İnsanlık iyisiyle kötüsüyle yaşam mücadelesi sürecini yaşamak zorundadır. Bu süreci anlamlı kılan  yaratılış gayesine uygun yaşamaktır.

Bu uygunluğun temeli tevhit anlayışı ile oluşur. Yaratıcı olan Allah yeryüzü nizamının sağlanması için bir dizi kurallar kanunlar koymuştur. Bu kanunlar insanlığın huzur adalet ve hakkaniyet içinde yaşamasını hedefler.

Bu zeminde insanlığın bu tevhit anlayışından  yüz çevirerek kendinden (nefsinden) olan düşüncelerle hareket etmesi yeryüzü düzenini ifsada sokar insanlık karanlığa gömülür. Bu gün işgalci Batı'nın yeryüzü hakimiyeti insanlığı bir açmaza sokup cehaleti fakirliği savaşı kaçınılmaz kılmıştır.

Müslümanların durumu ise tüm bu zulüm anlayışına ses etmemesidir. Çünkü müslümanların muhammedi İslam'dan uzaklaşıp tahrif edilmiş İslam'ın peşinden gitmesidir. Bu tahrifat  Resülüllahın vefatından sonra kırılmalarla başlayıp emevi iktidarı ile şekillenmiştir.

Allah'ın verdiği nimetlere karşı Resulullah müslümanlardan istediği tek şey   "ehlibeytinin sevilmesini istemesidir."

İnsanlığın Kurtuluşunun temelini Muhammed'i İslam'ın hakimiyetinden geçtiğini bilmek gerekir.

Muhammed'i İslam'ın yaşanmasının bir bireysel ibadet boyutu var birde toplumsal ictimai boyutu var.

Kişisel boyutu ibadetlerden oluşurken toplumsal boyutunda ise ahlak  paylaşım çömertlik değerler merhamet iyiliklerle muamele etmek ve kin nefret yalan dedikodu hırs iftira iki yüzlülükten kaçınmakla olur.

Müslüman sadece ibadet eden bir varlık değildir. İbadet Allah'ın nimetlerine teşekkürün  en yalın halidir. Bunu ahlaki değerlerle tamamlamak gerekir. Bu farklılık müslümanı beşeri anlayıştan farklı kılan en önemli kriterdir. Bugün yaşanılan sıkıntıların temel sebebi müslümanların bu çizgiden uzaklaşmasıdır.

Batı'nın bu hoyratlığı ve sömürü anlayışının pervazsızlığı müslümanların Muhammed'i çizgiden uzaklaşmasındandır. Müslümanlar özüne döndüklerinde insanlık huzur ve saadete kavuşacaktır...