyük bir önem arz etmişti. Siyah-Beyaz olan televizyon yayını, akşam saat 18.00’de İstiklal Marşı ile açılır, 23.00’te yine İstiklal Marşı ile kapanırdı. Çok lüks bir cihaz idi. Her eve teşrif etmezdi. Ancak elit kişilerin evlerinde başköşeyi işgal ederdi. Fakir kimseler de Onun bulunduğu evlerin davetsiz misafiri olurlardı...
İlk dönemlerde genellikle yabancı film ve diziler oynatılırdı. Türk filmleri haftada ya da iki haftada bir oynardı. Türk filmlerinin oynatıldığı geceler, tüm kahvehaneler hatta evler bile sinemaya dönerdi. Sinemalar tek tek televizyona mağlup olup kapanmak zorunda kalmışlardı. Yılbaşı gecelerinde televizyon evlerin, kahvehanelerin yegâne eğlencesi olurdu. Derken 1982 de videolar çıktı. Hem de renkli… Artık videosu olan her kahvehane açık hava sinemasına dönerdi. Kahvehaneler tıklım tıklım dolar, kahveciler müşterilerine 10 dakikada bir çay servisi yaparlardı. İçmemek mümkün değildi…
1986 yılında TRT tarafından ikinci bir kanal daha açıldı. Artık TRT-1 ve TRT-2 televizyonları vardı. TRT-2 öğleden sonra TRT-GAP olurdu. Gün geçtikçe yayın saatleri uzatılıyor hem de renkli yayın yapılıyordu. Bu kanallar o dönemde, devlet disiplini içerisinde toplumun değerlerine saygılı, örf ve adetlerine uygun, seviyeli yayınlar yapıyorlardı. 1990’larda Özel TV’ler dönemi başladı… Önce Star TV, ardından Shov TV derken bir-iki yıl içerisinde onlarca kanal açıldı...
Özel TV’ler bağımsız ve denetimsiz yayın yapıyorlardı. Dolayısıyla TRT onlarla rekabet edemeyecek duruma gelmişti. Bir türlü Özel TV’lerin hızına yetişemeyen TRT, kabuk değiştirerek disiplinli yayın politikasını terk etti. Sonraları sözde Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) kuruldu ama doğrusu neyi denetlediğini hala bilmiş değiliz… Bugünkü TRT, gayri ahlaki yayın yapmakta birçok özel Tv’yi geride bırakmıştır. Günümüzde artık yüzlerce kanaldan evlerimize her gün kin, nefret, despotizm, cinsellik ve necaset akmakta olup, batı kültürü ve ahlaksızlığı çocuklarımıza empoze edilmeye çalışılmaktadır. Ne yazık ki çocuklarımız bu çirkef içerisinde büyümeye devam etmektedir…
Bu masum görünümlü ahtapot beyaz cam, son 20-30 yıldır öz değerlerimizi ayaklar altına almış, saygı, sevgi, akrabalık, dostluk, arkadaşlık kavramlarını yok etmiş, insan ilişkilerini neredeyse bitirmiştir. Bir kaç kanalın dışında adeta çocuklarımızı esir alan, kültürümüzü dejenere eden, dizilerle geçmişimizden utanır hale getiren yayınlar yaparak toplumun geçmişi ile kültürü ile alay eden sözüm ona Tv kanalları inşallah bir gün akıttıkları zehir ve necasetin içerisinde kaybolacaklardır...
Hele salgın hastalık haline gelen internet alışkanlığı insanları monoton yaşama doğru sürüklemektedir. Böyle giderse 10-15 yıl sonra Türkiye'de de artık aile kavramı diye bir şey kalmayacaktır. Hele içine girmek için can attığımız, kendilerinin ise çirkefle boğuştuğu tek dişi kalmış canavar haline gelen Avrupa’dan daha beter duruma gelmemiz kaçınılmaz olacak “Maaz-Allah…”
Televizyonun hayatımıza girdiği 70’li yılların sonlarında Traktör ile bir köye misafirliğe gitmiştik. Akşamleyin, köyün imamı misafir olduğumuz eve geldi. Beraber oturduk, sohbet ettik. Bir ara televizyondan söz açıldı, İmam Efendi; “Televizyon günahtır” dedi. Ben karşı çıktım; “Hocam, şayet televizyon günahsa, teyp, radyo, plak gibi diğer aletlerde günahtır. Hatta binip köye geldiğimiz şu traktör de günahtır. Bu traktöre binmek, çift sürmek günah mı? Değil tabii. Ama ayni traktörle hırsızlık, uyuşturucu ticareti gibi, kötü işler yapılırsa günah olur.” Demiştim…
Bence Televizyon cihaz olarak bir nimettir. Zira nasıl ki teybe ne kaydederseniz onu çalar, Traktörü nereye sürerseniz oraya gider, Televizyon da ne isterseniz onu gösterir. Mesela; çocuklar televizyonda İslam’la, kur ‘anla, İslam ahlakı ve İslam kültürünü konu alan filmler, diziler izleselerdi, camiye, medreseye gitmeseler bile İslam terbiyesini çok güzel alabilirlerdi. Ama maalesef bizi de, televizyonu da yönetenlerin İslami gayeleri olmadığı için televizyonu günah aracı yapmışlardır.” demiştim. “Televizyon cihaz olarak nimettir” dediğim için Sayın Hocam nerdeyse beni aforoz edecekti… Şimdilerde evinde televizyon olmayan kaç dindarımız vardır acaba?...
Evet, ben hala yıllar önce savunduğum fikrimden vazgeçmiş değilim. Yine de diyorum. “Televizyon cihaz olarak bir nimettir. Doğru ve iyi yönde kullanılırsa...” Fakat bu günkü Televizyonların çoğundan ne yazık ki necaset akmaktadır. En masum kanalı açtığımızda bile gayri İslami ve gayri ahlaki bir sahneyle karşılaşabiliyoruz. Ailece oturup gönül rahatlığı içerisinde izleyebileceğimiz çok az hatta yok denecek kadar az TV kanalı bulunmaktadır. Onların da gayesi ya bir ürün satmak veya şirketlerinin reklamını yapmaktır. Bazı kanallarda ise İslam’la adeta alay edilmekte, dini konularda yalan yanlış açıklamalar yapmaktadırlar. Hadis-i şeriflerde, “Kıyamete yakın ilim azalır, cehalet artar.”, “İlmin azalması alimlerin azalması ile olur”, “Bir saat ilim öğrenmek veya öğretmek, sabaha kadar ibadet etmekten daha sevaptır” “Cahil Din Adamları, kendi görüşleri ile fetva vererek fitne çıkarırlar, insanları doğru yoldan sapıtırlar.” Ve “Her asır, önceki asırdan daha bozuk olur. Böylece kıyamete kadar hep bozulur” buyrulmaktadır. Dinin iki ana temeli vardır: Biri öğrenmek, diğeri öğretmektir...
başakşehir escort ,ikitelli escort ,güneşli escort ,kayaşehir escort ,bağcılar escort ,esenler escort ,eyüp escort ,güneşli escort ,kumburgaz escort ,topkapı escort