Bugun...


Tarık Ziya Gücüm

facebook-paylas
AHLAK ÖLÜRSE İNSANLIKTA ÖLÜR
Tarih: 11-10-2020 19:10:00 Güncelleme: 11-10-2020 19:10:00


Yürekten, Güzel insan, Meryem ve İbrahim in babası. 30 yıllık bir eğitimci. Yıllar önce, Urartu(güneş ülkesi) diye bildiğimiz Van da tanıştık kendisi ile. Kadim bir dostluk ve kardeşlik adına güzel bir örnek oldu tanışıklığımız.

Malum, Bayram vesilesi ile uzak mesafelerdeki dostlarla telefonda bayramlaştık. Kendisi ile de bayramlaşıp hasbihal ederken, bir eğitimci olarak yeni yetişen nesil hakkında serzenişte bulundu. Toplumumuzun, aile ve yeni neslin geldiği nokta itibariyle iç açıcı bir durumda olmadığını, bunun geleceğimiz açısından risk kategorisinde değerlendirilecek kadar önemli olduğu hakkında kaygı ve düşüncelerini paylaştı.

Haksız da sayılmazdı kadim dost. Durun hiçte iç açıcı değildi.

Yeni nesil nereye gidiyor?

Gençlik neden bu halde?

Z kuşağımı, silik ve flu, karanlık ta, yolunu şaşırmış meçhule giden bir kuşak mı?

Gençliğin bu hale gelmesinin en önemli nedenlerinden birisi de, yaratılış gayesinden habersiz, hiçbir ölçü ve değer tanımaması değil midir?

Yazılı ve görsel medyanın “hızlı yaşa genç öl, cesedin yakışıklı olsun”, “atın ölümü arpadan olsun”, “gençliğini yaşayacaksın”, “anı yaşa” telkinleri de buna ilave olunca, gençler yarınını düşünemez hale gelmektedir. Düşünmeyen, üretmeyen beyinler, bencil ve sapkın bir hayat, güçlünün güçsüzü ezdiği bir yaşam, suçlar, cinayetler, kısa sürede biten evlilikler, parçalanan aileler ve sokağa terk edilen çocuklar.

Dünyanın yeniden şekillenmeye başladığı bir zaman diliminde yaşıyoruz. Bilginin Güç olarak addedildiği Dünyamızda, Şimdiki neslin yeteri kadar okuyup araştırmaması ürkütücü boyutlardadır. Ülkemiz açısından da çok önemli değişim ve karar süreçleriyle yüz yüzeyiz. Türkiye, tarihinden ve coğrafyasından kaynaklanan değerinin farkına varıyor, vizyon geliştiriyor, sorunlarıyla yüzleşiyor, kabuğunu kırmaya çalışıyor.

Doğru bir ahlak ve sağlıklı bir kültür ile yetişmesi gereken yeni nesil, Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması ile birlikte dünyanın küresel bir köye dönüştüğü çağımızda “küresel kültür”, bireyin yaşamını bir bütün olarak etkilemektedir. Bu etki hiç şüphesiz, ekonomik alanda olduğu kadar siyasi, sosyal, kültürel ve ahlaki alanda da kendini göstermektedir.

Özellikle gençler arasında görülen cinsellik, şiddet ve zorbalık, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı gibi sorunlara ek olarak bu dönemde yaşanan ruhsal bunalımlar ve intiharlar, artık sadece bireysel nitelikli sorunlar değildir.

Başlangıçta bireysel bir durum olarak görülen bu sorunlar, belirli bir süre sonra bireysel olmaktan çıkıp toplumsal, hatta küresel ölçekte problemlere dönüşmektedir. Zira bu konular artık, ülkelerin sağlık ve sosyal politikaları üzerine çalışanları ciddi şekilde meşgul etmekte ve bu sorunların çözümü için ülkeler, her geçen gün artan oranda ekonomik kaynak ayırmak zorunda kalmaktadır.

Günümüzde Batı toplumlarında sıkça rastlanan ve artık ülkemizde de belirtilerini görmeye başladığımız üç temel sorunu var.

Bunlar; Hedonizm, Egoizm ve Konfortizm’dir.

Zevkçiliği, bencilliği ve kişisel rahatını yücelten bireylerin çoğunlukta olduğu hiçbir aile mutlu olamaz, hiçbir kurum devam edemez ve hiçbir toplum ayakta kalamaz.

Bu üç hastalığın sonucunda ise, ortaya çıkabilecek muhtemel sonuç, bugün başta Amerika olmak üzere, tüm dünya ülkelerinde görülen Kaliforniya Sendromu dur. Bu sendrom un belirtileri ise, insanların tembelleşmesi, lüks ve eğlencenin yüceltilmesi, görev ve sorumluluk duygusunun azalması, israfın, aç gözlülük ve doyumsuzluğun yaygınlaşması, sosyal ilişkilerde saygının ve empatinin değerini yitirmesi, bencilliğin teşvik edilmesi ve intihar girişimlerinin artmasıdır.

Tüm bu olaylar bireyselciliği getirirken, aynı zamanda ruhsal bunalımları da tetiklemektedir. Zira kendi içine kapanan, toplumsal yaşamdan kopan insanlarda ruhsal çöküntü ve sorunlarla başa çıkma kapasitesi bakımından zayıflık, sosyalleşmiş bireylere göre daha fazladır.

Günümüzde artarak devam eden ahlaki sorunlar karşısında batı tarzı eğitim, pozitivist bir bakış açısıyla, metafiziği dışlayarak ortaya koyduğu performans artık ciddi anlamda sorgulanması gereken bir konudur.

Unutmamalıyızki ahlak ölürse, insanlık da ölür.

Kültür yozlaşması o dereceye varmışki,

Halk arasında; gayrı meşru bir ilişkiden, gayri meşru çocuğa “p.ç” denilirken, TV ekranlarında ve magazin programlarında lanse edilen popüler kültürde bu, “yasak aşkın meyvesi” oluveriyor.

Sokaktaki genç, kız peşinde koştuğunda “sapık”, fakat aynı davranış ekranlarında yapıldığında yapan “playboy” ve genç kızların sevgilisi oluyor.

Bir kadın,  bir erkekle para karşılığında birlikte olursa “fahişe”, pahalı tatiller, pahalı parfümler, elbiseler, pırlanta yüzükler, evler, arabalar karşılığı birlikte olursa “flört” olur.

Yozlaştığımız asıl şey, ahlaki değerlerin ve ölçütlerin statüye göre seçicilik içermesidir. Dinen ve ahlaken belirlenmiş kuralların, uygulayanın statüsüne göre değişmesi ve algılanmasıdır sorun.

Gençliğin yetişmesinde, kimlik ve kişilik kazanmasında aile ve okul devre dışı kalınca, devreye sokaklar, internet kafeleri, diziler,terör örgütleri ve Türkiye toplumunu iç çatışmalara sürüklemek isteyen istihbarat örgütleri girmektedir.

Gençliğin böyle bir tuzağa düşmesinde kullanılan en kolay ve en kestirme yol ise alkol, sigara, cinsellik, uyuşturucu ve madde bağımlılığı, içki, uyuşturucu kullanımı ve kız-erkek ilişkileridir. Dinî duyarlılık kazandırılmayan gençler, içki, kumar, uyuşturucu fuhuş, hırsızlık, kapkaç gibi kötü alışkanlıklar edinmekte herhangi bir beis görmezler.

Sonuç ta, önüne geleni yakan yıkan, bütün değerlere düşman, şiddet yanlısı, alkol ve uyuşturucu bağımlısı, Gezi Parkı’nda-ODTÜ’de olaylara katılan gözü dönmüş, istihbarat örgütlerinin maşası bir gençliği ortaya çıkmaktadır.

Unutulmamalıdır ki, ahlaksızlığın yaygınlaşması, tüm toplumu içine alan bir çürümeye neden olmaktadır. Bu çürüme, er ya da geç bunda katkısı olmayanlar da dahil herkese zarar verebilecek konuma gelecektir.

Gençleri bu tür ahlaki çöküntüden kurtarmanın yolu, Aileyi muhkem hale getirmektir. Bu da, ancak ailenin İslami temeller üzerine kurulmasıyla gerçekleşebilir. Çünkü anne ve baba en iyi eğitici ve örnek, aile ise en etkili okuldur.

Çocuklarımızı ailemizde, İslami ahlak ve terbiye üzerine yetiştir(e)mediğimiz takdirde, gelecekteki yaşantıları, bugün şikâyetçi olduğumuz gençlerin yaşantılarından farklı olmayacaktır.

Allah’tan korkan bir gencin, Allah’ın haram kıldığı bir şeyi yapması asla mümkün olmaz.

Dedik ya Ahlak ölürse, insanlıkta ölür.

Vesselam.



Bu yazı 1627 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
YUKARI