Bugun...


Mehmet Ali ABAKAY

facebook-paylas
Şehre veda deminde saklı endazesiz sözler
Tarih: 20-11-2021 00:02:00 Güncelleme: 20-11-2021 00:02:00


Şehre veda demindeyim, gönlüm, ezberlenmemiş sözler hafızamda tek tük yerini kaybetmemiş. Ne yazık, şehirden göçenlerin ardından elde kalan kimlikleri, mezar şahidelerinde okunması unutulmuş kitabelerle sınırlı. Kiminde Ya Hay Ya Kayyum kiminde Huve’l- Bâkî ifadesi.
Arada cafcaflı kabirler yok mudur, dünyada malı, mülkü çok olan insanın evlerinin büyük olması misali.

Kabristan herkesin eşit olduğu bir ülkedir, gözümde. Kimsenin kimseye itirazının olmadığı, iltimasın geçer akçe kabul edilmediği, herkesin sessiz ve sakin ortamda kabrinde yattığının bilindiği ortam…

Kabri ziyaret edilmeyenlere, o şehirde hatırlayanı kalmamış kimselere haftada bir perşembe günü gönüllü insanların ziyareti sağlanmalı.

Bu ziyaretlerde ne fotoğrafçı olmalı ne kameralar… Zaten her kabristan, canlılığı insan merkezli bir mekân. Konup göçenlerin vardığı ve kendilerini halen dünyalı sandığı zehabına kaptırdığı yer. Biri ölümü unuttuğu için burada, öbürü uğradığı her kabire yakınını bırakmasına rağmen, kendisine daha yer tespitini yapmamış halde, adeta yüz sene daha yaşayacakmış gibi…

Her otomobilin sıfır haline bakarken niçin hurdaya dönmüş hali canlanır, gözümde? Reklâm kuşaklarında kazanın ve belanın akla getirilmediği görüntülerde saklanan kan, ezik bedenler, kırık cam parçaları hangi mahzende kilit altına alındınız? Niçin canlı birer tabuta benzemektedir, nazarımda dört tekerlekli her şey, otobüs, tren, uçak…

Hangi kumar oyununda hile yapınca, bu ağır- müebbed cezaya layık göründü, yazdıklarım?

Ben de sizin gibi acıkınca ekmek, susayınca su içen, yorulunca dinlenen, uyuyan, hüzünlenince ağlayan, kederlenince dost arayan biriyim, dostlar…

Kıskançlık, bizi kör kuyulara atmamalı. Bırakın can veren Allah, rızkını gönderir, fakirlerin. Siz, gözünüzü dikmekten vaz geçin

Kara undan yapılmış ekmek, sert olur, incitir avurdunuzu. Zaten fazla yemezsiniz, ekmeği. Doktor, size yasaklamadımı, ekmeği? Siz ne nankör topluluk oldunuz, çizgi film kahramanlarını çoktan aştınız, canavarlar gibi.

Bana neden kırmızı şapkalı kız masallarının dinletildiğinin şimdi daha bir farkındayım. Sahi siz değil miydiniz, bizon kovalayıp Kızılderili öldüren?

Niçin kafataslarını kule yaptığınız insanları, kafa derisi yüzücüsü halinde gösterdiniz? Kıtalar ötesine taşıdığınız insanların teni karaydı, gözyaşı ve kanı aynen sizin gibi… Her gemide çoğunu denize attınız, sofralarınıza getirdiğiniz balıklar besili olsun diye…

Bilir misin sevgili okur, neden kıymetli olanın muhafazasının gerekliliği? Cevizi kırsan, bozulmayı kabuğunda arama, soğanın ince kabuğudur, onu diri tutan. Bakma, her sert kabuklu tohumun dışı, toprakta çürürken içi can bulur, yenilgi sanılan durumda. Yediğin şeftalinin çekirdeğini toprağa düşür.

Çok okunmak için endişem olmadı, yazdığımız bize hayatta iken gelir getirmez. Okursanız, kapital kumbaramıza kuruş hibe edilmez, bil değerli okur!..

İsmimize havale çıkaran olmaz ki her gelmeyen- geldiğini düşündüğünüzü sizinle paylaşayım!..

Yazdığımız deli saçması yorumlanmasın, post- modern denilmesin asla…

Bir nefes alıp vermek içindir, tüm çabam.

Bilir misin, mûjganı ıslak olanın ağlayıp ağlamadığı sorgulamamalı. Denize düşene ıslanıp ıslanmadığını sual etmek denli münasebetsiz, haince bir ifade hali. Cehenneme düşene ateşin harlı olup olmadığını sorma, senin yaşadığın saltanatının cennetine itirazım olmadığı için ateşlerdeyim.

Durup dinlenmem lazım.

Sayıklamalarım arttı.

Aşağıda yer alan notlarım nasıl tamamlanacak?

Yazılmamış kitaplar için verilen hiçbir söz, mutebber değildir, Mîrim.

Örtme hava sıcak, yorgan kapatıyor dış dünyamla irtibatımı. Dünyanın vahşi hegemonya anlayışında eriyor, ruhum bir ölünün küllerinden yapılan kavanoz gibi. Ben, reddediyorum haksızlık ve haram kapsamında her şeyi.

Ve tekrar duruluyorum, sabah ile…

Söylenecek o kadar güzel şeyler vardır kiakla getirilmeyen…

Daha açılmamış gül goncesini koparanlar, parmaklarındaki dikenin acısını bana sitemle anlatır, durur…

Benim gül goncelerimi, açılmamış tomurcuklarımı koparan, dikenler için kökümden kesilmeme ferman çıkarır…

Ben gül ağacı oldukça, kokularından rahatsız olduğunuz güller var olacaktır, hem gülüz mazluma hem dikeniz zalimin nazargâhına ve dahi karargâhına…

Derlenip toparlanmam lazım.

Şikâyet kabilinden bir ebleh gammazlarsa doktorlardan birkaçının raporuyla deli gömleğini giyemem bu yaşta…

Kim sulayacak binlerce kitabı, kütüphanemde?

Kim bakacak sokak arasında beslediğim kedilere?

Ya ekmeğini benimle her akşam paylaşan Meczûp Dede, ne yapacak bensiz?

Çocuklar, kimden alacak haftalık harçlıklarını okula giderken?

Kapımı artık çalmayacaklar, kanaat önderi olarak.

Kimse hatırlamayacak ismimizi, unutulup gideceğiz.

Belki bize sepetle su taşıtacaklar, yoruluncaya kadar.

Kimi itiraz edenler, kalaslarla dövülecek, itaate kadar.

Yemek adına verilenleri mecburen yiyeceğiz, ölmemek için.

Kimi hikâyelerini anlatacak, kendi kendisi dinleyecek her gün.

Yürek paralayıcı ses yükselir, uzak dediğim bahçenin öbür tarafından, insanı kendinden alıp götüren.

Bu sevdadan kırdı, akıl çemberini. Şu haksızlıktan yok oldu, içeride. O, bir türlü kabullenmedi, insandışı muameleleri…

Peki ben kimim?

” Ben dervişan hükmündeyim” demiş, önündeki kuru ekmek parçasına bakıp, yazan şair.

“Zamanı vakitlerle bilirdik ” der dururmuş, Yaşlı Adam, kolundaki pilli saate tüm öfkesini kusarak.

Hayatın insan serencamında çok yüzler tanıdım, çok söz söylememe mani oldu. Birçok zaman yüzlerin ardında maskelerin olma hakikatini düşündükçe uykularharam oldu, hayaller perr û perişan. Anlayan bile tasdik etmekten ürker oldu, evlâd û ı’yal endişesiyle haklı olarak, bir bakıma.

Kolay mı bir şehrin sportif faaliyetlerini bir kişinin tek başına yürutmesi? Hem başkan hem kaptan hem antrenör…

Zaten ne çektikse bir koltuğa üç karpuzdan çekmedik mi, yürürken hızımızı kesme sebeplerinden. Ne olurdu, iki karpuz taşısaydık, biri yere düşüp kırılaydı, yekine sahip çıksaydık!..

Su kaynağına hasret çeken, kana kana içse de susuzluğunu bilmez sanır. Suyun başına geçince kaynak içinde ayaklarını yıkarsa ne demeli? Hangi kitapta yazar, elle ayağın yıkandığı kaynak suyunun temiz olduğu? Yok, Mîrim kadr û kıymet kalmadı, devranda.

Ya Hayy Ya Kayyum!…



Bu yazı 1823 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
YUKARI