Bugun...


Tarık Ziya Gücüm

facebook-paylas
TÜRKİYE’NİN YÜKSELİŞİ DÜNYADAKİ TÜM MAZLUM HALKLAR İÇİN BİR UMUTTUR
Tarih: 11-10-2020 19:16:00 Güncelleme: 11-10-2020 19:16:00


Dünyanın yeniden şekillenmeye başladığı bir zaman diliminde ülkemiz açısından da çok önemli değişim ve karar süreçleriyle yüz yüzeyiz. Türkiye tarihinden ve coğrafyasından kaynaklanan değerinin farkına varıyor, Vizyon geliştiriyor, Bölge ve Dünya tarihiyle yüzleşiyor, sorguluyor.

Karadeniz’de 320 milyar metreküp doğalgaz keşfi sadece bir başlangıç. Keşfedilen yataktan daha derinlere inildikçe yeni kaynaklar bulacağız. Keşfedilen yerin daha geniş çevresinde yeni kaynaklara ulaşacağız.

Bugün 320 milyar metreküp olan o gaz rezervleri trilyon metreküplere çıkacak. Sadece doğal gaz mı? (Her ne kadar ırak – Suriye petrolleri ile sınırımızda çekilen tel örgülerle 100 yıldır tel örgünün bu tarafında petrolün olmadığına inandırılmış olsak da) Doğal gazın yanında petrol sondajlarından da benzer haberler alacağız.

Doğu Karadeniz, Doğu Akdeniz, Batman Raman, Silopi, Kıbrıs petrol ve doğal gaz bölgesi, Diyarbakır maden – Ergani, İskenderun, Kırıkhan-Yüksekova hattı, Van gölü havzası, daha onlarca yer. Muhtemelen bize Karadeniz’den daha büyük kaynaklar sunacak.

Belli bir bölge veya coğrafyadaki doğal kaynaklar ve bu kaynakların denetlenme ve kullanılma politikası, küresel ekonominin sıkı sıkıya bağlı olduğu ekonomik söylem ve uluslararası alanda finans, sermaye ve ticaret hareketleri ile bu hareketlerin arkasındaki politik ilişkilerdir.

Jeoekonomi ve jeopolitik alanın en belirleyici unsuru ve üzerinde odaklandığı en temel konu, güç ve gücün kullanımıdır.

Kaynak keşfi, bir taraftan enerji arz güvenliğinin sağlanmasını sağlarken diğer yandan Türkiye’yi küresel enerji arenasında oyuncu yapacak

Günümüzde ülkelerin güç parametreleri birbirlerinden bağımsız yalın unsurlar olarak değil, her biri yeni fonksiyonlarla birbirini etkileyen dinamik unsurlar olarak değerlendirilmektedir. Kabul etmek zorundayız ki Çağımızda ulusal gücün en önemli belirleyicisi, ekonomidir.

Tutarlı bir strateji belirleyip, bu doğrultuda ekonomik kaynaklarını ve nüfus potansiyellerini iyi değerlendirebilen ülkeler zaman içerisinde büyük güç ya da küresel güç haline gelebilirler.

Artık Hasta adam yok. Yüzyıldır kirli politikaları ile dünyayı sömüren batı ve haçlı yağmacılarının maskesini düşüren, Ortadoğu ve Asya dahil neredeyse tüm dünya mazlumlarının umudu olan bir Lider ülke var.

Evet, Yüz yıldır varlık içinde yokluk yaşayan ülke, bataklıklarını kurutmuş bu bataklıklardan beyaz zambaklar çıkartmaya başlamış bir ülke.

Ne kadar baskı, ne kadar saldırı gelirse gelsin, ayağa kalkan, 21. Yüzyılın lider ülkesi olmaya hazırlanan bir ülke.

Üstad Necip Fazıl diyordu ya ‘’Bir akıl gelecek ki akıllar delirecek ve bir devrim evvela devrimi devirecek”

Ardından ‘’Kimsesizlerin sesi olduk. Sessiz yığınların sesi olduk” çığlığı ile Anadolu’yu kıyama kaldıran yürüyüş.

Devletin, siyasetin, politikanın, savunmanın milli olması hali, Milli bir zihinsel devrim.

Sonuç, Yükselen bir Ülke.

Kurtuluş savaşı nasıl ki Hint Müslümanları için bir umut idiyse, bugün Türkiye’nin yükselişi aynı şekilde tüm Dünya halkları için bir umut olacaktır.

Ve Tüm saldırılar bu umutlara yönelik değil mi?

12 Eylül, 28 şubat, 15 Temmuz dâhil, bütün saldırılar bu amaçla yapılmadı mı?

Yıllarca üniversitelerde gençler, birbirlerine hedef gösterilerek ülkenin zihinsel geleceği yok edilmedi mi?

Çocuklarımız ya terör örgütlerinin kızıl ateşi yada FETÖ’nün Alamut kalesi arasında tercih yapmak zorunda bırakılmadı mı?

Hem içerde hem dışarda bu ‘’sessiz yığınların sesi” ne karşı, tarihi ve siyasi sicili kirli odaklar, partiler ve devletler tek çatı, tek aday, tek amaç etrafında birleşmedi mi?

Akılları ve hesapları delirtecek, yüzyıllık sömürü, kan ve irinden müteşekkil bu sofrayı dağıtan bu sese karşı tüm saldırılar tek bir planın ve bu plan doğrultusunda oluşan siyasetin bir parçasıdır.

İçerde muhalefet, dışarda ise küresel güçler bu siyaset ile Türkiye’yi istedikleri çizgiye çekmeye çalışsa da, bir şekilde ahlâkı öteleyen ve kendi alanına gömülü bir siyasî faaliyet, kalıtsal olarak özürlüdür.

Türkiye’nin karşısında duran Ahlâkî temelden yoksun, ahlâkî değer yargılarının süzgecinden geçmeyen bu siyasetin, küresel skandallar dizisinde, Sömürü ve haksız bir bölüşüm olarak karşılık bulacağı muhakkaktır.

Doğu Akdeniz’de ve Bölge siyasetinde Fransa ve Almanya’nın Türkiye’ye karşı içinde bulunduğu durum işte tam olarak budur.

Yüz yıldır alışıla geldiği gibi, Türkiye dışarıda bırakılmaya çalışılıyor ve yok sayılmak isteniyor. Bölgeden binlerce kilometre uzaktan gelenler bu zenginliği paylaşacak, ancak hemen dibinde asıl hak sahipleri sesini çıkarmayacak, razı olacak diye düşünülüyor.

Avrupa ve ABD şunu kesin olarak bilmeli ki, artık Ortadoğu ve Asya’da hiçbir hesabın Türkiye ve Türkiye ekseninde birleşen bölge halkları hesaba katılmadan gerçekleşme şansı yoktur

Çünkü artık her şey farklı; Ne Tas eski Tas nede Hamam eski Hamam.

Vesselam.



Bu yazı 2872 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
YUKARI