Bugun...


Zeki Özer

facebook-paylas
DEM MİTİNGİ ve DÜŞÜNCELER
Tarih: 10-02-2025 00:03:00 Güncelleme: 10-02-2025 00:03:00


 

Diyarbakır'da düzenlenen Barış Mitingi, hafta sonu kentin gündemini belirleyen önemli bir etkinlik oldu. 

Mitingde yapılan konuşmalar ve verilen mesajlar, barışın toplumsal boyutundan ziyade bireysel bir özgürlüğün merkeze alınması nedeniyle eleştirilerin odağına yerleşti. 

DEM Parti’nin organize ettiği bu etkinlik, genel anlamda barışın, özgürlüğün ve eşitliğin konuşulması gereken bir platform olması gerekirken, odak noktası sık sık Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü talebine kaydırıldı. 

Özellikle DEM Parti Genel Başkanı Tuncay Bakırhan’ın konuşmasında, neredeyse her cümlenin başlangıcında Öcalan’ın özgürlüğünün altı çizildi.

 Bu durum, mitinge katılan birçok kişi tarafından, toplumsal barışın bir birey üzerinden şekillendirilmesine yönelik bir eksiklik olarak yorumlandı. 

Barış, yalnızca bir kişi için değil, bir halk ve toplum için talep edilmelidir.

Barış ve Özgürlük: Toplumsal mı, Şahsî mi?

Barış talebi, bir toplumun tüm katmanlarını kapsayan bir amaç olmalıdır. 

Kürt halkının özgürlüğü sağlanmadan Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü gibi bireysel taleplerin gündeme gelmesi, meseleyi dar bir çerçeveye sıkıştırır. 

Kürt toplumu özgür olmadıkça, herhangi bir bireyin özgürlüğü Kürt halkı için anlam ifade etmeyecektir. 

Bu bağlamda, barışın toplumsal boyutu ihmal edilmemelidir. 

Halkların özgürlüğü ve barışı, bir şahsa bağlı olmaktan ziyade, toplumsal bir dayanışma ve adalet anlayışıyla inşa edilmelidir. 

Eğer gerçekten barış isteniyorsa, ilk olarak Kürtler arasındaki birliğin ve barışın sağlanması gerekir. 

Kürtler arasında barışın olmadığı bir ortamda, Türkler ve Kürtler arasında barış tesis etmek hayalden öteye geçemez.

Mitingde Dikkat Çeken Mesajlar

Mitingde birçok konuşmacı yer aldı; ancak en dikkat çekici konuşmalardan biri, halk arasında "Şehitler Annesi" olarak bilinen bir kadının Kürtçe konuşması oldu.

 Bu anne, hem Kürtçe hem de duygusal bir üslupla, barışın nasıl bir talep olması gerektiğini net bir şekilde dile getirdi.

 Mesajı oldukça açık ve kapsayıcıydı: Barış bir şahsın ya da belirli bir kesimin tekelinde değildir. Barış, bir toplumun tüm bireyleri için ve topluca talep edildiğinde anlam kazanır. 

O anne, konuşmasında hem polis ve asker şehitlerine hem de diğer hayatını kaybeden insanlara değinerek, barışın tarafsız ve kapsayıcı bir anlayışla talep edilmesi gerektiğini ifade etti. Bu konuşma, mitingin en samimi ve gerçekçi anlarından biri olarak öne çıktı.

Dil Sorunu: Kürtçe Neden İhmal Ediliyor?

Tuncay Bakırhan’ın mitingdeki konuşmasının büyük bölümünü Türkçe yapması ise mitingin tartışılan diğer bir yönü oldu. 

Günümüzde Kürt diliyle ilgili birçok kampanya yürütülmesine rağmen, bu tür platformlarda Kürtçe kullanılmaması büyük bir çelişki olarak değerlendiriliyor. Mitinge katılanların büyük bir kısmının Türkçe’yi ya çok az bildiği ya da hiç anlamadığı bir gerçekken, Bakırhan’ın Kürtçe yerine Türkçe konuşmayı tercih etmesi eleştiri konusu oldu. 

Eğer Kürt dili ve anadil özgürlüğü gerçekten önemli bir mesele olsaydı, bu alanda somut adımlar atılması gerekirdi. 

Kürtçe eğitim veren okulların açılması, dilin korunması ve geliştirilmesi için gerekli çalışmalar yapılmalıydı.

 Ancak şu anki tabloda, Kürtçe birçok yerde yalnızca bir sembol olarak görülüyor ve Kürt halkının dili ikinci planda kalıyor.

Kürt Halkının Siyasi Partilere Bakışı ve Türkçe’nin Baskınlığı

Bugün Kürt halkının DEM Parti’ye oy verme sebeplerinden biri, diğer siyasi partilerin ve devletin yürüttüğü yanlış politikalardır. 

Eğer bu politikalar bu kadar yanlış ve baskıcı olmasaydı, birçok kişi bu partilere oy vermeyi düşünmezdi.

 Diyarbakır gibi Kürt kimliğinin ve dilinin güçlü olduğu bir kentte bile, günlük hayatın her alanında Türkçe baskın durumda. Sokaklarda, iş yerlerinde, hastanelerde ve diğer resmi alanlarda neredeyse tamamen Türkçe konuşuluyor.

 Kürtçe ise ne yazık ki artık bitme noktasına gelmiş bir dil olarak görülüyor. 

Ancak bu, Kürt dilinin tamamen yok olduğu anlamına gelmez. Hâlâ Kürt dilini yaşatmak için mücadele eden bireyler ve gruplar var.

 Onların çabaları sayesinde Kürtçe, varlığını sürdürüyor. 

Bu durum, Kürt halkının kendi diline ve kimliğine sahip çıkma mücadelesinin önemini bir kez daha ortaya koyuyor.

Barışın Gerçek Anlamı

Barış, bir bireyin özgürlüğüne indirgenemeyecek kadar büyük ve değerli bir kavramdır. 

Barış, toplumun her kesiminin eşit haklara sahip olduğu, herkesin kendi kimliğiyle, diliyle ve kültürüyle özgürce yaşayabildiği bir düzenin adıdır. 

Bu nedenle, barış talebi, yalnızca belirli bir grubun ya da şahsın taleplerine odaklanmamalıdır.

 Toplumun tüm kesimlerini kapsayacak şekilde, herkes için adalet ve eşitlik zemini oluşturulmalıdır.

Diyarbakır’daki Barış Mitingi, toplumsal barışın nasıl inşa edileceğine dair net mesajlar veremedi. 

Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü gibi bireysel taleplerin öne çıkarılması, barışın toplumsal bir proje olması gerektiği gerçeğini gölgede bıraktı.

 Kürtçe’nin unutulmaya yüz tutmuş bir dil hâline gelmesi ise hepimizin sorumluluğunu hatırlatıyor. Anadil, bir toplumun kimliği ve varoluşudur. 

Eğer Kürt dili ve kültürü korunmak isteniyorsa, bunun için somut adımlar atılmalı ve halkın kendi diline sahip çıkması teşvik edilmelidir.

 Unutulmamalıdır ki barış, ancak adalet, eşitlik ve kültürel hakların korunmasıyla mümkün olabilir. 

Bu nedenle, hem Kürtlerin hem de Türklerin ortak bir yaşam kurabilmesi için gerçekçi ve kapsayıcı bir barış inşa etmek hepimizin görevidir.



Bu yazı 4496 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
HABER ARA
YUKARI