Bugun...


Mehmet Ali ABAKAY

facebook-paylas
ŞEHİR ve RESTORASYON
Tarih: 30-10-2021 00:02:00 Güncelleme: 30-10-2021 00:02:00


Hiçbir eşya ve mekân, vasfını kaybedince, eski özelliğini taşımaz. O yapıyı ya da nesneyi koruma, zaman içinde ömrünü uzatma çalışmalarına " restorasyon" adı verilir.

Restore edilenin aslına uygun biçimde olması için, kullanılan malzemenin aynı olmasına dikkât esastır. Gerek yapı taşları gerekse diğer malzemeler, eserin aslîyetine uygun olmalıdır.

İsterseniz tarihî bir el yazması kitabı onarın isterseniz yüzlerce yıllık bir konağı, aynı titizliği göstermek zorundasınız.

Bu alana kendisini adayanlar, işini hakkıyla yapanlar, aldıkları eğitimin ve pratiğin gereğini yerine getirmeyi ahlâkî sorumluluk, tarihe karşı bir vazife bilir.

Bu işlerle işlemlerin daha iyi sonuç vermesi, elbette sağlanacak imkânlarla mümkündür.

Kimi eserin restorasyonu yılları alır, almaktadır.

**

Mimar Sinan'ı eleştirmek, kendini bilenin haddi olmaz. Mehmed Âkif, Süleymaniye'yi yıkmanın kolay olduğunu belirtir, bir şiirinde. Fakat Süleymaniye'yi yeniden yapmak için bir Süleyman ile bir Sinan bulma zorunluluğunu ifade eder.

Hattat Hamid'i sanatında tenkid, olsa olsa sonradan görmenin ruha derman diye verilen zehir mesahabesindedir, Hattatlık bakışıyla.

Dostoyevski'yi tenkid kolaydır da onun gibi zamanın imkânlarına göre yeniden bir roman yazmak, çok zordur.

Nedense dilin kemiği yok, tenkid hususunda.

Herkes, her şeyi bildiğini ifade edince, bilenlere düşen konuşmak yerine susmaktır, istenmese de.

**

Günümüzde şehirlere dair tarihî yapıların restorasyonuyla ilgili ortak bir uzlaşma olduğu söylenemez.

Bir grubun doğru dediğine öbür grup yanlış diyebilmektedir.

 Ortaya konan eserlerin dünü ve bugünü karşılaştırıldığında meydana getirilen çalışmalar çoğunlukla eskiye rahmet okutur, cinstendir.

Bir yapının yüzlerce, binlerce yıl ayakta durmasıyla onarım geçirdiği sürenin dayanıklılığının kısa süreli olması arasındaki zıtlık, insanı düşündürmeye sevk etmeliyken, " Oldu da bitti maşallah!.. Nazar  değmez inşallah!.." çabukluğu düşündürücüdür.

Gelişen tekniklerin, mimarînin, mühendisliğin dünün gölgesinde bile kendisine yer bulamaması söz konusudur.

**

Taşa alınteri dökmekten uzak olanların, hesaplama tekniklerini demir ve çimento üzerine kurması, restorasyonların başarılı olmamasının başlıca sebebidir.

Dünün hesaplamalarına dudak bükenlerin içine düştüğü olumsuzluklar, tarihî yapıların akibetini olumsuz yönden etkilemektedir.

Taş yontuculuğunun ve nakkaşlığını bilmeme hali, yapıların onarımında makinalaşmaya yönelişi artırmaktadır.

Çağın mimarlarını yetiştirmekten aciz yüzü geçen mimarlık fakülteleri, bu sebeple kendileriyle övünme hakkına fazla sahip görülemez.

Taşla hayat bulan mimarîye yabancı kalma, yeni Mimar Sinanlar yetiştirmeyi güçleştirmektedir.

Kimi yapılardaki restorasyonlarda mevcut kitabelerin tahribe açık hali, panoların garip şekle bürünmesi, çinilerin tahribi artık sıradan durum haline gelmiş gibidir.

Bu eserlerin yapılış dönemlerindeki muhteşemliği, ihtişamınin günümüzde görülmesi güçtür.

**

Kilit taşını bilmeyenin kalkıp onarımda söz hakkına sahip görünme tavrı, affedilemez hatadır, yanlışlıktır.

Yeniden bir Ayasofya yapmak mümkün değildir. Yeni bir Süleymaniye ya da Selimiye yapılamaz.

Kalkıp İstanbul Kalesini yeniden inşâ edemezsiniz.

Antakya Kalesi yapılamaz, Diyarbakır Kalesi kurulamaz.

**

Lice'de depremle yıkılan cami, restorasyon görmüş, eski yıkıntılardan yer yer modern eklentilerle sunulmuş.

Yapının camla pimapenle göz kamaştıran cephesi, restorasyonla tarihî eserin ne hale getirildiğini göz önüne sermektedir.

Tarihî yapının alt katındaki havalandırmanın gereği gibi yapılmayışı, aydınlatmanın olmayışı ve külliye olarak bütün olan etrafın yeni inşaattan çıkma görüntüsü, manzaranın iyiye yorumlanması önünde engeldir.

Yüzlerce yıl önce yapılan yapının bir yönünün tümüyle camlı olması, pimapen doğrama yerine  ahşap ile sağlansa da bu çirkinlik, ortadan kalkmaz. Kullanım itibarıyla günümüzde bu yol benimsenmiş olsa bile, yapının aslîyetine düşen gölgedir.

Ana yapının içine girmek, ibadet etmek için kapıdan girme mümkün değildir. Avlu kısmının yüksek olma hali ya da yapı içine girerken ahşap veya taştan basamakların olmayışı sıkıntı vermektedir.

Burada kılınacak cemaatle namazda, ibadet edecek olanların durumunu düşünmek, oldukça üzücüdür.

**

Semtteki bir mahalle çeşmesini onaran anlayış, plastik borudan suyu akıttıyorsa ne denmeli?

Mimar değiliz, arkeolog ya da Sanat Tarihçisi iddiamız olmadı, olması mümkün değil. Biz, sadece araştıran, ele aldığı konuyu yerinde gören, inceleyen, okuyan ve aynı zaman içinde sorgulayan, şehre dair çalışmaları sebebiyle " Şehir Araştirmacısı" bilinen insanız. Bunu kabullenmeyen varsa, seyyah-gezgin olduğumuza itirazı kabul edilmez, kimsenin.

 

Şehirler üzerinde kendince araştırmalara dayalı kaynaklardan ve yerinde tespitlerden yola çıkan biri olarak, yapılanların mevcut olanın dışına çıkma ihtimalinin kuvvetli olduğunu görmekteyiz...

**

Halk oyuncusuna kalkıp türkü okutursak durum düzelmez. Türkü söyleyenler küser.

 Fırıncıya lokantacılık görevi verilmez, yapılan ekmek değil.

Yine de Ziraatçıya hayvancılık yaptırılabilir de berberin estetik ustası şeklinde kabulü akla ziyan harekettir.

Göz doktoruna mide ameliyatı yaptırmanın ne derece mantıklı olduğu sorgulanmazsa restorasyonları müteahhit teslimiyetine vermenin de sonucuna katlanma mecburiyeti doğar.

Bu tür işlemlerden sonra geriye dönüş, çoğunlukla sağlanmaz, sağlanması mümkün olmayan durumdur.

Özetle belirtmek gerekir ki restorasyon, bir yapının mevcud durumunu koruma, görünen ne ise aynı şekilde onarma iken bizdeki restorasyonlarda modern eklentiler düşündürücüdür.

Düşündürücü olan durum, bundan sonra yapılan ve yapılacak olan restorasyonlarda yapıların aslının korunup korunmayacağıdır.



Bu yazı 2004 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
YUKARI