Bugun...


Tarık Ziya Gücüm

facebook-paylas
Küresel mekanizmanın terör, terörizm ve radikalleşmeyi araçsallaştırması
Tarih: 30-08-2021 00:02:00 Güncelleme: 30-08-2021 00:02:00


Terör bir insanlık suçudur ve hiçbir örgütün meşru siyasal hak elde etmek iddiasıyla terörü bir yöntem, bir araç olarak kullanması kabul edilemez. Terör faaliyetinde bulunmanın nedenleri ne olursa olsun, bu eylem rasyonel görülemez.

Terör, büyük çaplı korku veren ve kişilerde bıkkınlık oluşturan eylem durumunu oluştururken terörizm, siyasi ve politik amaçlar uğruna mevcut durumu illegal yollardan değiştirmek için sistemli ve sürekli olarak terör faaliyetlerini kullanmak şeklinde ifade edilebilir.

ABD ve küresel mekanizma için Terör, bir eylem biçimi, terörizm ise bir stratejidir. Afganistan ve Taliban bunun en güzel örneğidir. Ne yazık ki küresel algı ile Afganistan İslam Dünyası’na İslami bir devrimmiş gibi servis edildi. 

Halbuki Taliban etkisinin Afganistan da çözümü daha bir karmaşık hale getirdiği yıllardır bilinen bir gerçektir.

Küresel stratejiye uygun olarak, Taliban’ın bu süreçte Afganistan da tamamen kontrolü ele geçirmesi orta ve uzun vadede bölgeyi daha da istikrarsızlaştıracağı ve orta Asya da yeni bir Ortadoğu yaratma çabası ne yazık ki görülememektedir.

Burada önemli olan, Küresel mekanizmayı algılamak, Tarihin akış yönünü iyi tespit etmek ve ona göre pozisyon alabilmektir.

ABD ve küresel güçlerin bu gün dünyayı dizayn etmek için kullandığı tek yöntem terörizmdir.

Özünde evrensel bir barış dini olan İslam’ın adı kullanılarak terör eylemi gerçekleştirmek de aynı şekilde irrasyonel bir eylemdir. Üstelik dini söylem üzerine kurulan örgütler, teröre bulaşarak en çok kendi dinlerine ve o dine mensup insanlara zarar vermektedirler.

Örneğin 11 Eylül’de ABD’ye karşı yapılan terör saldırısının arkasında bulunan El Kaide Örgütü’nün dinsel motivasyon üzerine bina edilmiş bir yapılanma olması ve saldırıları üstlenirken dinsel söylem kullanması en çok İslam toplumlarına zarar vermiştir.

ABD öncülüğünde küresel çapta başlayan İslam eşittir terör söylemi ve kampanyası tüm İslam devletlerini rahatsız etmiştir.

İslamofobinin yükselişe geçmesiyle beraber Ortadoğu ve Kuzey Afrika merkezli dinsel söyleme dayalı örgütler daha çok mercek altına alınır olmuş, üstelik El Kaide’nin eylemleri yeni terör örgütlerinin doğmasına yol açarken, bazı örgütlerin de terör eylemine başvurma motivasyonu kazanmalarına yol açmıştır. Afrika kıtasında ortaya çıkan Boko Haram da bu yapılanmalardan bir tanesidir

Din istismarına dayalı terör ve terörizm de dinin terör örgütleri tarafından kendi amaçlarına ulaşmak adına araçsallaştırıldığı görülmektedir.

DEAŞ ve El Kaide gibi terör örgütleri dini, kendi değerlerine göre çarpıtarak yorumlamakta, kuran hükümlerini bağlamından koparıp yüzeysel, katı ve literal bir okuma yapmakta, bunun sonucunda da kendi yorumlarını mutlak doğru olarak yansıtmakta, böylelikle kendilerini meşrulaştırırken geriye kalan Müslüman kesimleri de tekfir yoluna gitmektedir.

Diğer yandan, her ne kadar 20.yüzyılın sonlarına doğru  “İslami radikalleşme” den bahsedilse de, aslında radikalleşmenin “İslamileştiği”, yani zaten mevcut olan radikalleşme sorununun İslami dile büründüğü bir tablo karşımızda durmaktadır.

Radikalizm sonucu görülen çatışmalar siyasi olsa da argümanlarının ve dillerinin “dinsel” olduğu, militanları mobilize etmede bu dinsel argümanların kullanıldığı görülmektedir

Radikalleşme bir olgu olarak ele alınması gereken bir düşünsel dönüşüm süreci şeklinde nitelenebilse de radikalleşme süreci, bireyi alternatif tüm yaklaşımların kötü, bozuk, saptırılmış vb. olduğu inancıyla donatarak bunların mücadele edilmesi gereken düşmanlar olduğu fikrini hâkim kılar.

Süreci yöneten konumdaki bilgiyi yayan aktör/ler, bir yandan kendi fikri düzlemlerinin meşruiyetinin altını çizer ve “olumlama” süreci işletirken, diğer yandan düşman algısının hatlarını keskinleştirme ve karşı safta konumlandırdığı fikrin/grubun/bireylerin meşruiyetini ve eylem pratiğini “olumsuzlama” yönünde programlı bir hareket planı izlemektedirler.

Süreç, bireylerin yaşadığı coğrafyadaki güncel gelişmeler, bunlar neticesin de ortaya çıkan ızdıraplar, sosyo-ekonomik sıkıntılar, sistemden dışlanma, marjinalleşme, temel sarsıntılar öncesindeki döneme dair nostalji hisleriyle desteklenebilmektedir.

Tarihi ve güncel düşmanlıklar hem zamanlar üstü bir söylem ortaya koymakta önemli rol oynamakta ve böylece hareketin dönemsel bir reaksiyon olmadığı hissini kazandırmakta, bir yandan düşman algısını derinleştirerek grubun bir arada ve disiplin içerisinde tutulmasını sağlamaktadır.

Radikalleşme kavramı, “karşıt görüş veya tutumların ifade ve söylem özgürlüğü ile bu görüş ve tutumlara sahip bireylerin yaşam özgürlüğüne kastedecek düzeyde bir görüşün aşırı ucunda yer almak” olarak nitelenebilecek, dolayısıyla ideolojik, etnik, dini vs. referanslı örgütler bu kapsamda bu çerçevede yer alabilecektir.

Tarihte IRA’dan ETA’ya, ASALA’dan DHKP-C’ye, El-Kaide’den Boko-Haram, El-Şebab, DAEŞ ve TALİBAN’a pek çok örnek radikalleşmenin tek bir fikri düzlemle açıklanamayacağı ve dolayısıyla tek bir temel saike atfedilemeyeceğini göstermektedir.

Bölge ekseninde Türkiye’nin hem ideolojik, hem etnik hem de dini referanslı radikalleşme ve şiddete varan aşırıcılıkla muhatap durumu ülkede önümüzdeki süreçte “çoklu radikalleşme” ye muhatap kılabilecek bir tehlikeyi gündemimize getirebilir.

Vesselam

 



Bu yazı 4264 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
YUKARI