Yerel seçimlere çok az bir zaman kala vatandaşlarımızda seçim heyecanından çok ortada dönen dedikodular ve bu dedikoduların verdiği rahatsızlıklar ağır basmakta ve ne yazık ki şehrimizin en büyük hastalığı olmuş durumda.

 Laf, söz taşımak bu sebeple insanları birbirine düşürmek, yüce kitabımız Kuranı kerimde de  en büyük günahlardan biri. İftira atanlar cenabı Allah katında büyük günah işlemiş olurlar. İftiracılar yalan sözleri doğru gibi insanlara sıkılmadan anlatabiliyorlar.

Malesef günümüzde bu insanlık dışı olaylar son zamanlarda daha da sık görülmekte. Şöyle bir düşündüğümüz zaman kavgaların küskünlüklerin başlıca sebepleri yalancılar, lafçılar olduğunu görüyoruz. Peygamber Efendimiz (SAV) Hadis-i şeriflerde buyurdu ki: Hasetçi, kovucu ve falcı benden değildir. [Taberani]

Yazıyı yazmaya başladığım gün sosyal medyada dikkatimi çeken ve konuyla çok alakalı olan bir yazıda şu soru sorulmuştu  Okçular tepesini terk eden sahabeler kimdi? Hiç kimse bilmiyor. Bu asla İslâm tarihinde de yazmaz. Çünkü Ashab-ı Kiram kimseye söylememiş, saklamış. Ağızlarından bu konu hakkında hiçbir şey çıkmamış. Hatta ve hatta yıllar sonra Cemel, Sıffın gibi hadiselerde birbirlerine ters düştükleri vakitlerde bile; “Sen zaten Uhud’da da tepeyi terk etmiştin!” dememişler. Böyle bir toplumdan nasıl olurda menfaatleri yüzünden her türlü iftirayı atmaktan çekinmeyen yalan söyleyen bir toplum haline gelebildik.

Arkadaşlarının, akrabasının ayıbını örtmemiş, vefa göstermemiş biri  Hz Ebubekir’e, Hz Ömer’e, Hz Osman’a, Hz Ali’ye  hangi yüzle dua okuyabilir ki?”

Yüce Rabbim cümlemizi gıybetçi yalancıların şerrinden korusun. İlla da bir şeyler konuşacaksak önce kendi yaptığımız güzel işleri tartalım. Yoksa şu şunu yaptı bu bunu yaptı diye dedikodu yapıp farkına varmadan günaha dalmak doğru bir davranış değil. Biz daima güzel olanı seçtiğimiz zaman insanlar huzursuz olmaz. Bir söz anlatınca iyi düşünelim. Karşımızda ki insanları rencide etmeyelim. Büyüklerimiz taş taşı da söz taşıma derlerdi. Yani birileri size güvenip yanınızda bir söz söylediyse o da bir emanettir deyip ortaya yaymamalıyız.

Kendi günahlarımıza adapte olarak; tövbe ve istiğfar ile uğraşalım ki; orucumuz, Hakk’ın razı olacağı oruç olsun ve dualarımız da kabul olsun.