Toplumların ekonomik ve sosyal koşulları o toplumların geleceğinde etkili rol oynamaktadır. Toplumu oluşturan unsurlar olumsuz olduğu zaman; toplumun yapısı da gün geçtikçe bozulur ve toplumsal yaşam yara alır. Yaranın iyileştirilmeye çalışılmaması durumunda yara mikrop kapa kapa ağırlaşır ve bütün vücudu yani toplumu kaplar. Bireyler toplumu oluşturan temel taşlardır. Buna göre taşların (bireylerin) sağlığı bozulduğunda binanın (toplumun) sağlığı da bozulur.
Toplumsal yaşam; koşullar ve dönemlere göre değişiklik gösterince yani hep aynı düzeyde olmayıp ekonomik ve sosyal yönden değişiklikler gösterince toplumu oluşturan bireyler bu hızlı ve farklı değişikliklere ayak uyduramazlar. Özellikle ekonomik yani geçimsel yönden insan zor durumda kaldığında en çok bunalır ve ruhsal yönden sağlığını kaybeder. Açlık ve maddi sıkıntılar insanı bozar. Geçmişte yaşanmış kıtlıklarda insanların nelere başvurduğu bilinen bir gerçektir. İnsan acıktığı zaman ya da maddi sıkıntı yaşadığı zaman gözü kararır ve yiyecek ne bulsa yemeye çalışır. Büyüklerimizin tanık olduğu ve bize de aktardıkları yaşanmış olaylara göre; geçmişte yaşanmış kıtlık yıllarında insanlar yiyecek bir şey bulamadıkları ya da çaresiz kaldıkları zaman kendi öz bebeklerini veya çocuklarını kesip yemişlerdir. Aç insanın insani değerlere bağlılığı ve saygısı kalmayabilir. Utanmak, korkmak, ayıp, günah gibi ahlaki değerlerin hepsini bir anda silebilir ve karnını doyurmak için her çareye baş vurabilir.
İslam’da domuz eti yemek haramdır. “Ancak mecbur olduğunuz durumlarda hayatta kalabilmek için yemenizde sakınca yoktur.” hükmü yer almaktadır.
Bütün bunları anlatmamın nedeni sizce ne olabilir? Nedeni şu: Günümüzde, insanların ekonomik yaralarına parmak basmak istedim. Biliyorum bu zor bir iştir. Yani; ”Yukarı tükürsen bıyık; aşağı tükürsen sakal!” sözünde olduğu gibi bir konumdayız. Ancak şunu kesinlikle ve içtenlikle söylemek istiyorum. Amacım birilerini eleştirmek ya da birilerinin ekmeğine yağ sürmek değildir. Sadece Allah için doğruyu söylemeye çalışıyorum. Amacım kimseyi yermek, kötülemek ya da aşağılamak hiç değildir. Bu açıklamadan sonra esas konuya gireyim: Asgari ücret dediğimiz bir kavram var ama nedense açlık sınırı ve yoksulluk sınırı kavramlarından söz etmiyoruz.
TÜRK-İŞ’in araştırmasının 2022 aralık ayı verilerine göre; dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı yani açlık sınırı 8.130,56 TL’dir.
Gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı yani yoksulluk sınırı 26.483,93 TL’dir.
Sosyal bir varlık olarak tek başımıza yaşamanın imkansız olduğunu da bildiğimize göre; benim de bir aile babası olarak yaptığım basit bir hesaba var. 2 çocuklu bir ailenin düğün, nişan ve evlilik masrafları için en az çocuk başına 100.000TL. olduğunu varsayarak ortalama aylık; (200.000/25 yıl=8.000TL./12ay=660 TL.) 660TL. dir. Dost ve yakınların, komşuların düğün, yeni doğan çocuk, doğum günü gibi anma ve kutlama günlerinde verilmesi gereken hediyeler için aylık en az 500TL. Buna göre emekli, memur ve işçi bir ailenin aylık geliri; 27.643,93 TL. olmalıdır.
Kaldı ki 3 veya 4 çocuğu olan aileler var. Buna göre hesaplanırsa işin nerelere varacağını da siz hesaplayın...
Bu duruma göre emekliler ve asgari ücretliler açlıkla pençeleşmektedirler. Memur ve işçiler ise yoksullukla kıvranmaktadırlar.
Yukarıda saydıklarımızda seyahat, eğlence, dinlenme gibi ekstra ihtiyaçları bulunmamaktadır.
Başka bir sıkıntıyı da anlatmadan geçemeyeceğim. O da şudur: Altın ya da takı için ebeveynin taksitle altın alması sınırlandırılmıştır. 3 taksitten fazla alınamıyor. Bu yasak veya sınırlandırma; çocuklarını evlendirmek isteyen ebeveynin önünde bir engeldir. Toplu parayı nereden bulacak zavallı asgari ücretli veya memur ve emeklim! Altın alımındaki bu sınırlı taksit uygulaması hangi gerekçeyle yapılırsa yapılsın yanlıştır. Taksitlerin sınırlandırılması hem serbest piyasa şartlarına uymamakta hem de ebeveyni zor durumda bırakmaktadır. Eğer bu önlem vergi kaçırmayı önlemek içinse bunun yolu bu olmamalı. Vergi kaçırmanın önüne geçmekse; sıkı ve düzenli, disiplinli bir denetimi sıkılaştırmakla mümkündür. Dürüstçe alış verişini yapmak isteyen vatandaşın ne suçu var. Vergi kaçıranların cezasını dürüst vatandaş niye çeksin ki? Konuyla ilgili atasözümüzü de buraya almadan olmaz. “Tokun açtan haberi yoktur!”
Bu anlattıklarımız inşallah yararlı olur. Kalın sağlıcakla...
mercurecasino poker siteleri slot oyna oleybet
slot siteleri canlı bahis siteleri http://www.tedxmadrid.com/ casino siteleri
başakşehir escort ikitelli escort güneşli escort kayaşehir escort bağcılar escort esenler escort eyüp escort güneşli escort kumburgaz escort topkapı escort
gaziantep escortgaziantep rus escort gaziantep escortseks hikayeleri