Bu üç gün içinde onu aşkın şehirde meydana gelen depremlere dair, elbette bir yazı olmalıydı.
30. Aralık 2011 Tarihli Van Depremi'ne dair hikâyemizi paylaşma gereği duyduk.
Gerek şehrimizde gerek diğer şehirlerimizde meydana gelen depremlerde vefat edenlere rahmet, yaralılara şifa, yakınlarını kabedenlere sabır diliyoruz, insanımızın acısını " Mehemmed Mehemmed" hikâyesiyle dile getiriyoruz.
Sanal ortamda klâvye kahramanlığı yapıp, fotoğraf ve metin paylaşarak, sımsıcak evlerinde kalan, yardıma muhtaç olanlardan habersiz, rahmetten uzak, " Ben iyiyim." Mesajı atarak, sadece kendisini düşünen, ihtiyaç sahibine elini uzatmayanların iyi değil, sıkıntılı kişiliğe sahip olduklarını ifade etmeye gerek var mı?
Kötülüğün merkezinde gördüğümüz bu anlayış, sadece kendi dünyasında ebabilden başka kuş tanımayan fıtratlarıyla yeryüzünde birkaç maske ile dolaşan tiplerdir.
Yazımı çok zaman alan hikâyemiz "Mehemmed Mehemmed!.." sunulurken, vefat edenlere bir Fatiha ve dua dileğimizdir, Sevgili Okur!..
Bizim Medeniyet Anlayışımız, yaşantımızın mayasıdır.
MEHEMMED MEHEMMED!..
"Van Depremi’nde dünya değiştirenlere rahmet kalanlarına Başsağlığı"
Üşümekteyim, yağmur sonrası. Islanmış, her yer. Birbirine eşlik eden damlalar, bir musıkî sesi misali, çınlamakta yanı başımda. Naylon örtüden, şiddetli bir soğuk geliyor, yanı başımdan. Üşüyorum.
Daracık alanda içe çektiğim ayaklarım uyuşmuş. Kımıldasam, yanımda yatmış babamın başına değecek ayaklarım. Kıpırdamıyorum, açıkçası. Sol yanım üşüyor, bıçak gibi bir soğuk, değdiği yüzümü yalayıp geçmekte. Duramıyorum, açıkçası.
Birdenbire kalkıyor, uzandığı yerde babam, etrafa bakmak istiyor gibi:
-Mehemmed Mehemmed!..
Annem, eşlik ediyor, çığlığına babamın.
Yitirdiğim kardeşimi, enkazdan dün çıkardılar. Babam, muhtemelen rüyasında görmüş, kendisini.
Ben, ayaklarımı hissetmiyorum, artık. Gözümden düşen damlalar, hıçkırıklara karışıyor. Babam, bize teselli vermesi gerekirken ağlıyor:
-Mehemmed Mehemmed!..
Annem, küçülmüş, çocuk gibi kalmış. Dördüncü gün sonunda kavuştuğu yavrusuna, cansız bedene sarıldı, sarıldı:
-Mehemmed Mehemmed!...
Ben, sesimi çıkaramadım. Ölen benim kardeşimdi. Ağlamam lazımdı, çığlıklar koparmam lazımdı. Ağlayamadım, açıkçası. Kendime geldiğimde bayıldığımı söylediler, bana.
Mehemmed gidince, uçunca bir kuş gibi aramızdan, ne yapabilirdim ki… Ağlasam, ne olabilirdi? Geri gelmeyecekti, buna eminim.
Ben, diğer komşularımıza ağlıyordum. Küçük bir çocuk kurtulmuş, zelzeleden. Onu da yanımıza aldık:Zehra
Küçük bir kız çocuğu, üçünü aşkın biraz.
Babam, bana baktı, elleriyle yüzünü sakladı. Annem, sarıldı, babama:
-Mehemmed Mehemmmed!...
Dayanamadım, açıkçası. Ben de ağladım. Ölen benim kardeşimdi:
-Mehemmed Mehemmed!...
Küçük Zehra, sızlanışımızla kalktı, küçük minderden. Baktı, etrafına. Mum ışığında, gidip gelen loş aydınlıkta neresi olduğunu bilmediği çadırda, “Anne açım!..” dedi.
Annem, yanı başında duran ekmeği, kopardı ucundan. Dünden verilen somun ekmeği, öylece duruyordu, sahipsiz. Annem, Mehemmedi için ayırmıştı. İlk günden beri bize verilen yardımlardan bir kısmını, ayırıyordu:
-Mehemmedim gelir de aç mı kalsın? O gelmedikçe ben rahat edemem.
Mehemmed gelmedi, Anne. Gelmedi, işte. Enkaz arasında kaldı, sen de biliyorsun. Mehemmedin gelmeyeck.
Babam, Zehra’ya baktı:
-İşte Mehemmedin. Allah’a şükredelim. Birini aldı, birini verdi.
Annem, soğumuş somunu kemiren Zehra’yı kucağına aldı:
Kendiliğinden yaşlar, sökün etti gözünden. Yanaklarını iplik gibi süsleyen yaşlar, Zehra’nın saçının süzülür gibiydi:
-Ya Rabbi şükür!.. İsyankâr değiliz, sen verdin sen aldın.
Babam, tekrar kalkıyor, yerinden. Çıkıyor, çadırdan. Çadır dediğin branda ile çevrelenmiş, iki masa kadar bir sığıntı. “Olsun, buna da şükür” dedi, babam.
Annem, Mehemmedinin yerine bağrına bastığı Zehra ile avunuyordu.
Yemyeşil gözleriyle Zehra, kırmızıya kesilen yanakları… Sarıp sarmaladı, annem onu. Kucağında Mehemmedi var, gibi.
Ben, susuyorum. Ağlamasına dayanmasam da annemin, Zehra’ya bakıp kendi kendime söyleniyorum:
-Lo Mehemmedo lo lo Mehemmedo!..
Annem, bana dönüyor. Bıçağın kemiğe dayandığı sınır.
Rabbim, verdiklerine hamd ediyoruz. Sen verdin, sen aldın. Lakin insanız, çektiğimiz acılarla sınanmaktayız, bir imtihandır, yaşanan. İnsanız, isyana varmaz acılarımız.
Babam, beliriyor, girişte. Besbelli yeterince ağlamış. Yüzü ıpıslak.
Annem, soruyor kendisine:
-Ne var dışarıda?
-Herkes Mehemmedini arıyor.
Annem, sustu. Bu söz, yüreğine daldırılan bıçak gibi. Ben, konuşmak istesem de konuşamıyorum. Sessizim, çığlıklarımı içime gömüyorum. Dağ gibi babam, yıkılmış. Annem ki babamdan daha güçlüydü.
Babam, bir kartonu düzeltiyor, yere seriyor. Ne yapacağını tahmin edemiyorum. Sonradan kamet getirerek, namaza durduğunu görüyorum:
-Allahuekber!...
30. Aralık 2011
mercurecasino poker siteleri slot oyna oleybet
slot siteleri canlı bahis siteleri http://www.tedxmadrid.com/ casino siteleri
başakşehir escort ikitelli escort güneşli escort kayaşehir escort bağcılar escort esenler escort eyüp escort güneşli escort kumburgaz escort topkapı escort
gaziantep escortgaziantep rus escort gaziantep escortseks hikayeleri