Kudüs üç semavi din için kutsal mekanlara sahip bir coğrafyadır.
Hz,Ömer döneminde teslim alınan fethedilen Kudüs İslam coğrafyasına dahil olmuştur.
En son Kürt komutan Selahattini eyyübi tarafından fethedilen KUDÜS Osmanlı imparatorluğu dönemine kadar müslümanların elinde bulunuyordu. Osmanlının son dönemleri sıkıntılarla geçiyordu bu sıkıntılarda yaşayan Sultan Abdülhamit iktidarına mal olacak tüm teklifleri red edip siyonist anlayışa taviz vermemiştir.
Sultan Abdülhamit siyonist çevrelerin Filistin'de toprak taleplerini red ederek Osmanlının yıkılmasınıda hızlandırmıştır.
Yine aynı siyonist çevreler toprak taleplerine karşı tüm borç ve sıkıntılarının giderileceğini ve ülkenin rahat içerisinde yaşayacağını beyan etmişlerse de Buna karşılık Abdulhamit bu teklifleri elinin tersi ile red edip Yahudilere toprak vermeyi red etmiştir.
Bu Osmanlının yıkılmasının başlangıcı olmuştur. Osmanlı devleti yıkıldıktan sonra yerine kurulan cumhuriyet ve bunu kuran güç bu hususta bir irade göstermemiştir. Osmanlı yıkıldıktan sonra onlarca kurulan Arap devletleri siyonist anlayışın toprak taleplerine topraklarını siyonist yahudilere satarak Yahudilerin İslam coğrafyasının yüreğine bir hançer gibi yerleşmesini sağlamışlardır. Yahudilerin para ve zevk eğlence ortamları Arapların toprak satmalarını ve Yahudilerin Filistin topraklarına yerleşmeleri kaçınılmaz kılmıştır. 1946 ya kadar toprak alarak bir yerleşim merkezi oluşturan Yahudiler devlet olduklarını ilan etmişlerdir. Sonra bir dizi oyun ve entrikalarla yüksek fiyatlara satın aldıkları topraklarda işgale varan bir yayılmacılık anlayışı ile İsrail devletini kurdular. Sonrasında elde ettikleri güç ile Müslümanlara ait kutsal mekan olan ve İslam'ın ilk kıblesi Kudüs şehrini başkent ilan edip bu coğrafyanın en anlamlı şehrini de müslümanların elinden alma küstahlığını göstermiş oldular. Burada en önemli olan bu toprakları Yahudiler nasıl ele geçirdiler bu kadar ayaklarını uzatma iradesini nasıl elde ettiler sorularına verilecek cevaplar önem arz etmektedir. Yahudiler kendinden menkul bir güç ile bu işgali yapamazdılar. Karşısında bulunan Arap devletleri ve müslümanların içinde bulunduğu durum bu işgali hızlandırmıştır. Şuan dahi müslümanların karşısında tam organizeli ve teşizatlı bir işgalci Yahudi anlayışı var iken müslümanlar parçalanmış ve sadece slogan ve gösteriler ile bu anlayışa tepki göstermeye çalışmaktadırlar. Yine müslüman halklardan saklanan Filistin'de ki direniş hareketi Siyonizmin korkulu rüyasıdır.
Bu davayı İslam'ın izzeti olarak gören "direniş hareketi" Yahudilerin tek açmazı haline gelmiştir. Bu kirli işgal oyununu bozan iradenin varlığı gizlenerek müslümanların desteğini almasının önünün kesilmesi hedeflenmiştir. Direniş cephesi ile alakalı haberler siyonist basın tarafından sansürlenmektedir. Filistin'de işgalci siyonist anlayışa karşı mücadele veren direniş hareketini bir tek İran İslam devleti maddi manevi olarak destekleyerek Yahudilerin tek korktuğu direniş anlayışı olmuştur. Arafat'tan Abbas'a kadar Filistin davasını savunan liderler direniş cephesine en az Yahudiler kadar tepki göstererek işgalcilerin yayılıp yer edinmesi için müslümanları oyalamaktan öte bir mücadele vermemişlerdir. Burada yine kirli basın ve haber ajansları bu kişileri birer kahraman ve Filistin halkının liderleri olarak İslam alemine servis etmektedirler. Bu işgale Arap devletlerinin tepkisi yada yaptırımı ne olmuştur. Yada bu devletlerin terör devleti İsrail ile münasebetleri ne durumdadır. Müslüman halkı oyalamaktan başka bir pratiği olmayan ve bu zulüme zemin hazırlayan bu Arap devletleridir. Yine müslüman halk oradaki işgale karşı yada uygulanan zulüme karşı kendi coğrafyalarında lüks arabalara binerek malboro sigarası içerek cola yudumlayarak kot pantolonları giyerek yani onların ürettiği ile beslenerek onlar gibi yaşayarak bu siyonist işgale karşı anlam ifade etmeleri mümkün değildir. Müslümanların bu durumu siyonist işgalci terör devletini cesaretlendirmektedir. Hakikatte dünyayı bizden çok severler ölümden bizden çok korkarlar ama bizi kendi hallerinden daha çok dünyayı sevmeyi ve ölümden korkmayı benimseten siyonist anlayış kaleyi içerden fethetmiş durumdalar. Direniş hareketi bu oyunu bozan ve tüm hesapların altüst olmasını sağlayan anlayıştır. Bu mücadelenin şuan ki ana dinamiği olarak direniş hareketi Yahudilere karşı mücadelenin adı olmuş durumda. Müslümanlar olarak haber anlayışımızı ve kaynaklarımızı yeniden değerlendirip bir öz eleştiri hicretini yaşayarak tüm ön yargı ve taassuplarımızı bir kenara bırakarak direniş cephesini yeniden tanımak ve bu mücadeleye nasıl destek verilmesini tefekkür ederek işgalci terör devletine karşı müslümanca nasıl bir tavır alabileceğimizi düşünmemiz gerekmektedir. Tüm sorun, ayrıştırmadan ötekileştirmeden müslümanca hareket etmemiz gerekirken bundan uzak olmamızdır. Zaman birlik ve beraberlik zamanıdır.