Bugun...


Zeki Özer

facebook-paylas
Kazanılan büyük zaferi, ekonomik zaferlerle yükseltmek gerekir!
Tarih: 20-10-2020 00:04:00 Güncelleme: 20-10-2020 00:04:00


Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne kalan miras; altyapısı, sanayisi olmayan; mal ve hizmetleri kendi halkına yetmeyen, üretimsiz ve yoksulluk içinde bir ülkedir. 1923’te ürettiği buğday bile kendisine yetmeyen, şeker üretemeyen ve ithal eden bir ülke, 1938

Yılına gelindiği zaman dış dünyaya hem tarım hem de sanayi malları satan bir ülke haline gelmiştir. Aynı ülke 1927-1938 yılları arasında ortalama  %8,72 oranında reel büyüme gerçekleştirmiştir.

Şubat 1923’te,izlenecek ekonomik politikaların belirlenmesi ve ekonomik kalkınmanın tüm

Toplumun katılımı ile başlatılması için İzmir’de Türkiye İktisat Kongresi’ni toplamıştır. Bu kongrenin açılış konuşmasında Mustafa Kemal şunları söylemiştir; “Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olurlarsa olsunlar, iktisadi zaferlerle taçlandırılmazlarsa meydana gelen zaferler kalıcı olmaz, az zamanda söner. Bu nedenle en kuvvetli, en parlak zaferlerimizin daha temin edilebileceği faydalı sonuçları temin etmek için iktisadiyatımızın, iktisadi egemenliğimizin sağlanması, kuvvetlendirilmesi zorunludur. Yeni Türkiye’mizi layık olduğu mertebeye çıkartmak için vakit geçirmeden iktisadiyatımıza önem vermek zorundayız. Zamanımız tamamen iktisat devridir.”

İktisat Kongresinin iki amaçla toplandığı söylenebilir. Birincisi, Esnafların, çiftçilerin, sanayicilerin ve işçilerin sorun ve isteklerinin neler olduğunu bilmek/belirlemek, ikincisi de; yabancı sermaye çevrelerine ekonominin gelecekte nasıl bir şekil alacağı konusunda ön bilgi vermek.

Tarım alanında yapılan en büyük devrim Şubat 1925’te Aşar vergisinin kaldırılmasıdır. Bu gelişmeyi, 1927 ve 1929’da çıkarılan yasalarla topraksız köylülere toprak dağıtılması izlemiştir.

Cumhuriyetin ilk on yılında sanayinin gelişmesi için 1923 İktisat Kongresi kararları doğrultusunda gerçekçi ekonomik adımlar atılmıştır. İlk iş olarak 1925’te Sanayi ve Maadin Bankası kuruldu. 1927’de sanayi teşvik kanunu çıkarıldı. 1927 Sanayide 65245 dolayında işyeri. Bu işyerlerinde toplamda 256.855 kişi istihdam ediliyordu

1927 de yüzde 43,6’sı tütün, gıda sanayinde, yüzde 14,3’ü tekstil, yüzde 22,6’sı makine –metal, maden ve toprak sanayi, yüzde 12.1’i ağaç sanayi dalında çalışmaktaydı.

Sonuç olarak, Cumhuriyet’in ilk on yılında özellikle özel sektör eliyle sanayileşmeye öncelik veren bir politika izlenmiştir. Özel sektöre yatırım yapılması için teşvikler verilmiştir. Fakat özel sektörün yeterli sermeyesi yoktur, girişimci deneyimi eksiktir. Sanayileşme için alt yapı yetersizdir. Tüm teşviklere rağmen, ticaret ve özel girişimciler için daha kârlıdır. Bundan dolayı ticari sermayeyi sanayi yatırımlarına aktarmak kolay olmamıştır

Lozan Anlaşması’nda getirilen kısıtlamalar nedeniyle dış ticaret canlanamamıştır. Ancak konulan sürenin 1929 yılında bitmesiyle dış ticarete düzenlemeler getirilmeye başlandı. Asıl amaç; yerli üretimin özellikle sanayi üretiminin, dış ülkelerle rekabete karşı korunmasıydı. Çünkü ekonominin tarıma dayalı yapısında bir dönüşüm gerçekleşmemişti. Sanayi henüz kurulmamıştı. Neredeyse tüm sektörlerde iç talep ithalat ile karşılanıyordu. Aşırı derece de dışa bağımlılık, dışa açık olmanın da en temel sebebiydi. İthalatta tüketim mallarının payı % 70’in üstündeydi

1923-1938 yılları, Osmanlı’dan kalan enkazın; yoksul ve harabeye dönmüş bir ülkenin yeniden yapılandırılması dönemidir. Tarımın ağırlıklı olduğu, sanayinin ise yok denecek kadar az olduğu, üretimin daha çok insan ve hayvan gücüne dayandığı, üretim yöntemlerinin çağdaşı ülkelere göre son derece geri kaldığı bir ülkenin yeniden yükseltilmesi dönemidir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk on beş yılında devlet ekonomide hep öncü olmak zorunda kalmıştır. Zamanın şartları, kalifiye nüfusun savaşlarda kaybedilmesi, devir alınan mirasın yetersizliği, üstelik buna bir de Osmanlı’dan kalan borçlar eklenince tablo tamamen karanlık bir hal almıştır. Özel sektörün deneyimsizliği ve yeterli sermaye birikiminin olmaması da devleti ve devletçiliği zorunlu kılan sebeplerdendir. 1929 Büyük Buhran’ı ise korumacı

Politikaların tuzu biberi olmuş ve devlet karma ekonomik politikaları temel politika olarak belirlemiştir. Atatürk ve kadroları bu dönemden başarı ile çıkmışlardır. Dönemin ekonomik göstergeleri bunu ispatlamaktadır. Yeni Cumhuriyet’in Osmanlı Devleti’nden devir aldığı ekonomi, 1923-1938 arasındaki gelişmelerle karşılaştırıldığı zaman, Türkiye’de zorlukların

Üstesinden nasıl gelindiği daha iyi anlaşılır. Atatürk ve kadroları, daha Cumhuriyet’i ilan etmeden siyasi bağımsızlığın ekonomik bağımsızlık ve kalkınma ile sağlanacağını öngörmüş ve o yolda başarı ile ilerlemişlerdir. Amaç savaşlar ile kazanılan büyük zaferi, ekonomik zaferlerle yükseltmektir.



Bu yazı 4815 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
YUKARI