İnsan meselesi insanlık tarihi kadar eskidir. Gençlik konusu insanlık tarihinde toplumların en önemli konularından biri olmuştur. Toplumlar gençleriyle var olur ve gençleriyle güçlenir.
Gençler, bir milletin maddi ve manevi tüm kazanımlarının emanet edildiği, medeniyet inşasında enerjisi, bilgisi ve azmiyle iz bırakan büyük kahramanlardır. Gençliğini kaybetmiş milletler ruhunu kaybetmiş bir ceset gibidir. Ruhu olmayan, iddiası olmayan bir toplum gerçek anlamda millet vasfını kazanamaz.
Gençlerimizin yetişmesi meselesinde büyük sorunlar yaşamaktayız. Şüphesiz bunda en büyük pay nasıl bir gençlik ve nasıl bir insan tipi yetiştireceğimiz konusunda bir felsefemizin olmayışıdır. Oysa insan yetiştirme bir felsefe, bir anlayış ve zihniyet meselesidir.
“Bir yıl sonrasını düşünüyorsan buğday ek, 10 yıl sonrasını düşünüyorsan ağaç dik, 100 yıl sonrasını düşünüyorsan insan yetiştir” Çin atasözü insan yetiştirme meselesinin güçlü bir idrak ve vizyon gerektirdiğini hatırlatmaktadır.
Sağlam bir aile terbiyesi üzerine sağlam bir öğretmen terbiyesinden geçmeyen gençlerin varoluş iddiaları zayıf olur. Medya tacirlerinin, televizyon hokkabazlarının ve internet şarlatanlarının eğittiği/büyüttüğü bir gençliğin bu ülkeye bir hayrı olmaz. Gençlerimiz her türlü teknolojiyi kullansın ve bundan geri kalmasın. Ancak bu kullanımın zararlarını en aza, yararlarını ise en çoğa çıkartmak için şuuru ve iradesi sağlam bir gençliğe ihtiyaç var.
Başarı yolunda ilk büyük düşman tembelliktir. Ancak tembellik insanın karşına mertçe çıkmaz, sinsice ve kılık değiştirerek çıkar. Zaten tehlikenin büyüklüğü buradan kaynaklanmaktadır.
Başarıya giden yolda ikinci büyük düşman kötü arkadaştır. Ona göre kötü arkadaş, bir gencin başına gelebilecek kötülüklerin en büyüğüdür. Her kötülük gibi o da sinsidir, maskelidir, dost ağzı kullanır. Arkadaşın kötüsü çalışandan rahatsız olur. Başarılı olanları hiç belli etmeden kıskanır.
Günümüz gençlerini bekleyen büyük tuzaklardan biri de birçoğunun sonunda “izm” eki olan bozuk inanç ve düşünce akımlarıdır. Kur’an birçok ayette bizleri tevhid akidesine sımsıkı sarılmaya davet ediyor: “Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı seçtim” (Maide 3).
Tevhid’ten uzaklaştıran her türlü din düşüncesi, ırkçılık, hizipçilik, meşrepçilik, mezhepçilik, sonu “izm” ile biten düşünce akımları, ülkeyi, vatanı, milleti, ümmeti yatay, dikey, paralel bölen her türlü hareket, yapı ve fikriyat Hz. İbrahim’in baltası ile binlerce yıl öncesinden yerle bir edilmiştir.
Hz. İbrahim’in pratikte kırdığı putların, farklı versiyonlarının gelecekte de çocuklarına zarar vermemesi için yaptığı çağları aşan büyük duasını Kur’an onun bizzat dilinden kayıt altına almıştır: “Bir zamanlar İbrahim şöyle demişti: Rabbim! Beni ve oğullarımı putlara (“Allah’a isyanı sistemleştiren odaklar” Zümer 17])
Medeniyet dünyamızda gençlerimize rol model olabilecek daha birçok altın şahsiyet vardır. Bütün mesele bunlardan gençlerimizi haberdar etmek, bir eğitim formasyonu içinde bu şahsiyetlerin büyük ve şanlı mücadelelerini bugüne taşımak, gençlerimizin kimliklerini bu şahsiyetlerin kimlikleriyle hemhal etmektir. Gençlerimizin zihin ve gönül dünyası her şeyden evvel güzel Peygamberimizin zihin ve gönül dünyasından beslenmelidir.
Daha gençlik yıllarında doğruluğu herkes tarafından tescillenen Peygamberimizin nasıl Muhammed’ül Emin ismine mazhar olduğu öğretilmelidir. Düşmanları kutsal davasından vazgeçirmek için ona makam, kadın ve zenginlik gibi dünyalık tüm bileşenleri teklif ettiklerinde “Vallahi güneşi sağ elime, ayı da sol elime koysalar bu davadan yine de vaz geçmeyeceğim” diyerek davası için nasıl kararlı ve iradeli bir duruş sergilediği öğretilmelidir.
Büyük İslam Şairi Muhammed İkbal de, gençlerimizin büyük dirilişinden söz ederken, bunun “asli bir yolla” yapılması gerektiğini, “asli yolun” ise kendi referans değerlerimiz olduğunu şu şekilde ifade etmektedir:
“Sen bir güneşsin
Işığını başkalarının yıldızlarından alma
Daha ne zamana kadar başkalarının
Mumu etrafında dans edeceksin
Yürekliysen kendi ışığını yak”