aohbet islami chat omegla türk sohbet cinsel sohbet dini chat sohbet siteleri mobil sohbet Penis Büyütme Ameliyatı Meme Büyütme Ankara Burun Estetiği Ankara Lazer Epilasyon Ankara Lazer Epilasyon Ankara Kürtaj Ankara Kızlık Zarı Dikimi Ankara Lazer Epilasyon Konya Cilt Bakımı Konya Kıl Dönmesi Tedavisi Ankara Hemoroid Tedavisi Ankara Meme Ultrasonu Ankara Radyolog Ankara Selülit Tedavisi Konya Göz Kapağı Estetiği Ankara
Bugun...


PROF. DR. OKTAY BOZAN.

facebook-paylas
Bir Zamanlar Diyarbakır’da Bir Milyon Kırk Bin Ciltlik Bir Kütüphane Var Mıydı?
Tarih: 21-04-2025 00:03:00 Güncelleme: 21-04-2025 00:03:00



Ülkemizde 1964 yılından beri 29 Mart-6 Nisan tarihleri arası “Kütüphaneler Haftası” olarak kutlanmaktadır. Kütüphaneler Haftası’nda kütüphanelerin önemi, kitabın insan hayatındaki yeri ve okumanın faydaları ele alınır. Bu kapsamdaki etkinliklerin çeşitlilik ve niteliğinin arttığını söylemek mümkündür. Bu kapsamda Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı eğitim kurumlarında ve Üniversitelerde bir dizi etkinlik düzenlenmektedir.  Her ne kadar geçmiş yıllara nazaran önemli mesafeler alınmış ise de kişi başına düşen kitap sayısının gelişmiş ülkelere oranla çok gerilerde olduğunu itiraf etmek gerekiyor. Bunun sebepleri müstakil bir yazı konusu olduğundan bu bahse girmiyoruz. Son yıllarda ülkemizde ve şehrimizde çok önemli kütüphaneler yapıldı.  Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi, eser sayısı ve niteliği açısından takdire şayandır. 
Dicle Üniversitesi Merkez Kütüphanesi 2021 yılında “Ali Emiri Merkez Kütüphanesi” olarak değiştirildi. Akabinde başta Türk Tarih Kurumu olmak üzere birçok kurumdan çok sayıda kitap temin edilerek kitap çeşitliği ve sayısı artırıldı. Dicle Üniversitesi Merkez Kütüphanesi’ne hayatını kitaplarına, kitaplarını ise millete bağışlayan Ali Emiri Efendi'nin adının verilmesi yerinde bir tercih olmuştu. Ali Emiri Efendi, Diyarbakır’dan ve halkından her daim övgüyle bahsetmiş, hayranlığını eserlerinde dile getirmiştir. İsminin yanı sıra “Âmidî” künyesini adeta bir soyadı gibi kullanması da buna işaret etmektedir. Ali Emiri, “Âmid-i Sevdâ” gazetesinin 23 Mart 1909 tarih ve 3 numaralı sayısında “Âmid Şehrinde Vaktiyle Bir Milyon Kırk Bin Cilt Kitabı Havî Cesîm Bir Kütüphane”, adıyla bir makale kaleme almıştır. Makalenin başlığından da anlaşılacağı üzere Ali Emiri, bir zamanlar Diyarbakır'da bu kadar kitabın olduğunu vurgulayarak şehrin tarihsel süreçte önemli bir kültür ve medeniyet merkezi olduğunu dile getirmiştir. Ancak Ali Emiri’nin belirttiği rakamın sıhhat ve sorgulanması pek yapılmamıştır.  
Prof. Dr. Ziya Polat “Selahaddin Eyyûbî Döneminde Âmid Kütüphanesi ve Mahiyeti” başlıklı akademik çalışmasında bu konuyu etraflıca ele almıştır. Öncelikle şunu ifade etmek gerekiyor. Ali Emiri’nin aktardığı ve günümüze kadar gelen bilginin kaynağı Eyyubî dönemi tarihçisi Ebu Şâme el-Makdisî’dir. Ebu Şâme’nin “Kitâbü’r-Ravzateyn fi ahbâri’d-devleteyn” adlı eserindeki bu çarpıcı bilgi, Selahaddin Eyyubî’nin 1183 yılında şehre hâkimiyeti esnasında şehirde bulunan eşyalar hakkında bilgi veren İbn Ebi Tayy’ın kayıtlarında yer alır. Ancak rivayetin sahibi İbn Ebi Tayy’ın bu eseri günümüze ulaşmamıştır. İbn Ebi Tayy’ın ve ondan aktaran diğer kaynakların belirttiği gibi şehirde mevcut olan kütüphanede bu kadar cilt kitabın olması mümkün müdür? Elbette bu durum izaha muhtaçtır. 
Bilindiği üzere kadim bir yerleşim merkezi olan Diyarbakır, Hz Ömer döneminde Müslümanların himayesine girmiş, akabinde önemli bir siyasi ve idari merkez olmuştur. Diyarbakır, özellikle Müslümanların hâkimiyetine girdikten sonra şehri yöneten hanedanların ve devlet adamlarının çabaları sonucu önemli bir ilim ve kültür merkezi olmuştur. Şehre hakim olan Hamdaniler, Mervaniler ve Artuklular döneminde birçok önemli âlim yetişmiştir. Diyarbakır’ın kayda değer ilim ve kültür merkezlerinden biri olması hasebiyle alimler, edipler ve devlet adamları tarafından oluşturulan kütüphanelerin olduğu kaynaklarda ifade edilmektedir. Nitekim Mervani hükümdarı Nasrüddevle’nin vezirlerinden edip ve şair Ahmet b. Yusuf el-Menâzî ilme ve kitaplara düşkündü. Nasrüddevle, vezirini defalarca İstanbul, Bağdat ve Mısır’a göndermiş, Menazî de yaptığı seyahatlerde çok miktarda kitap toplamış, onları getirip Meyyafarikin (Silvan) ve Âmid (Diyarbakır)’deki camilerin kütüphanelerine vakfetmişti. Fakat bu kapsamda farklı yerlerden getirilen ve Diyarbakır’da yazılan eserlerin sayısı hakkında bilgi sahibi değiliz. 
Bu konuya yakından baktığımızda ilginç detaylarla karşılaşmaktayız. Öncelikle bilginin kaynağı olan İbn Ebi Tayy’ın Selahaddin Eyyûbî’nin Diyarbakır’a hâkim olduğunda üç yaşlarında olduğu, dolayısıyla olayın görgü şahidi olmadığı anlaşılmaktadır. Bir başka garip durum ise bilginin günümüze gelmesini sağlayan Ebû Şâme ise Selahaddin’in Diyarbakır’a hâkimiyetinden yirmi yıl sonra doğmuştur. Bu durumda İbn Ebi Tayy da Ebû Şâme de 1183 yılında Selahaddin Eyyubi’nin Diyarbakır’ı ele geçirdiğinde olayın şahidi değildir. Bu durum, Diyarbakır kütüphanesi ve iddia edilen kitap sayısı ile ilgili rivayeti daha da tartışmalı hale getirmektedir. Ebû Şâme’nin “Kitâbü’r-Ravzateyn fi ahbâri’d-devleteyn” adlı eserindeki rivayet Abû’l-Farac ve İbn Kesîr tarafından da büyük ölçüde aynen tekrarlanmıştır. Bu eserlerdeki rivayetlere bakıldığında Selahaddin Eyyûbî’nin Diyarbakır’a hâkimiyetinden sonra Ulu Cami kütüphanenin bir kısmının hibe ettiği danışmanı Kadı Fadıl eliyle Mısır’a taşındığı anlaşılmaktadır. Bir milyon kırk bin kitap nasıl taşınabilir? İbn Kesîr, “el-Bidaye ve’n-Nihaye” adlı eserinde yetmiş hayvan yükü kitabın taşındığından bahsetmektedir. Buradan hareketle kitapların hepsinin taşınmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim bu durumu dikkate alan Ali Emiri de, her hayvana 500 kitap yüklenmiş olabileceği, bunun da ancak otuz beş bin kitaba tekabül edeceğini ifade etmiştir. Bu durumda yaklaşık bir milyon kitabın yine Diyarbakır’da kaldığı düşünülmektedir. 
Kitapların bir kısmının gerçekten Mısır’a görüldüğünü kabul etsek bile geri kalan kitapların mahiyetinin de sorgulanması gerekir. Ali Emiri Efendi, geri kalan kitapların  “Moğollar tarafından tahrip edildiğini” iddia etmektedir. İslam medeniyetinin sarsılmasında Moğolların elbette büyük etkisi olmuştur. Buhara, Semerkant ve Bağdat başta olmak üzere bir çok şehrin Moğollar tarafından tahrip edildiği ve binlerce insanın katledildiği tarihi bir hakikattir. Bundan elbette eğitim kurumları ve kütüphaneler de etkilenmiştir. Ancak bu durumun Diyarbakır için geçerli olduğunu söylemek pek mümkün değildir. Moğollar, 1230’lu yıllardan itibaren bölgeye sızmaya başlamış, sonraki yıllarda başta Silvan olmak üzere olmak üzere bazı şehirler acımasız bir şekilde işgal edilmiş, insanlar katledilmiştir. Muhtemelen bu işgal sürecinde Diyarbakır da kısmen zarar görmüştür. Ancak tarihi kayıtlara göre 1259 yılında Moğolların eline geçen şehirde herhangi bir direniş ve akabinde katliam yaşanmamıştır. Diyarbakır, Moğollar öncesinde Anadolu Selçukluları ile Eyyubiler arasında hakimiyet mücadelesine sahne olmakta idi. Moğolların Selçuklulardan yana tavır almasıyla şehir görünürde Selçukluların idaresine verilmiştir. Bu nedenle bu esnada herhangi bir yağma ve yıkımdan bahsetmek doğru olmayacağı gibi kütüphaneyi tahrip ettiklerini söylemek de gerçekçi olmayacaktır. 
Hal böyle iken Moğolların İslam coğrafyasında ve bölgede yaptığı işgal ve katliamları dikkate alan bazı tarihçiler ve Ali Emirî, Diyarbakır kütüphanesinin de bu sırada yok olduğunu ileri sürmüştür. Ancak bölgede doğmuş, yetişmiş, bölgeyi çok iyi bilen ve eserlerini bu muhitte vermiş olan Orta çağ İslam dünyasının en büyük tarihçilerinden biri kabul edilen İbnü’l-Esîr, “el-Kâmil fi’t-Târîh” adlı Büyük İslam Tarihi adlı eserinde Diyarbakır’da bir kütüphane bulunduğu ve bunun bir kısmının Selahaddin Eyyubi tarafından başkalarına verildiği veya Mısır’a gönderildiği bilgisi hiç yer almamaktadır. Dönemin çağdaşı böyle bir tarihçinin iddia edildiği büyüklükte bir kütüphaneyi gözden kaçırmış olması ihtimal dışıdır. Öte yandan Selahaddin Eyyubi’ye muhalif bir tarihçi olan İbnü’l-Esîr’in böyle bir bilgiye sahip olsa onu kullanmaması da mümkün değildir. Selahaddin Eyyûbî Diyarbakır’a hâkim olduğunda yanında danışmanı ve yaşananları teferruatlı bir şekilde kaleme alan İmâdüddin Kâtip İsfahânî de bulunmaktaydı. Kâtip İsfahânî, “Berkü’ş-Şâmî” adlı eserde şehrin kuşatılması ve meydana gelen hadiseler hakkında teferruatlı bir şekilde bilgi vermesine rağmen İbn Ebi Tayy’ın iddia ettiği büyüklükte bir kütüphaneyi gözden kaçırması veya görmezden gelmesi ihtimal dışı olsa gerektir.
Öte yandan Selahaddin Eyyubî’nin bir diğer danışmanı İbn Şeddâd “Sîretü Ṣalâḥiddîn” (Selahaddin-i Eyyûbî’nin Hayatı) eserinde Diyarbakır’ın İnaloğullarından alındığında şehirde erzak ve eşya bolluğundan bahsetmiş fakat kütüphane hakkında herhangi bir bilgi vermemiştir. Dönemin yaşayan ve olaylara şahit olan tarihçilerinin kaydetmediği böyle bir bilgiyi İbn Ebi Tayy neden ve hangi amaçla zikretmiş olabilir? Ziya Polat, bazı gerekçeler ileri sürerek İbn Ebi Tayy’ın iddialarının gerçeği yansıtmayacağına dikkat çeker. Polat’a göre bu dönemde “Âmid’de güçlü bir Şiî gelenek” vardı. Halep’te doğup büyüyen İbn Ebi Tayy da, Şiî mezhebine mensup olması nedeniyle Mısır’daki Şiî Fâtımî halifeliğini ortadan kaldıran Selahaddin Eyyûbî’yi “kütüphaneleri dağıtan” birisi olarak göstermiş olabilir. Diğer bir ifadeyle İbn Ebi Tayy’ın bu konular dolayısıyla Selahaddin’e kin beslemiş olması ihtimal dâhilinde görülmüştür. Ancak İbn Ebi Tayy’ın Şiî olduğu için Selahaddin Eyyubî’yi kötü bir imajla aktarmış olması ihtimal dâhilinde ise de bu dönemde Diyarbakır’da Şiî nüfusun ve güçlü bir Şiî geleneğin olduğunu söylemek zorlama bir değerlendirmedir. Aksine 11. yüzyılın ortalarından itibaren Diyarbakır Sünnilerin hâkim olduğu bir yerdir. Nitekim Ulu Cami Külliyesi’nde yer alan ve Artuklu Hükümdarı II. Sökmen’e ait 1194 tarihli kitabede Mesudiye Medresesi’nde “dört Sünni mezhep” üzerine eğim verildiği ifade edilmektedir. 
Diyarbakır gibi bir ilim ve kültür merkezinde bir kütüphanenin olmadığını söylemek mümkün değildir. Ancak 12. asrın sonlarında, Diyarbakır’da kültür ve ilim merkezi olan diğer şehirler gibi ortalama bir kütüphanenin varlığı ile ilgili tartışma yoktur. Fakat Diyarbakır’da 1 milyon kırk bin ciltlik bir kütüphane olduğunu iddia etmek pek makul gözükmemektedir. 1046 yılında Diyarbakır’a gelen ve Ulu Camii hakkında detaylı bilgiler veren İranlı seyyah Nasır-ı Hüsrev “Sefername” adlı eserinde kütüphane hakkında hiçbir bilgi vermez. Benzer şekilde Selahaddin Eyyubî’nin Diyarbakır’ı İnaloğulları’ndan alıp Artuklulara devrettiği tarihten iki yıl önce hayatını kaybeden İbnü'l-Ezrak da bölgeyi detaylı bir şekilde ele almış olduğu “Tarihü’l Meyyafarikîn ve Âmid” adlı eserinde konuya değinmez. Bunun yanı sıra bu dönemde maksimum 20-30 bin nüfusa sahip olan Diyarbakır’da bu kadar kitabın olması inandırıcı gelmemektedir. Kaldı ki iddia edildiği kadar kitabın bırakılacağı alan, bunların kullanımı, sağlıklı bir şekilde korunması da çok zordu. Yukarıdaki bilgi ve değerlendirmelerden hareketle tarihi süreçte önemli bir kültür ve medeniyet merkezi olan Diyarbakır’da makul sayıda kitabın bulunduğu bir kütüphanenin varlığı tartışmasız olsa da iddia edildiği gibi 1 milyon kırk bin ciltlik bir kütüphanenin olamayacağını söyleyebiliriz.



Bu yazı 855 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
HABER ARA
YUKARI