Semavi dinlerde terminolojik olarak insan yaratılışını incelediğimizde hemen hemen tüm dinlerde insanlık tarihi hz. Ademden başlamış ve günümüze kadar nitelik ve nicelik olarak farklılık gösterse de hem öz olarak hem de yaratılış itibariyle Ayniliğini korumuştur.

Doğası gereği Yaratılıştan insana verilmiş üreme özelliğinden dolayı insan sayısal olarak artmış, onlar, yüzler, milyonlar ve nihayet günümüzde milyarlarla ifade edilen bir büyüklüğe ulaşmıştır.

Tabii olarak insanlık tarihi; insanların yaşadıkları bölgeler, beslenme şekilleri, yaşantı ve sosyal durumlarına göre farklılıklar göstermiş, bu farklılıklar insanın ilkel toplumdan tarım ve yerleşik topluma geçişte özel yaşam alanlarını birbirlerinden ayırma ihtiyacını doğurmuştur ve Zamanla insanoğlu doğanın çetin şartlarından korumak için yaşam alanlarının etrafına sınırlar koymaya başlamıştır.

Tabiatın çetin ve zor şartlarında hayatta kalma ve doğaya karşı üstün gelme duygusu birbirlerine yakın olan ve coğrafi olarak yakın yaşayan insanları birbirine yakınlaştırmış.  ilkin bireysel olarak tanımlanan insan daha sonra grup, topluluk ve nihayetinde millet olarak tanımlanmaya başlanmıştır.

İnsanın doğaya karşı üstün gelme duygusu daha sonra birbirlerine karşı üstün gelme duygusuna dönüşünce topluluklar yaşadıkları alanları diğer grup ve topluluklara karşı korumak “-burası bana aittir “ mesajını  daha bir pekiştirmek  için tekrar birbirleri arasına sınırlar koymaya  başlamış  bu sınırlar içinde kendilerine has özellikler, kültürler ve farklı yaşam şekillerini oluşturmuşlardır.

Dünya tarihi boyunca devam edegelen antropolojik gelişim ile insandan grup, grup tan topluluklar, topluluktan milletler ve nihayetinde milletten devletler  olumuştur.

Felsefik olarak asıl olan; grup, topluluk, millet ve ya devlet olsa da tüm insanların aynı yaratılıştan geldiği ve herhangi bir grup veya milletin diğer bir grup veya milletten daha üstün veya aşağı olamayacağı fikri, bilimsel ve insani bir gerçekliktir.

Tarih bilimini incelediğimizde Her topluluk veya milletin kronolojik olarak kendine has bir tarihinin olduğunu görüyoruz. Bu tarihi yok saymak veya görmezden gelmek bize bir şey kazandırmaktan çok tarih bilimi adına daha fazla şeyler kaybettirir.

Kürtler de dünya tarihinin belirli dönemlerinde belirli bölgelerde yaşamış, hakim olmuş ve medeniyetler kurmuşlardır. Tarihin bu sayfalarını ve bu dönemleri yok saymamız tarih bilimi açısından asla mümkün değildir.

Kadim Mezopotamya, orta doğu ve Yaşadığımız coğrafyada yüzyıldır bölgenin jeopolitik konumundan, İngiliz - ABD emperyal politikalarından kaynaklı terör,  terörize edilen kimi gruplar ve yaşanan sonuçlar bu tarihi göz ardı etmemizi gerektirmez. Bilakis Dünya tarihinde önemli bir yer tutan kürt tarihini göz ardı etmemiz veya yok saymamız tarih bilimine ve insanlığa en büyük ihanettir. (Devam edecek)

Hasan Tahsin Gücüm.