Hitabet bir sanattır… İnsanları etkileyebilmek, ikna edebilmek, vücut dili ile karşısındakini cezp edebilmek bu sanatın ustalık aşaması olsa gerek… Yeterli bilgi sahibi olunmazsa bile, özlü, anlaşılır ve etkileyici bir konuşma ile birçok kişinin sevgisini, sempatisini ve güvenini kazanabilmek mümkündür…
Vaktiyle bir köyde Öğretmenlik yapmıştım.. Öğrencilerimin çoğu yöresel şiveyle konuşuyorlardı… Birine, “çay tablası" dediğimde anlamazdı fakat "çay tabağı" dersem hemen anlardı. Bazı öğrencilerimiz, Kurmanci ya da Zazacanın dışında tek kelime Türkçe bilmiyorlardı. Bunlara "Heybe" dediğimde, birbirlerine bakarak gülüşmeye başlarlardı. Heybenin Zazacada, "Heqibe" ya da Kürtçede,"Hekip" olduğunu söylediğimde, "Heybe"nin ne olduğunu beleklerine kaydederlerdi. Bir öğretmen, öğrencisinin anlayabileceği dil ile iletişim kurabilir ise, onun seviyesine inebilir ise Ona çok şey verebilir, ondan da, çok şey alabilir…
Bir öğrencim vardı, tam beş yıl üst üste 1. sınıfta kalmış, altıncı yıl benden önceki öğretmen acımış olacak ki 2. sınıfa geçirmişti. Bir iki hafta sonra baktım bu çocuk 2. sınıf bir yana, 1. sınıfın seviyesinde bile değil. İsmi Mahmut olan bu öğrenci, 29 harften sadece altı harfi okuyabiliyor kendi ismini bile yazamıyordu. Mahmut’u tekrar 1. sınıfların yanına bıraktım. Sıfırdan eğitim-öğretime başladık. Okulumuz birleştirilmiş sınıflıydı. 1-2-3 lere ödev verir, 4-5 lerle ders işlerdik ya da 4-5 lere ödev verir 1-2-3 lerle ders işlerdik.
İki üç gün sonra baktım Mahmut okula gelmiyor. Babasına gittim: -"Mahmut niye okula gelmiyor" dedim.
Babası: -"Hoca, zaten Mahmut bir şey öğrenemiyor. Bari çobanlığı öğrensin". Dedi. Adam Mahmut'u tekrar 1. sınıfa geri aldığımı zannetmiş. Babasına, -"Efendi!.. çocuğunu 1. sınıfa almadım. Amacım onu bu yıl 1. sınıfın seviyesine getirip 3. sınıfa geçirmektir. Benden sonra gelen arkadaş da 2. sınıfın seviyesine getirip 4. sınıfa ve sonraki de, 3. sınıfın seviyesine getirip 5. sınıftan mezun ederse hiç olmazsa rahatlıkla okuyup yazabilir” dedim. Adam ikna oldu. Ertesi gün Mahmut'u okula gönderdi.
Özveri ile sabır ile ve onun seviyesine inilerek anlayacağı bir dil ile Mahmut'u okuryazar yaptık. İkinci dönemin sonunda Mahmut 29 harfin hepsini okuyabiliyor. Hatta karışık olarak sıraladığım harfleri dahi takılmadan okuyor, bütün fişleri okuyor ve ismini yazabiliyordu... Bu beni çok mutlu etmişti... Demek ki, öğrenmeyen çocuk yoktur biraz daha gayret gösterilirse...
Ders yılı sonunda Milli Eğitimden gelen Müfettişler gelmiş toplantı yapacaklardı. Beş altı öğretmenle oturmuş toplantı saatini bekliyorduk Bu metodumu öğretmen arkadaşlara anlattım. Toplantı saati geldi hep birlikte gittik. Müfettiş konuşmaya başladı Eğitim-Öğretimden, öğretmen-öğrenci ilişkilerinden söz etti sonra da; -"arkadaşlar, bir çocuk şayet 3.4. sınıfa geçmiş ama o seviyede değil ise, Ona kendi seviyesinden eğitim verin" dediğinde, öğretmen arkadaşlar bana dönerek: -"ne yalan atalım biz de her şeyi uygulamada öğrenmeye çalışıyoruz. Bize okulda böyle bir şey anlatılmadı" dediler...
Bir şeyi tasavvur edebilmek, teoriden pratiğe ve modele ulaşmak için o işin eğitimini almak gerekmiyor. Biraz sabır gösterilse, akıl meşgul edilse, zeka çalıştırılsa, kabiliyet hareket ettirilse, tüketimden üretime geçilse bu yönde kafa yorulursa, eğitilemeyecek ve öğretilemeyecek insan, yoktur diye düşünüyorum…
başakşehir escort ,ikitelli escort ,güneşli escort ,kayaşehir escort ,bağcılar escort ,esenler escort ,eyüp escort ,güneşli escort ,kumburgaz escort ,topkapı escort