Bugun...


İhsan Yaşar

facebook-paylas
1.DÜNYA SAVAŞI-OSMANLI İMPARATORUĞU-RUSYA –TÜRKİYE…(4)
Tarih: 11-10-2020 18:52:00 Güncelleme: 11-10-2020 18:52:00


(…) “Bu savaşların ve isyanların, ekonomik, siyasi ve askeri bedellerini çok ağır ödeyen İmparatorluk her gün sadece kan kaybetmiyordu aynı zamanda ciddi anlamda toprak, itibar ve moral değerlerini de kaybediyordu. Vakti zamanında üç kıtaya hüküm eden koca Osmanlı bugün kendi tebaası olan halkları İmparatorluk sınırları içerisinde zaptı rap altına almakta ciddi anlamda zorlanıyor, vergilerini toplayamıyor, idari ve askeri alanlarda otoritesini kaybetme noktasına gelmiş, bulunmaktaydı.” diye yazımızı noktalamıştık. Bıraktığımız yerden yazımıza devam edelim.

1.Dünya savaşını kaybeden Osmanlı İmparatorluğu birçok yönden kayıpları oldu. Bu kayıpları hep beraber hatırlama adına şöyle tarihin karanlık dehlizlerine hep beraber bir göz atalım.

1-1) Nüfuz kaybı: Osmanlı Devleti, İstanbul’un fethi (1543) ile yükselme dönemine geçmiş, II Viyana bozgununa (1683) kadar dünyanın en önde gelen devleti konumundadır. Dört asırdan beri zamanının en güçlü süper devleti, sürekli fetih hareketleri ile topraklarını genişletmiş ve üç kıtaya hüküm ederek âdete dünyanın nizamını elinde tutmuştur. Bu nüfuz, zamanla devletin birçok alanda zayıflamasıyla birlikte gittikçe kaybolmuştur. Avrupa’daki Hristiyan devletler, başta kutsal Kudüs ‘ü ve diğer Hristiyan toprakları, Hilal’in temsil eden Müslüman ülkelerin ellerinden kurtarmak için “Cihat (!) “ ilan ederek sürekli saldırmışlardır. Haç’lı seferleri ile başlayan, Haç ve Hilal kavgası, Osmanlı döneminde de kıyasıya devam etmiştir. Gerek Müslüman ülkeler ve gerekse Hristiyan ülkeler çoğu zaman kendi “ Dindaşları ” olan ülkelerle de savaşmaktan asla geri kalmamışlardır. Çoğu zaman birlik ve beraberliğin sağlanması adına kendi “ Dindaş “ larına ve ülkelerine saldırmakta “ Din” en bir beis görmemişlerdir. Haç’ın temsilcileri olduklarını söyleyen Rusya, Fransa, İngiltere, Almanya, İtalya gibi ülkeler başta olmak üzere sanayileşme hamlelerini başarı ile gerçekleştirerek, her geçen gün ekonomide, siyasette ve askeri alanda nüfuzunu artırmışlardır. Hilal ‘ın temsilcisi olan ülkeler ise Osmanlı İmparatorluğu, İran ve Babür İmparatorluğu (Türk – Hint) sanayi hamlesini başaramamış olup ekonomik,  idari ve askeri yönden büyük sıkıntılar yaşıyorlardı. Babür devleti 1854 yılında İngiliz, Britanya Birleşik Krallığı devletince yıkılıp bu devletin toprakları sömürge yapıldı. İran, 1903 yılından itibaren İran petrol yataklarını işletmesi ile başlayan İngiliz müdahalesi karşısında 1925 yılında yıkılıp Pehlevi Hanedanı ile İngilizler nüfuzlarını devam ettirdiler. Geride Hilal ‘ ı temsil eden tek ülke, Haçlıların “Hasta Adam ” diye tarif etikleri Osmanlı İmparatorluğu kalıyordu. Osmanlı İmparatorluğu toprakları da adeta bir alev topuna dönüştürülerek, tamamen istikrarsızlaştırılmış ve 1908 tarihinde Selanik’ten gelen, jön Türkler, İtaat ve Terakki’ nin hayalperest kadrolarının başını çektiği “  Hareket “ ordusunun Bab-ı Ali’ baskını ile sadece birkaç sene daha şeklen devam etmiştir…

Bu arada meşhur tarihi bir fıkrayı da siz değerli okuyucularımızla paylaşmak istedim.

Rivayet edilir ki; Sultan Abdülaziz, Paris’te açılan 1867 yılında açılan bir sergi münasebeti ile yaptığı seyahatte Keçeci-zade Fuat Paşa’yı da refakatine almış. Bu  seyahatte III.Nopolyonun  başkanvekili ve  Serasker  Compte  de Montauban  Palitan bulunmakta. III.Napolyon Suveyş Kanalı’nı açtırmak, Girit’i Yunanistan’a vermek istiyordu. Sultan Abdülaziz ‘le Ali ve Fuat Paşalar ise Fransa Kralının özellikle ikinci arzusunun tahakkuk ettirilmemesi tarafı idi. Compte  de Montauban  de Palitan ile Fuat Paşa arsında mühim siyasi görüşmeler olur. Nihayet bu konuşmalar sırasında bir gün Compte de Montauban, Keçi-zade’ ye ; “ Niye beyhude ısrar ediyorsunuz ?”, “Hangi kuvvetinize güveniyorsunuz? Osmanlı Hükûmetinin ne derece zaafa düştüğünü görmüyor musunuz?” der. Fuat Paşa derhal karşılık verir ;    “ Hayır Kont! Hayır!… Osmanlı hiçbir zaafa düşmemiştir. Osmanlı en kuvvetli, en dayanıklı devletlerden biridir. Üç yüz senedir siz dışardan ,biz içerden yıkmaya çalıştığımız halde bir türlü yerinden sarsamadık!…” der.                                                                  

Evet; Fuat Paşa Palitan’ a bu diplomatik cevabı veriyordu ama koca Osmanlının gerek dışardan ve gerekse içerden aldığı yaraların çok ciddi olduğunu ve her geçen gün adım adım çökmeye doğru gittiğini kendisi de görüyordu.Ve; Osmanlı İmparatorluğu da nihayet; 30 EKİM 1918 TARİHİNDE HUKUKEN OLMASADA, FİİLEN SONA ERMİŞTİ…

Bu nüfuz zafiyetti Müslüman Devletlerin kahir ekseriyetinin sömürgeleşmesine ve batı zihniyetine mensup yöneticilerin iş başına getirilerek siyasi ve ekonomik hegemonyalarının devam etmesine sebep oldu. 

 Asırlarca Hilal’ in bayraktarlığını yapan Osmanlı, Babür ve Safaviler bu nüfuzlarını Haç’a kaptırsalar da hala Hilal medeniyetinin kökleri üzerinde yeşeren bu kadim coğrafyanın evlatları, özlerine, Hilal Medeniyetine dönmek için canı ile malı ile büyük bedeller ödemektedir. Evet; insanlık ya İnsan fıtratına uygun doğal ve tabii olan EVRENSEL MEDENİYETİ tercih edecek ya da her şeyin para, kar ve pazar olarak görülüp insanları köleleştirildiği, robotlaştırıldığı MODERİNİZMİ tercih edecek…Devam edecek. Selam ve dua ile. İhsan Yaşar.                                              

 



Bu yazı 1327 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
YUKARI