"Şehir" denince akla gelen modern yapılardır, bu gün.

" Şehir" denilince insan, rahatça yaşam alanlarını düşünür.

Her şeyin kolaycılığına kaçma, maharet ve marifet bilinir, bu tür şehir anlayışında.

Her şeyi buna yorumlayan düşünce, geçmişten bu güne gelen, ayakta duran ne varsa, adeta düşman kesilir, taş yığını muamelesine tabiî tutulur  mimarî eserler.

Şehir merkezinde bir çok tarihî yapının olmayışı, bu düşüncenin kemikleşmiş olmasındandır. Mevcut eserlerin yerine düşünülen modern yapılar, bu anlayışın eseridir, adeta.

Şehirli, yılda on beş - yirmi günlük istirahat zamanını köy ortamında, bir akarsu yakınında, tabiatla başbaşa geçirmek ister.

Sebze, meyve ve diğer temel gıda maddelerinde  Organik Korosu'na "İzinsiz Solist" olarak katılır da şehirde yapılanlara dair itiraz sesini yükseltmez.

İşadamları, yaptıkları yaşam alanlarında, towerlerde hayatını dört duvar arasında geçirmez, gözden ırak, denize yakın koylarda, ormanlık alanlarda malikhanelerini Inşâ eder, durur.

Kendisini elit, beyaz görenler, sanatcı hissedenler, topluma sanatıyla (?) yön verdiğini sanan kimileri, ayrıcalıklı oluşlarını, tabiatla içiçe alanlarda yaptıkları aşiyanlarında geçirir, halkın sanatçısı olarak komedyeninden şarkıcısına, sinemacısından tiyatrocusuna varıncaya kadar.

Bir dağ başında sessiz ve sakin biçimde gün geçirdiniz mi?

İnsanın  kirlettiği şehir dışında coğrafyanın bakîr alanları işgal edilirken, betona ve demire teslim edilirken çevreci geçinmek adına amuda kalkan anlayışlara sorulmaz mı?

- Siz, bu derdini dile getirdiğiniz, onların sayesinde milyonlarıyla zenginleştiğiniz insanların gözünde değerinizi bir bir, gün geçtikçe kaybediyorsunuz!..

Oyunculuğu, şarkıcılığı ile göz doyuranlar, şehrine, kazasına, kasabasına, köyüne ne yaptı?

Hakkını savunur gibi olduğunuz vatandaş gibi yaşadınız mı?

Onlar gibi yediniz ve içtiniz mi?

Onlar gibi olmadıkça bir saygınlığa layık olmayacaksınız.

Düşüncemiz, bu minvalde...