Bugun...


Zeki Özer

facebook-paylas
ÂLİM ve İKİ ÖLÜM ŞEKLİ
Tarih: 19-08-2023 00:03:00 Güncelleme: 19-08-2023 00:03:00


Âlim, ilgilendiği konuda doğru karar verendir, kuşkusuz.

Verdiği kararlar, kaynaklara ve karşılaştırmalara dayanır.

Her hukuk adamı, mevcut yürürlükte bulunan hukuk sistemine göre hareket eder.

İşin ehline verilmesi hususu, alanında yetki sahibi olana işarettir.

Siz, şehrin çöpçüsünü yetkili kılın, ehli ise şehir temizdir.

Siz, işin hamalını bulun, her şeyde intizam görürsünüz.

Yemeğin malzemesini yemeği yapmasını bilene verin, az malzeme de olsa aç kalmazsınız.

İşi iyi bilen hekime verin, hasta ölüm dışında olumsuz durumla karşılaşmaz.

İş ehline verilmeyince içinde olduğumuz durumlar misali, farklı ve değişik bir sonuç bekleyemezsiniz.

Günümüzde "âlim" denince inanç akla gelir, ister istemez. " Din Adamı" ifadesinin İslâm ile ilgisi yokken.

Siz, âlimi "inançla bilgileri yoğrulmuş olan insan " olarak kabul edin, mevcut anlayışa göre.

Hâkim de Savcı da âlimdir.

Çalıştırdığı ayak topu takımıyla ilgilenen " Tecnic Director" gibi.

Anlamayan iyi kavrasın, ne denilmek isteneni.

Bir televizyonun program yapımcısı da işinin uzmanıdır, araç sürmesini bilen sürücü de.

Konu anlaşılmıştır, büyük ölçüde.

İlmîyle amel etmeyen âlimin, her yaptığı iş de makbûl değildir, doğrusu.

Dokuz doğru arasına gizlenen bir yanlış, bir binayı yerle bir eden patlayıcıdan farksız değildir.

Kılık-kıyafet, şekl û şemal, kişinin inanç cephesinde âlim olduğuna delil sayılmaz.

Âlim, duruşuyla ve olana-bitene hak ve adaletli bakışıyla toplumda hak ettiği değeri kazanır.

Günümüzün İslâm Dünyası'nın bu yarasına gazeteci gözüyle bir bakalım.

Âlimler, hükümdarlarla çatışmaya girmeyi görevleri arasında saymadılar ve iktidara da talip olmadılar.

Aksine, tebliğle, hakkı yüksek sesle dillendirerek ve kötülüğe ka rşı koyarak insanları şeriatın-yürürlükteki hukuk kurallarının- gerektirdiği gibi yaşamaya sevk etmeyi temel görevleri olarak gördüler.

Müftülerin veya dinî onay makamındakilerin siyasî temayülleri, fetvaların ve beyanatların yorumlanmasında merkezî bir rol oynamaktadır.

 Devlet aygıtının bir parçası olanlar, devletin iradesi dışında kendi istekleriyle veya korku duymadan tek bir kelam dahi edemezler.

Günümüz resmî âlimlerinin siyasî duruşlarının belirli özellikleri vardır:

İktidarın temposuna ve ihtiyaçlarına uyumludur.

 İktidarın siyasi duruşuyla arasına bir mesafe koymadan resmî söylemi benimser.

Her devirdeki  hakim siyasîler,  söz ve icraatlarını  halka kabul ettirmek için onların  itimat ettiği âlimlerin fetvalarına ihtiyaç duyarlar ve onları  destekçi yapmaya çalışırlar.

Gerçek âlimler bunu bildiklerinden, hak ile batılın birbirine karıştırıldığı siyasete fetvacı olmamak için onun çekim alanına girmemişlerdir.

İmam Malik, dindar bir halife olan  Harun Reşid’

den uzak durmuş, Onun “ Ya İmam! Sarayıma gel. Çocuklarıma hadis öğret” teklifine karşı, “ Ey Müminlerin Emiri! İlmi zelil etme. Benim medresem var. Çocuklarını oraya gönder. Diğerleriyle  birlikte onlara ilim öğreteyim” demiştir.

Bediüzzaman Said Nursî, dindar da olsa hiçbir zaman  devrinin  hakim siyasîlerinin kontrolüne girmemiş, kayıtsız şartsız onların meddahı olmamış,  onların,  insanın dünyasını mamur edecek makam ve servet tekliflerini elinin tersiyle itmiştir. Şayet O siyasîlerin kontrolüne girmiş olsaydı, dillere destan  bu muvaffakiyeti elde edemezdi.

Zamanımızın din alimleri ve görevlileri iman ve Kur’ân hakikatlerine hizmette başarılı olmak için her alanda olduğu gibi siyasete bakışta  İmam Azam, İmam Malik ve Bediüzzaman gibi  dinî şahsiyetleri örnek almaları  gerekmektedir.

Hakim siyasîlerin sadece iyiliklerine bakarak  fahîş hatalarına göz kapayıp onların meddahı olan âlimlerle  din görevlileri, ellerindeki elmas kıymetindeki nurların değerini düşürürler.

Halkın nazarındaki itibarları sarsılır. İnsanlar dinden soğumaya başlar.  Bu da mânevî bir vebaldir.

Denilebilir ki, bu yazının yeri midir, ortam?

Tarihin tozlu hale getirilen sayfalarından anekdotların bilinmesi lazım.

İmam Azam, dünya ömrünü nasıl tamamladı ve neye boyun eğmedi?

Geçimini nasıl sağladı ve öğrencilerini nasıl yetiştirdi?

Tarihte olanlar bilinmezse, her görülen hakikat bilinir.

Söylenenler ve yapılanlar, hakikatın gerip çekilmesiyle ortaya çıkarılan, insanın nefsine hoş gelen uygulamalardır, özetle.

Âlimin ölümü, âlemin ölümüyse, ilmiyle âmel etmemesi ne acı bir ölümdür!..



Bu yazı 5077 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
YUKARI