Bugun...


Mübin Düzgün

facebook-paylas
Sifil Hocanın Halet-İ Ruhiyesi-(1)
Tarih: 17-02-2021 00:02:00 Güncelleme: 17-02-2021 00:02:00


Son günlerde Ebubekir Sifil hoca ve seyda molla Sadullah Ergün arasında cereyan eden ilmî münazara üzerine (ilmî demek ne kadar doğrudur bilemem ayrıca münazara olarak bakmak ne kadar yerinde orası daha da mechul) akademisyen bir hocanın bilime ve akademik dile uygun olmayan tavırları üzerinde durup yıllardır tanıdığım Sifil hocanın davranışlarını birinci tekil ile analiz etmeye çalışacağım.

Bu sebeple münazaranın ilmî yönüne müdahil olmayacağım, zaten şu an işin ilmî tarafı çok geri planda kalmış vaziyette, ayrıca Sifilin nahoş ifadelerine rağmen seyda molla Sadullah değerli bir misafiri ağırlar gibi kendisini nezaketle ilmî münazaraya davet etti umarım iştirak etme erdemi gösterebilecektir.

Edebî/ahlâki tarafına da vurgu yapmayacağım aynı şekilde molla Sadullah birkaç konuşmasında bunun da üzerinde durdu; edepten, terbiyeden, güneydoğu medreselerinin ahlâkından uzunca bahsetti buna da gerek duymuyorum, daha çok Ebubekir Sifilin psikolojik reflekslerine inmeye çalışacağım.

Öncelikle bu yazıyı yazan kişi hakkında zaruri olarak kısa bir ön bilgi vermek isterim.. Nitekim Türkiye topraklarında ya da önyargısız söylemek gerekirse; Dünya genelinde itham, suçlama ve su-i zan zirve yapmış durumda, birini kötülemek sanki itikadımızı artırıyormuş gibi davranan avam ve cahiller bir tarafa, böyle alimlerin haddi hesabı yok. 

Molla Sadullahın talebesi falan değilim. Güneydoğulu biri olarak, tek bir gün ne doğu ne güneydoğu medreselerinde bir seydanın rahlesinin önünde diz çöküp ders aldığım olmamıştır, seyda molla Sadullahı birkaç gündür bu münazara sayesinde tanıdım. Hatta kendisini hiç tanımadığım halde ismine neden çok aşına olduğumu düşünürken meğer aşinalığın Sadullah Erginden (Eski adalet bakanı) kaynaklandığını farkettim. Bir Güneydoğulu olarak böyle değerli bir mollayı şimdiye kadar tanımamanın üzüntüsünü yaşarken diğer yandan bizim onu tanımamıza vesile olan ve yıllardır tanıdığım Ebubekir Sifil hocaya da teşekkürlerimi sunuyorum, tek faydası bu oldu. Zehir saçan bir yılandan bile çok faydalı ilaçlar çıkabiliyor genel ve özel anlamda farketmez, hangi yönden anlarsanız bilin ki onu kastettim.

GÜNEYDOĞULU BİR MOLLA

Bu tabire çok üzülenler olmuşsa da hüsn-ü zannımı da kullanarak bunda herhangi bir sakınca göremiyorum. Nisbet edip ve tanıtmak amacıyla söylemiş olabilir ve bununla ilgili Sifil hoca şöyle diyebilir: “ Ne var bunda kardeşim, Güneydoğulu değil mi, iç Anadolulu mu deseydim?” deyip sıyrılabilir yaldızlı, kaçamak ve demogog bir edayla.. Konuşmasının tamamını izleyen her akl-ı selim bariz bir şekilde bunun tahkir olduğunu anlasa bile biz zahiri manada anlayıp geçelim, zaten diğer söylenen sözlerin yanında hiçtir.

Güneydoğulu olduğumuzu öğrenince “olsun, hepimiz kardeşiz” diye tepkisel bir halet-i ruhiyeye sahip kişilere bile “aa ne kadar iyisiniz” deyip kahkahalarla güldüğümüz çok olmuştur. Ancak bu tür söylemleri daha çok avam tabakasından işitmek mutluluk verici aslında, yani  ulemadan ya da ulema olmaya aday kişilerden şimdiye kadar bunu hiç duymamak çok güzel; dolayısıyla dostlarımı, arkadaşlarımı, ilahiyat, haseki ve daha başka tanıdığım bütün hocalarımı tenzih ederim.

İBN-İ TEYMİYYE

Bu âlimle ilgili ithamcıların yüzde 98’i bu adamın tek bir satırını okumuş değil dersem abartmış olmam. Ben bir ilahiyatçı olarak ufak tefek kırıntılar ve alıntılar dışında okumadım ve dolayısıyla onunla ilgili kötü söz söylemek haddim değil, sağda solda onunla ilgili duyduğum laflara da itibar etmedim. Velev okusam bile değerlendirme süzgecinden geçirip, alacağımı alır almayacağımı çöpe atarım. Önyargı, cahilin alametidir, âlimin değil.

Cesur bir alim, şeytanın bile doğru sözünü tasdik etmeli/edebilmeli, aksi takdirde ilmen yalancı, amelen korkak, itikaden de o kadar zayıftır ki en ufak rüzgarda imanının yıkılmayacağından emin değil.

Dürüst bir âlim çok sevdiği hocasının bile yanlış sözünü -kırmadan, incitmeden sükutla ya da ikrarla farketmez- reddedebilmeli aksi takdirde söylenen söz hak olduğu için değil, sevdiği kişinin sözü olduğu için kabul etmiş olur, bu da nifaka kapı aralar.

30 yıldır ibn-i Teymiyyeyi okuduğunu iddia eden kişi ya önyargılıdır ya yalancı. “Neden böyle uzun süre bu kadar kötü bir alimi okudun?” diye sorsak selefilik, vahhabilik diye naralar atıp “onun şerrinden korumak/korunmak için” diye cevap verirse şaşırmayın. Yutarlar mı? ahmak çok.. “Onu çok okudum” şu demektir aslında: Benim ithamlarım, iddialarım, yalanlarım haktır.

Ateistlerin de çok kur’an okuduklarına şahidiz, psikolojik açıdan iki durum arasında hiçbir fark yok.

Devamı yarın



Bu yazı 2494 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
HABER ARA
YUKARI