Bugun...


Kutbettin Akdemir

facebook-paylas
KİTAPLARA İMAN
Tarih: 10-07-2021 00:03:00 Güncelleme: 10-07-2021 11:12:00


اعُوذُ بِاللهِ مِـنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيــمِ بِسْــــمِ اللهِ الرَّحْمَـنِ الرَّحِيـمِ

أَلْحَمْدُ لِلَّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ ﴿﴾ وَالْعَاقِـبَـةُ لِلْمُـتَّـق۪ينَ ﴿﴾ وَلَا عُدْوَانَ إِلَّا عَلَي الظَّالِم۪ينَ ﴿﴾

وَالصَّلٰاةُ وَالسَّلٰامُ عَلٰى رَسُولِـنَا مُحَمَّدٍ وَأٰلِه۪ وَصَحْبِه۪ٓ أَجْمَع۪ينَ

Böyle güzel bir sohbet ortamında, birbirlerini seven, birbirlerine güvenen ve birbirlerine inanan bir kardeşler topluluğu olarak bir araya gelmeyi bizlere nasip eden Yüce Mevla’ya sonsuz hamdü senalar olsun.

Allah’ın sözlerinin diğer sözlere üstünlüğü, Allah’ın, yarattıklarına üstünlüğü gibidir.” (Tirmizi, Fedâilu’l-Kuran, 25) buyurarak bizlere vahyin ve Kitabullah’ın önemini vurgulayan, ümmetine her daim Allah’ın ipine, yani Kuran’a ve sünnete yapışmalarını öğütleyen Hz. Muhammed Mustafa’ya (sas) sonsuz salat ve selamlar olsun.

Cenab-ı Hak şuurlu Müslümanlar olmayı, rızası doğrultusunda yaşamayı bizlere nasip eylesin. Bir bütün olarak İslam’dan razı ve İslam’a teslim olarak hayat sürmeyi bizlere nasip eylesin. Kur’an nizamını kurmak ve yürütmek için çalışmayı bizlere nasip eylesin.

Kardeşler!

Âdemoğlunun sahip olduğu en büyük meziyet, vahye muhatap olmaktır. Yüce Allah, yarattığı günden itibaren insana birçok lütufta bulunmuştur. Ancak bu nimetlerin en önemlilerinden birisi insanlığa doğru yolu gösterecek, hakla bâtılı ayırt etmelerine imkân verecek olan kitaplardır.

Yüce Allah yolumuzu şaşırmayalım diye, gaflete düşmeyelim, Allah’ın rızasını kaçırmayalım diye bizlere peygamberler gönderdi. O peygamberlere de bizlere ulaştırmaları için Kitaplar verdi. Peygamberler de bizden bu kitaplara inanmamızı ve bunları hayatımıza rehber kılmamızı istediler.

Biz, Yüce Allah’ın bazı peygamberlere kitaplar indirdiğine inanıyoruz. Allah, bazı peygamberlere kitaptan küçük sahifeler göndermiştir. Bunlara yani suhufa da iman ediyoruz. Yine şuna da inanıyoruz: “Bu kitapların -tahrif edilmiş halleri hariç- tümü doğru ve gerçektir. Hepsi Allah’ın vahyidir. Allah, Hz. Mûsâ’ya Tevrat’ı yolladı ama Yahudiler o kitabı hiç acımadan bozdular. Sonra Allah, Hz. İsa’ya İncil’i gönderdi. Utanmadan onu da bozdular. Zebûr’u da bozmuşlardı zaten. Sonra Allah, Kur’an’ı gönderdi. Kur’an önceki kitapların tamamının hükmünü ortadan kaldırıp nesh etti.” İşte bu söylediklerim, “Kitaplara İman” demektir.

Rasulullah’ın (sas) vefatını takip eden günlerde Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer, Ümmü Eymen annemizi ziyaret etmeye karar verdiler. Evine gidip geçmiş günleri, Sevgili Peygamber’imiz (sas) ile hatıralarını yâd ettiklerinde Ümmü Eymen annemiz ağlamaya başladı. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer onu teselli edebilmek için “Niye ağlıyorsun? Şüphesiz Allah katındakiler Hz. Peygamber (sas) için bu dünyadakilerden çok daha hayırlıdır. Onun için endişelenme!” dediler. O, “Ben Allah’ın katındakilerin Resulü için daha hayırlı olduğunu bilmediğim için ağlamıyorum. Esas ben, gökten inen vahyin kesilmiş olmasına ağlıyorum” diye cevap verdi. Yani Ümmü Eymen, insanlık için en önemli nimet olan vahyin kıyamete kadar kesilmiş olduğunu ve bunun için ağladığını anlatmak istiyordu. Ümmü Eymen annemizin bu sözünü duyan o kıymetli şahıslar da hüngür hüngür ağladılar (Müslim, Fedâilüs’s-sahâbe, 103).

Ama unutmayalım değerli kardeşlerim!

Kuran-ı Kerim, Yüce Allah’ın lütfu ve Müslümanların gayret ve ciddiyeti ile tahrife uğramaktan korunmuştur. Yeni ayetler nazil olmasa da Kur’an’ın hükmü kıyamete kadar devam edecektir. Kur’an, kıyamete kadar ayetleri ile insanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkarmaya devam edecektir. Hiç kimse onun varlığını yok edemeyecektir. Çünkü Allah şöyle buyurmaktadır:

إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ

Hiç şüphe yok ki o zikri (yani öğüt veren Kur’ân’ı) biz indirdik! Onu koruyacak olan da Biz’iz.” (el-Hicr 15/9) işte bu ayet, Kur’an’ın önceki kitapların aksine  kıyamete kadar tahrif ve tebdilden korunmuş olarak muhafaza edileceğini müjdelemektedir. 

Bazı peygamberlere “kitaplar”, bazılarına daha küçük hacimli olan “suhuf” (sayfalar) verilmiştir. Kitap olarak, Hz. Musa’ya Tevrat, Hz. Davud’a Zebur, Hz. İsa’ya İncil ve Hz. Muhammed’e Kur’an-ı Kerim’in indirildiği bildirilmiştir. Şu ayeti de dikkatli dinleyelim:

أُولَئِكَ الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ فَإِنْ يَكْفُرْ بِهَا هَؤُلَاءِ فَقَدْ وَكَّلْنَا بِهَا قَوْمًا لَيْسُوا بِهَا بِكَافِرِينَ

“Onlar kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Şimdi o müşrikler bu nübüvveti inkâr ederlerse, biz nübüvveti inkâr etmeyip ona sahip çıkan bir topluluk görevlendiririz.” (el-En‘âm 6/89) Bu ayet-i kerime, bunların dışında Kur’an-ı Kerim’de ismi zikredilmemiş bazı peygamberlere de kitap verilmiş olabileceğini düşündürmektedir. Biz varlığını bilsek de bilmesek de Allah’ın gönderdiği tüm kitaplara iman ederiz.

Kitapların dışında 10 sahife Hz. Adem’e, 50 sahife Hz. Şit’e 30 sahife Hz. İdris’e, 10 sahife Hz. İbrahim’e indirilmiştir. Allah Teâlâ’nın gönderdiği peygamberler gibi kitaplar da bir öncekini tasdik etmiş, böylece vahyin kaynağının bir olduğunu ortaya koymuşlardır.

Son semavî kitap olan Kur’an-ı Kerim de kendinden önceki kitapların özünü tasdik etmektedir.

نَزَّلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَأَنْزَلَ التَّوْرَاةَ وَالْإِنْجِيلَ مِنْ قَبْلُ

“Allah, sana Kitabı (Kur’an) hak ve kendisinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. Nitekim önceden Tevrat’ı ve İncil’i de indirmişti.” (Âl-i ‘İmrân 3/3-4)

Aynı şekilde İncil de kendisinden önce indirilen Tevrat’ı tasdik etmiştir.

“Kendinden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı olarak peygamberlerin izleri üzerine, Meryem oğlu İsa’yı arkalarından gönderdik. Ve ona, içerisinde hidayet ve nur bulunan, kendinden önce geçen Tevrat’ı doğrulayan, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için doğru yola iletici ve bir öğüt olarak İncil’i verdik.” (el-Mâide 5/46)

Kardeşlerim!

Gördüğünüz gibi her biri kendisinden öncekinin özünü tasdik edip değişmiş olan hükümlerini nesh eden ve son halkası Kur’an ile taçlandırılan ilâhî kitaplara, hepsinin doğru, gerçek/hak olduğuna ve hepsinin hidayet vesilesi olarak insanlığa sunulduğuna inanmak; iman etmenin, mümin olmanın gereklerinden biridir. Kısaca ilâhî kitaplara iman “amentü” olarak bilinen iman esaslarından birisidir. İlk dersimizde işlediğimiz meşhur Cibril hadisinde de iman esası olarak zikredilmişti. Kur’an-ı Kerim’de şu cümleyi söylememiz emrediliyor:

قُولُوا آمَنَّا بِاللَّهِ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْنَا وَمَا أُنْزِلَ إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالْأَسْبَاطِ وَمَا أُوتِيَ مُوسَى وَعِيسَى وَمَا أُوتِيَ النَّبِيُّونَ مِنْ رَبِّهِمْ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِنْهُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ

“(Ey iman edenler, siz de) deyin: “Biz, Allah’a, bize indirilen (Kur’ân’a) ve İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve O’nun soyundan gelip İsrail kabileleri içinde görevlendirilen peygamberlere indirilenlere, Musa’ya (verilen Tevrat’a) ve İsa’ya verilen (İncil’e) ve bütün nebilere Rabblerinden verilenlere iman ettik. (İman etmede) hiçbirini diğerinden ayırmazız. (hepsine aynı şekilde, aynı derecede iman ederiz). Biz, (ne indirmiş, ne vermişse hepsini kabul ederek) Allah’a tam manâsıyla teslim olmuş (Müslüman) larız.” (el-Bakara 2/136).

Adı ne olursa olsun bütün ilahi kitaplar Allah kelâmıdır. Kaynakları ve taşıdıkları mesaj açısından aralarında fark yoktur. İndirildikleri topluma göre farklı dilleri, ilk muhataplarının zamanı ve toplumsal şartları gereği bazı özel kuralları ve yöntemleri olsa da hepsinin özü birdir. Ancak, Kur’an ve hadislerde bahsi geçen sahifeler günümüze ulaşmamıştır. Tevrat, Zebur ve İncil ise tahrif edilmiştir. Zaten bunlar insanlar tarafından değiştirildiği için Allah Kur’an’ı gönderdi.

O halde biz Müslümanlara düşen görev Kur’an’ın rehberliğine sımsıkı sarılmaktır. Yahudi ve Hristiyanlara ait kalıntılarla işimiz olamaz. Fakih sahabelerden birisi olarak ümmetin önüne düşüp rehberlik eden Abdullah b. Abbas, bizleri şu şekilde uyarmaktadır:

“Ey Müslümanlar! Sizler Allah’ın Peygamberinize indirdiği en son ve her türlü tahriften korunmuş olan kitaba (Kur’an) sahip olmanıza rağmen ve Allah’ın sizlere Ehl-i kitabın kendi kitaplarını kendi elleriyle tahrif edip değiştirdiğini ve az bir menfaat elde etmek için ‘Bu, Allah katındandır.’ dediklerini haber vermesine rağmen, onlara dinî bir meseleyi nasıl sorarsınız? Yoksa sizin sahip olduğunuz bilgi, onlara bu konuda herhangi bir şey sormaktan sizi menetmiyor mu? Hâlbuki bizler Ehl-i kitaptan hiç kimsenin Allah’ın size indirdiği Kur’an hakkında size bir şey sorduğunu görmedik.” (Buhârî, Tevhid, 42).

O halde kitaplara iman ilkemiz, o kitapların bozulmamış (tahrif edilmemiş), Allah’tan geldiği şekliyle muhafaza edilmiş hâlleri içindir. Hatta Müslümanlar bu kitapların asıllarının Allah kelâmı olduğunu kabul etmekle yükümlü olduğu kadar, Kur’an dışındaki mevcut ilâhî kitapların tahrif edilmiş olduğuna da inanmakla sorumludur.

O halde Tevrat ya da İncil’den gelen bir bilgiyle karşılaşan mümin ne yapacak? Nasıl davranmalıdır bu durumda? Öncelikle bu bilginin doğru veya yanlış olduğunu söylemeden Kur’an’a başvuracak.

Bilginin Kur’an’ın ve hadislerin verdiği bilgilerle çelişki hâlinde olmaması, İslam’ın genel ilke ve prensipleriyle çelişmemesi durumunda doğruluk değerinin olduğu varsayılabilir. Kur’an’ın değer yargılarıyla, genel ilke ve prensipleriyle çelişen bilginin, Allah’tan gelen bir bilgi olarak değerlendirilmesi asla söz konusu olamaz. Hz. Peygamber (sas) “Kur’an’ın haramlarını helâl sayan, ona iman etmemiştir.” (Tirmizî, Fedâilu’l-Kur’an, 20) buyurmuştur. Asıl olan Kur’an-ı Kerim’in beyanlarıdır.

Kardeşler!

Şu hususu özellikle vurgulamalıyız ki Kur’an’ın metnini ve mushafı yüceltip kutsallaştırmak ama diğer taraftan onun hükümlerini göz göre göre çiğnemek, konjektürel şartlardan etkilenerek Kur’an’ın bazı hükümlerini bu çağda yaşanılamaz, uygulamaz görmek Müslümanca bir tutum değildir. Dersimizi Peygamber (sas) Efendimiz’in Hz. Ali’ye şu nasihati ile sonlandıralım:

Allah’ın kitabında sizden öncekilerin bilgisi ve sizden sonrakilerin haberi vardır. Aranızdaki meselelerin hükmü ondadır. O hak ile bâtılı birbirinden ayıran kesin bir hüküm olup anlamsız boş söz ve oyun değildir. Allah onun (hükümlerini) terk eden zorbanın belini kırar, işini bitirir.

Her kim doğru yolu Allah’ın kitabından başkasında ararsa Allah onu sapıklığa düşürür. O, Allah’ın sağlam ipidir ve hikmet dolu sözleridir. O, dosdoğru yoldur. Ona dayanarak konuşan tasdik olunur. Onunla amel eden sevap kazanır, onunla hükmeden adaletli davranmış, ona davet eden doğru yola davet etmiş olur.” (Tirmizi, Fedailu’l-Kuran, 14.)

Mehmet Akif’in söylediği gibi

“Lâfzı muhkem, yalnız anlaşılan, Kur’an’ın;

Çünkü kaydında değil hiçbirimiz mânanın;

Ya açar Nazm-ı Celîl’in, bakarız yaprağına;

Yâhut üfler geçeriz bir ölünün toprağına.

İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin;

Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için!”

Cenab-ı Hak bizleri Kuran’a şekilsel bir saygı ile yetinmeyip onu hayatımızda tatbik etmeyi nasip eylesin.

وَقَالَ الرَّسُولُ يَارَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَذَا الْقُرْآنَ مَهْجُورًا

“Ey Rabbim! Kavmim şu Kur’an’ı terk edilmiş bir şey hâline getirdi.” (el-Furkân 25/30) şeklindeki Peygamber serzenişine muhatap kılanlardan eylemesin.

Ve’l-Hamdü Lillahi Rabbi’l Alemin El-Fatiha



Bu yazı 5237 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
HABER ARA
YUKARI