Geçen hafta yazdığım, “Eylüle Veda Bahara Selam” yazı serisinin ilk yazısına İlhan Berk’ten alıntıladığımız mısralar ile başlamıştık. Söz konusu yazıda eylülün, insan doğasını nasıl hoşnut kıldığından bahsettikten sonra bir sonraki yazımızda konuyu hazana getireceğimizi vurgulamıştık. İşte şimdi tam olarak hazanda ve daha önce bahsedilen o yazıdayız. Ancak bu sefer modern şiirimizden küçük bir alıntıyla değil, klasik şiirimizin engin ve berrak sularına kapılarak yazacağız.
Hazan mevsimi tıpkı insan ömrü gibi bir geçişi anımsatır. Bu geçişin hem melankolisi hem de dinginliği bütün bir mevsime yayılarak insana sirayet eder. Ancak divan şairi konuyu bu bağlamda ele almaz, sonbaharda yaşanan eşsiz doğa olaylarını ihtişamlı imgeler ile anlatır.
***
Klasik şiirimizde kasidelerin nesip/giriş bölümlerinde mevsimlerin önemli bir yeri vardır. İlkbahar, yaz, kış ve hazan mevsimleri, şairlerin mısralarında asırlardır güzel manzaralara dönüşmektedir. Konuyu dağıtmayacağım. Bilakis iki beyit ile toparlamayı ümit ediyorum. Ele alacağımız beyitler bir hazaniyyeden, yani sonbahar mevsimini anlatan bir kasideden. Bâkî’ye ait söz konusu kasidenin yalnız ilk iki beytini ele alacağız. İlk beyit şöyle:
Gülşene altun varaklar zeyn idüp bâd-ı hazân
Gûyiyâ zer-kûblar dükkânı aldı gül-sitân
Yukarıda yer alan mısralarda Bâkî, “Sonbahar rüzgârı, gül bahçesini altın yapraklarla süsledi. Bahçe, altın işleyenlerin dükkânına döndü.” demektedir. Beyitte, sonbahar rüzgârının altın varaklarla süslediği bir gül bahçesi tasviri yer alır. Şair, sararan yaprakların kuyumculuk motifleri gibi yere dökülmesini tasvir ederken manzaraya estetik bir bakış açısı kazandırır. Söz konusu beyitte Bâkî, sadece bir doğa olayını değil, altın varaklarla bezeli bir kuyumcu dükkânını hatırlatacak kadar incelikli bir hayal kurar. Şiirin ikinci beyti ise şöyledir:
Rişte-i bârân gümiş tel sîm-keş ebr-i harîf
İki çarha döndiler gûyâ zemin u âsmân
Yukarıda yer alan ikinci beyitte ise şair, sonbahar bulutunu sırma çeken dokumacıya, yağmuru ise gümüşten bir tele benzetmiştir. Sonbahar yağmuru, yer ve gök arasında dokunan bir gibidir. Gök ile yer, bu dokuma tezgâhının iki ucundaki çarklar misali birbirine bağlanır. Yağmur ipe, bulut ise dokuma ustasına dönüşür. Şair doğanın bu ritmini, bir “kuyumcu” titizliğiyle işler.
***
Gönül ister ki durmak bilmeyen bir hazan yağmuru gibi şiirin kalan kısımlarını da uzun uzun anlatayım. Ancak bir köşenin içini güzellikle dolduracak kadar güçlü olan bu iki beyitle yetinmek zorundayız şimdilik…
başakşehir escort ,ikitelli escort ,güneşli escort ,kayaşehir escort ,bağcılar escort ,esenler escort ,eyüp escort ,güneşli escort ,kumburgaz escort ,topkapı escort