TUSAŞ’a yönelik hain saldırı, Türkiye’nin savunma sanayisini ve barış umutlarını hedef almıştır. 

Bu saldırı, sadece kuruma değil, ülkenin geleceğine, halkın huzuruna ve insanlığa yapılmış bir eylemdir. 

Bu tür  saldırıların zamanlaması manidardır; ne zaman barış adına bir adım atılsa, ne zaman toplumsal huzur sağlanmaya çalışılsa, savaş baronları hemen devreye giriyor. 

Sözde “barış” söylemleriyle halkı kandırmaya çalışan bu terör şebekesi, aslında barışın en büyük düşmanıdır.

Kandil’deki baronların ipleri kimlerin elinde?

Kimin çıkarlarına hizmet ediyorlar? 

Bu soruların cevapları, son yaşanan gelişmelerde ve yapılan açıklamalarda gizlidir.

 Cemil Bayık'ın “Abdullah Öcalan silah bırakma çağrısı yapsa da dinlemiyoruz.” şeklindeki ifadeleri, örgütün barışa karşı olan tutumunu bir kez daha gözler önüne seriyor. 

Dağdakilerin  ve yandaşlarının Öcalan’ı kendi çıkarları için kullandıkları ortadadır.

 Öcalan, barış mesajları verse de örgüt, bu çağrıları sadece manipülatif bir araç olarak görüyor ve kendi kirli ajandalarını uygulamaya devam ediyor.

Baronların iplerinin hangi ellerde olduğunu görmek için derin analizlere gerek yok. 

İsrail, ABD ve Avrupa’nın bazı ülkeleri, bu örgütün hareket kabiliyetini belirleyen asıl aktörlerdir.

 Bu ülkeler, lojistik destek sağlıyor, siyasî zemin yaratıyor ve medya üzerinden kara propagandayla kamuoyunu yanıltıyor.

Örgüt ve yandaşlarının dış güçlerin maşası haline geldiği gün gibi ortada. 

Bu durum, Türkiye’nin millî güvenliğini ve toplumsal barışını tehdit eden en büyük faktördür.

Diyarbakır halkı ve bölgedeki insanlar, terörün yarattığı yıkımdan en çok etkilenenlerdir.

 Selahattin Demirtaş’ın cezaevinden yaptığı son açıklama da dikkat çekicidir. 

Barıştan söz etmek yetmez, eyleme geçmek gerekir. 

Bugün Türkiye’de barışı savunduğunu iddia eden tüm partilere açık çağrıda bulunuluyor:  Ankara’nın göbeğinde, meydanlarda, halkın önünde net bir şekilde tavır alın. Diyarbakır halkının sesine kulak verin, onların yıllardır yaşadığı acıları ve özlemi anlamaya çalışın.

Toplumsal barış, lafla değil icraatla sağlanır. Herkesin huzur içinde yaşayabileceği bir Türkiye hayali, sadece terörün sona ermesiyle mümkündür. Bu nedenle, örgüt baronlarının kimlerin emirleri doğrultusunda hareket ettiğini, hangi güç odaklarının çıkarlarına hizmet ettiğini bir kez daha ortaya koymalıyız. Terörün iplerini tutan karanlık eller ifşa edilmelidir. Yabancı istihbarat servislerinin ve bölgesel güçlerin bu kirli oyunlardaki rolü deşifre edilmeden, gerçek bir barış mümkün değildir.

Barış, kuru bir laf değildir; onu elde etmek için bedeller ödemek, cesur adımlar atmak ve doğru yerde durmak gerekir. Türkiye’nin barış ve huzurunu hedef alan bu saldırıları lanetliyor ve tüm tarafları gerçek barış için somut adımlar atmaya çağırıyoruz.

 Sözlerinizle değil, eylemlerinizle barışın yanında olduğunuzu gösterin.