Bugun...


Mehmet Ali ABAKAY

facebook-paylas
YALNIZ AĞACIN CANI SIKILIR MI?
Tarih: 02-10-2021 00:02:00 Güncelleme: 02-10-2021 00:02:00


Dalında ağacın öten kuşa bak.

Belki sesini unutmaması için konmuştur, dalına ağacın.

Belki yuvasındaki yumurtalarına müdahale edilmemesi içindir.

Belki yavrularını emniyette hissetmesidir, uzakları seçmesi.

Belki sessizliğini bozması içindir, ağacın.

**

Gökyüzünün renkleri ne kadar güzel düşer ağaca, anlatılması çok kolay değildir, her akşam üzeri.

Kışın dondurucu soğuğunda çıplak ve içine kapanık.

Baharla yeniden dirilişe durur, gövdesinden dallara yolculuk.

Teşekkürün ifadesi midir, verdiği dalındaki meyvesi?

Sonbaharda kemâle erişmiş ömür.

Olgunluğun zirvesi.

Her kemâlden sonra zevâlin mukadder olduğunun resmi, belgesi.

Insanın dünyadaki hayatından bir kesit

**

Yalnız ve tek başınalık hem güzel hem kolay değil, insan için.

Ömrü yetmez, ideali gercekleştirmek  için.

Anlaşılmamak, önünde engeldir tek başına, ne yapmak isterseniz, ne söylerseniz kıymet taşımaz.

Öldükten sonra rahmetle anılmak vardır, çekilen sıkıntıların ve zorlukların ve yalnız birakılmışlıklar sonrasında.

İnsan, çözülmesi güç muamma!..

**

Yalnız başına yaşamaktayız, her birimiz kalabalıklarda.

 

Kimsesiz hissederiz, kendimizi yüzümüzde ne denli tebessüm eksik olmasa da...

Tek başına kaldığımızda oda, dört duvara dönüşür, insanın zindanı, bu.

Duvarlarla konuşur, sesiniz size döner, yalnızlığın kavî olduğu demde.

Devran, anlaşılmazlıklar  içinde, kördüğüm.

İnsanlık, kumda oynayan, kumdan kaleler yapan kumsaldaki çocuklar yerine konulmuş.

**

Siyasaların kirliliği, akan makyajla maskelerin temiz olmadığını gösteriyor, bize.

Çok konuşanın, vaad verenin, zorlukları ortadan kaldıracağını iddia edenlerin el üstünde tutulduğu nice zamanlar eskidi de, insanlar aynı dertten sitemkâr.

Yalan yalan üstüne inşa edildikçe, etrafımızda inandırıcılık, sözün yirmi dört saatte bile ömrünün olmadığını tasdik için yeterli.

Birbirinin kurdu haline dönüştürüenler, mutludur.

Karşılaştıklarında nezaket ve samimiyet, iltifakârlık riyâ kokar, iki muhattab fotoğraflarda samimî karelere sığdırır, beklenen kardeşliği.

Kirli siyasalardan yoruldu, insanlık.

**

At izi ile it izi secilmiyor, kolay kolay.

Çıkılan yolculukta emniyet kalmadı.

Birbirini karalar ve durur, yönetmek için ortaya çıkanlar.

Herkesin kendisince acılarını yaşadığı ömür sayfalarında kederi, alnının çizgilerinde derin hatlar olarak düşülen birer nottur,  nazarımda.

Herkes birbirine tuzaklar kurar, acımasızca.

Faklar, bir çok temle güzel, şirin gösterilir, avcılarca.

**

Şehirlerde kimliğini kaybedenlere hüzünlenir, gönlüm.

 

Ağlamayı unutanlaradır, gözyaşım.

Doğrularımız, her zaman aynı kalır, değişmez binlerce yıldır.

Herkes için hak, adalet, eşit paylaşım.

Nedense bize hüzün düşer, acılar eksik olmaz, hayatımızda ve keder otağını kaldırmaz, yüreğinizden...

Bu hale nasıl geldik?

Kaybettiklerimiz ne oldu?

Ne oldu, kazandığımız varsayılan kazanımlara?

**

Şehirlerde binalar yükseliyor, göklere.

Her yer beton ve demir...

Bunca ağırlığı kaldırır mı, şehirler?

Ne bir ağaç ne bir yeşillik...

İnsan, kendisini ilâhlaştırıyor mu, kazandığına bakarak?

Ölüm vardır, tesellî olduğumuz...

*

Kim başa geçecek?

Televizyonlarda tartışan tartışana...

Benim adıma konuşuluyor.

Benim adıma karar veriliyor.

Benim adıma konuşulanlara yabancıyım, onlar bilmez.

Onların gösterdiklerinden birine tabiî olmam, istenir durur.

-Kimse adıma konuşmamalı, Hakim Bey!..

**

Ben, bir dağlık alanda tek başına bir ağacım, artık.

Yalnızlığı bana hissettirmeyen birkaç kuşun cıvıltısı.

 

Bazen gökten inen rahmet...

Çiçeklerin kokusunu getiren esintiler...

Anladım, ben hayatın ne hale getirildiğini.

Intihar etmem isteniyor, başkası mutlu olsun.

Başkaları daha söz sahibi olsun.

Bir başkaları daha varlıklı kesilsin.

Herkes birbirini yemekle meşgul.

**

Şehirde yalnız bir ağacım, Azizim.

Dış dünyaya açılan pencerem olan balkonda seyrediyorum, etrafı.

Herkes bir yandan bir yana gider, durur.

Deprem olmasın, dünyanın dengesi sağlansın diye mi, bu koşuşturma?

Balkondan seyrin farkında değildir, kimse.

Adım gibi biliyorum.

Televizyondan akan sesler kirli.

Herkes kirli de temiz kalan kim?

**

Balkonda saksıda çiçeğe dönüşür yalnız ağaç olan ruhum.

Unutmuş ev halkı, bir bardak su ile müşerref edilmemi.

Torunlar gelmiş, ev kalabalık, kendince.

Bir çay bırakılır, sehpaya, kan kırmızı.

**

Sehpaya uzanan elimde bardak, sıcaklığını hissettirir, çayın.

Sehpa dediğin üç ağaçtır.

Bu sehpanın dört ayağı var.

 

**

Rabbim, yalnızlığımdan sana ilticâ ediyorum.

Mültecidir, ruhum, kimsesizlerin kimsesi.

Ben, şehirde merhamet görmüyorum.

Sevgisizlik had safhada.

Aşsız kalan sofralar bilirim.

Üşüyen kalplerine taş basan analar, babalar yabancım değil.

**

Ne oldu, Züleyha?

Yusuf, daha gelmedi mi?

Ya Mecnun?

Bu ne hâl, Şirin?

Mem, yakışır mı ağlamak erkek  olana?

Kerem, Aslı'ya varmadın mı?

Sevgili dostlar aşk da şehirde kirlendi.

Kirlendi tüm değerlerimiz, bir bir.

Şairin dediği gibi, gittikçe artıyor yalnızlığımız.

Anahtar Tanrı'da kaldı.

Öyle der, Cahid Sıdkı.

**

- Niçin Cahit Sıtkı demezsin, dil kurallarına aykırı bu, isim? Yoksa !...

Dök içindeki kini ve nefreti.

Rahatla, kendince.

Okumamışsın, yazdıklarımı.

Kendine ait olmadın, hiç bir zaman.

Kendin olmadığın için anlayamazsın, hiç bir zaman beni.

Garibim, Aydınım, Münevverim, Okumuşum, Entelektüelim, bunu söyleyen ne zaman doğmuş?

1910'da doğmuş, Şair.

1910 nire 1928 nire?

Söz, burada altına dönüşsün.

Sükut ediyorum, gönlüm gümüşe razı değil.

Ben yalnız bir ağacım, kendi içinde, acılarıyla büyüyen.

- Torun sahibisin be adam!.. Çocuk musun?

Ne demeli?

Sustum!..



Bu yazı 1591 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
YUKARI