Bugun...


Şaban yoldaş

facebook-paylas
İSLAMDA TASAVVUF VE MÜRŞİDİN ÖNEMİ!
Tarih: 15-01-2021 00:02:00 Güncelleme: 15-01-2021 00:02:00


"Ölmeden önce ölün." (Hadis-i şerif)

Bugünkü yazımda, dinimizde Tasavvuf ve Mürşidin önemini, kısaca açıklayacağım.

Tasavvuf nedir? Tıp ilmi, beden sağlığına ait bilgileri öğrettiği gibi, Tasavvuf kalbin ve ruhun kötü huylardan kurtulmasını öğreten, maddi ve manevi bir ilim dalıdır.

İmam Gazali, şöyle buyurur: 'Tasavvuf, Hz. Muhammed'in (SAV) batınıdır. Kim tasavvufu inkar ederse, o kimse Hz. Muhammed'in (SAV) batınını inkar etmiş olur."

İnsanoğlunun en büyük düşmanı, nefsidir. Nefis şer içinde şerdir, başı boş bırakılırsa insanı helake sürükler. Ancak terbiye ve tezkiye edilirse, hayır içinde hayır olur. Tasavvufun önemini, anlatmakla bitiremeyiz.

Yüce Allah, şöyle buyurur: ''Ey iman edenler! İman edin." (Nisa/136)

Yani taklidi imandan hakiki imana geçin. Hakiki iman, ancak nefsin terbiye ve tezkiyesi sonucu elde edilebilir. Bu yolda ilerlemek ve maksada ulaşmak, ancak Kamil bir Mürşide, ölünün yıkayıcısına teslim olduğu gibi teslim olmakla olur.

Günümüzde bazı sözde okumuş cahiller, Mürşide teslimiyeti, hurafe ve gericilik olarak görürler. Bunlardan bir kaçını zikredecek olursak, kendisini 'Ebu Hanzala' diye tanıtan 'saman kafalı sözde alim', diplomalı cahillerden' sözde Prof. Mehmet Okuyan ve Felsefe Profesörü Caner Taslaman. 

İmam Rabbani, şöyle buyurur:  ‘’Felsefenin çoğu ahmaklıktır. Bir şeyin ki çoğu ahmaklıktır, o zaman, ekseriyet hükmüyle hepsi ahmaklıktır.’’ Zamanın filozoflarından İbni Sina ve Farabi de, felsefe ile dini konulara girdi, ama imanlarını kaybettiler ve helak oldular.

Yüce Allah, bunlar gibi okumuş cahiller için, ''Kitap yüklü eşekler.'' (Cuma/5) diye buyurmaktadır.

''Bilmediklerinizi zikir ehline sorun.''(Enbiya/7)

 Ayeti kerimede bahsi geçen zikir ehli, kalbi bir an bile Allah'tan gafil olmayan, kamil mürşidi işaret etmektedir.

Mürşid-i Kamil, yol gösteren, rehberlik eden yetişmiş ve yetiştirebilen evliyadır.

Bu yolda Mürşid neden önemlidir? Şöyle bir soru sorulabilir. "Madem böyle bir ilim var Mürşide ne gerek var?" Bu ilmi öğrenip uygulayarak maksada ulaşılamaz mı? Bu ilmi öğrenip, kendi başına uygulayanın nefsi, bir süre sonra imkansızı başarma yolunda ilerlediği için, kendini iyice beğenir ve firavunlaşır. Daha sonra da İlahlık davası güder ve helak olur.

Yüce Allah nefsi yarattı ve nefse sordu

"Sen Kimsin ve Ben kimim?"

Nefis: ''Sen sensin, ben de benim" dedi

Allah, her şeyi sebepler dairesinde yaratır. Acıktığımız zaman yemek yeriz, ama doyma hissini veren Allah'tır. Hastalandığımız zaman Doktora gideriz, gerekli tedavi ve ilaçlardan sonra şifayı veren Allah'tır. Nefis yaratılış itibariyle, sürekli olarak benlik davası içindedir. Nefsin benliğini kırmanın tek yolu, kendisi gibi yaratılmış birine, ölünün yıkayıcısına teslim olduğu gibi, bütünüyle teslim olmaktır.

Nefis böyle bir teslimiyete asla razı olmaz. Ancak sabır ve tahammül gösterilir, nefsin itiraz ve şikayetlerine karşı koyulup, bütün benliği ile Mürşide teslim olunursa, bir süre sonra nefsin benliği kırılır. Bundan sonraki süreçte, Mürşidin gösterdiği yol ile nefsin kötü afetleri terbiye ve tezkiye edilir. Yani nefsin terbiye ve tezkiye edilmesi için, daha önceden bu yoldan geçmiş yolu, tehlikelerini ve yapılması gerekeni bilen Kamil bir Mürşide mutlaka ihtiyaç vardır.

Yüce Allah, kendilerini insanlığın kurtuluşuna adamış bu büyük insanlar için şöyle buyurur: ''Bilesiniz ki Allah dostlarına asla korku yoktur; onlar üzüntü de çekmeyecekler.'' (Yunus/62)

Yüce Allah, bu büyük insanları reddedip, ağza alınmayacak sözler sarf eden, kibirlerini gösterişten tevazunun arkasına saklamış, bu diplomalı cahillerin ağzına kıyamet günü ateşten gem vuracaktır. Sizler, onların bastığı toprak bile olamazsınız. Çünkü onların bastığı toprak olmak, bizim için büyük bir şeref ve izzettir.

Büyük alim ve mutassavvıf veli, İkinci Binin Müceddidi İmam Rabbânî (kaddes allahu sirrahul-akdes) hazretleri buyurdular ki:

“Tasavvuf ve tarikattan maksat, şeriat ilimlerinde ilerleyip burhandan kurtularak keşfe geçmektir. İlme’l-yakîn: delilleri görmek;  ayne’l-yakîn: Hakk’ın delil ile bilindiğini bildikten sonra müşahede, yani fenâ-fillah’dır. Hakkâ’l-yakîn ise, yakîn derecesinde yükselip yakîne erenin (mürşidin) aradan çıkmasından sonra Hakk’ın müşahedesidir. Buna beka-billah denir. Cenab-ı Hak bunu,

“Böyle bir kulum benimle işitir, benimle görür…”  kudsi hadisiyle beyan buyurmuştur. Selametle...



Bu yazı 5468 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
YUKARI